Paylaş
Telepati insana egzotik gelen bir konu; bilginin hiçbir araç olmadan, eşyanın tabiatına aykırı şekilde insanlar arasında iletilmesi... Hatta hayvanlar ve ağaçlar arasında bile... Ve dahası elementlere tesir eder şekilde... İspatlaması zor görünen fakat birçok insanın hissettiği bir aktarımdan söz ediyoruz.
Aşağı yukarı 300 yıl önce, elektrik bulunmadan, eğitimli insanlara bile telepatinin muhtemel işleyişini anlatmak imkânsız olabilirdi. Biz bugün Wi-Fi dalgaları, GSM şebekeleri, radyo antenleri ve bilumum araçla bilginin enerji dalgaları şeklinde gönderilip alınabileceğini biliyoruz. Kafaları kurcalayansa insan beyninin bu kapasiteye sahip olup olamadığıydı. Sesin bir enerji dalgası olduğu malum ve fakat kulak-gırtlak gibi alıcı-verici görevi gören organlar olmadan aktarım nasıl gerçekleşecekti?
Düşünce gücüyle maddeyle etkileşim de bir başka boyut. Psikokinezi veya telekinezi, düşünce dalgalarıyla nesneleri kıpırdatmak veya bir enerji akımını etkilemek anlamına geliyor. Bu iki fenomenin nadiren karşılaşılan gerçekliği, bilim insanları için daimi bir çekicilik yaratmış. Yakın zaman önce de maddenin beşinci halinin ‘bilgi’ olabileceği üzerine, bilim çevrelerinde ilgi gören yeni bir hipoteze yer vermiştim. Her atomun özünde kendisine dair bir bilgi parçacığı olabileceği fikri anlatılıyordu.
Araştırmacılar bugüne kadar telepatiyi çoğunlukla beyin dalgalarıyla anlamaya çalıştılar.
TERS KÖŞE HİPOTEZ
Telepatiye dönersek... Biliminsanları, bu hadise çoğunlukla beyinde algılandığı için işi beyin dalgalarıyla anlamaya çalıştı. Beynin 5 duyu olmadan nasıl bilgi iletebileceğini araştırdılar. Şimdi sıkı durun, güncel ve kapsamlı bir araştırma, tam tersi yönde bir hipotezi büyük oranda ispatladı!
Geçen yıl nisan ayında ScienceDirect sitesinde ilk kez yayımlanan ve geçen haftalarda Neuroscience News’ün blog’unda tanıtılan makalede biliminsanları beynin telepatik bilgiyi engellediğini, bunun da özellikle ön lobda gerçekleştiğini ortaya koydu.
108 deneğin her biriyle yaklaşık 1.000 denemeyle yapılan araştırmada elektrikle çalışan bir rastgele olay üreticisi ve bilgisayar simülasyonu kullanılmış. Rastgele olay üreticisini, bozuk para atan bir makine gibi düşünebilirsiniz. Araştırmada kullanılan cihaz, rastgeleliği elektrik dalgalanmalarından alıyor ve dijital olarak sıfır birler üretiyor. Laboratuvar ortamında sağlıklı deneklerin yanı sıra beyninin ön lobu hasar almış denekler de kullanılmış. Frontal lobu maskelenen deneklerin, konsantre olduklarında cihazı yönlendirebilme gücü araştırılmış. İzole bir odada, ekrandaki okları sağa, sola yönlendirmeleri söylenmiş ve rastgele komutlarla kontrol deneyi yapılmış. Frontal lobu kontrol altındakilerin okları daha doğru yönlendirdiği ortaya çıkmış. Neticede beynin, psişik kabiliyeti filtrelediği anlaşılmış.
PSİŞİK AKTİVİTEYE ENGEL
Peki beynimiz bunu neden engellesin? Biliminsanlarına göre çok haklı sebepleri var: “Psişik aktiviteyi engellemenin faydaları arasında telepati, önsezi ve durugörüden kaynaklanan alakasız uyaranlarla insanın dikkatini hayatta kalmayı tehdit eden çevresel olaylardan başka yöne çekebilecek bir bombardımanı önlemek olabilir. Aynı düşünce, çevrede kaosa neden olabilecek zihin-madde etkileşimlerinin engellenmesi için de geçerli olabilir.”
1900’lerin başlarında Henri Bergson ‘yaşama dikkat vermek’ teorisiyle sinir sisteminin hayatta kalmaya odaklanmak için psişik alıcılarını kapatmış olabileceği fikrini öne süren ilk biliminsanıymış. Şimdi, ezoterik öğretilere göre alnın ortasında olduğu bilinen, durugörü ve telepati imkânı sağlayan üçüncü gözün ‘açılması’ ne demek, daha iyi anlamış olduk!
BEYİN KAPATIR, KALP AÇAR
Telepati çoğunlukla aralarında duygusal bağ olanlarda gerçekleşir. Bir annenin çocuğunu uzaktan hissetmesi, iyi anlaşan kardeşlerin birbirlerini sezmesi, sevgililerin gönül bağları, yakın dostların birbirlerini hissedişleri… Hepsinin ortak noktası, akıldan ziyade kalp alanından kurulmuş olmaları… Yani kalp bölgesinin bilgi aktarımı için bir başka bağlantı noktası olabileceğini düşünmek mümkün. Mevcut muazzam çalışmalara ek olarak, kalpteki nöronların etrafını incelemenin de biliminsanlarını daha derin kanıtlara ulaştırabileceğini hissediyorum.
Paylaş