Paylaş
Evrenin sonsuz olasılıkları arasına eklenen yeni bir hipotez daha karşımızda; ‘retronedensellik’. Geçen sene Nobel Fizik Ödülü kuantumun meşhur ‘dolanıklık’ prensibini hayatın içine yaklaştıran çalışmalara verilmişti. Son yıllarda biliminsanları evreni oluşturan yapıtaşlarının sıradışı özelliklerini çok daha büyük bir ilgi ve açıklıkla gözlemliyor. Bilim dünyasında uzun süredir bir şeyleri ispatlamak ‘out’, yeni ve sıradışı olasılıklar keşfetmek ‘in’. Geçen ay bilim blog’larının gündemine düşen ilgi çekici konulardan biri, biliminsanlarının ‘gelecekte olan olayların geçmişi etkileyebileceği’ kanısını tutarlı bulmaya başladığı yönündeydi.
Zaman, maddesel varlığı hissedilmediği halde her şeyin varoluşuna eşlik eden, soyut olduğu kadar somut algılanan bir kavram. Zamanı derin bir kavrayışla düşünmek istediğinizde, vazgeçeceğiniz ilk şeyler takvim ve saat olmalı. Her ikisi de insanın zamanı tanımlamak ve düzenlemek için icat ettiği kavramlar. İleri ve geri, yani geçmişe ve geleceğe hareket eden takvim ve saatlerimiz bizde içgüdüsel olarak zamanın nehir gibi tek yöne ve doğrusal akması gerektiği hissiyatı uyandırıyor. Öte yandansa zamanda yolculuk etme fantezisinden asla vazgeçemiyoruz. Bilincimizin derinliklerinde öyle bir bilgi saklı olmalı ki hepimizde sıradışı bir sezgiyi uyandırıyor zamanın çokboyutluluğu.
Biliminsanları zaman algısını doğrusallıktan arındıran ‘retronedensellik’ şeklinde çevirdiğim ‘retrocausality’ hipotezini yukarıda sözü geçen ‘dolanıklık’ (entanglement) prensibiyle ilişkilendiriyorlar. Birbiriyle dolanıklı hale getirilen iki foton, aralarındaki mesafe ne kadar uzak olursa olsun aynı davranışı sergiliyor, aynı tepkileri veriyorlar. Adeta aynı anda iki yerde oluyorlar. Mesafeleri uzayda genişledikçe zamanın göreceliğinden ötürü aralarında büyük zaman farkı doğuyor. Böylece bir parçacığın ölçümlenmesi esnasındaki değişimin, aralarında geçmişte kurulan bağı etkileyerek gelecekten geçmişe tesir edilebileceği akla yatkın geliyor. Kafanız karışmasın, hayal etmeniz yeterli. Biliminsanları da hayal ediyorlar, bunu da rakamlarla somutlaştırmak için çalışıyorlar.
Kuantum devreye giriyor
Aslında ‘retronedensellik’ hipotezini aklımızda canlandırmamız zor değil. Geleceğin geçmişi değiştirmesi zihinde yaşadığımız bir hadise. Çokboyutlu işleyen insan beyninin ve kuantum bağlantısı sezilen bilinç mefhumunun retronedensel biçimde çalıştığı, kolay bir örnek sunayım size: Geçmişten bir hadise, bir yargıyı düşünün. Günün birinde olayın hiç de zannettiğiniz gibi olmadığını, bambaşka yönlerini gördüğünüzde fikriniz tamamen değişebilir. Yargınızın değişmesi, evvelki gerçeklik algınızın da farklı bir hale dönüşmesini tetikleyecek. Böylece geçmişte yaptığınız değerlendirme tümüyle yenilenecek ve zamansız bilincinizi oluşturan her şeye yakın veya uzak tesirlerde bulunmaya başlayacak. Böylece geçmişi hatırlayış biçiminizde, yani geçmiş realitenizde farklılıklar oluşacak. Tatsız bir duygu yüzünden iyi hatırlamadığınız geçmiş anılarınızın, yargınızın değişmesiyle birlikte keyifli hatıralara dönüşmesi gayet mümkündür.
Gerçekliğin bir olayın nasıl yaşandığından ziyade, bizim onu nasıl algıladığımız, yani onu nasıl ölçümlediğimizle ilgili olduğunu görüyoruz. Ölçümlemenin olaya etkisi deyince... Kuantum bilgisi burada yeniden devreye giriyor ki malum; ‘gözlemci etkisi’ kuantum fiziğinin önemli mekaniklerinden biridir. Geçen yüzyılın ortalarında, atom altı parçacıkların müşahede altında başka, kendi hallerinde başka davrandıkları keşfedilmişti.
Bilim dünyası için büyük adım
Biliminsanları ‘retronedensellik’ hipoteziyle, atom altı parçacık düzeyinde geleceğin geçmişe etki edebileceği fikrini formüller ve deneylerle somutlaştırmaya giderek yaklaşıyor. Peki, parçacıkların zamanla çokboyutlu ilişkisi keşfedilince insanlığa ne faydası olacak? Biz faniler için küçük fakat bilim dünyası için çok büyük bir adım olabilir. Zira bilimin en büyük kafa karışıklığı, dünyamızı döndüren klasik fizik kurallarıyla sıradışı bir âleme işaret eden kuantum değişkenleri arasında tutarlılık bulunmaması. Tutarsızlık aslında henüz bağlantıyı keşfetmemiş olmamızla ilgili. İşte ‘her şeyin teorisi’ olarak bilinen ve merhum Stephen Hawking’in de arayışına düştüğü o yüce kuram, kuantum ve klasik fiziği aynı boyutta açıklayabilmeyi, tutarlı hale getirebilmeyi amaçlıyor. Geleceği geçmişe bağlayan retronedensellik, klasik fiziğin uzay-zaman koşulları içinde çalışan bir kuantum mekaniğiyle açıklanabilirse, ‘her şeyin teorisi’ne yaklaşmak mümkün görünüyor.
Kıssadan hisse, bize düşene dönünce... Bu mistik hipotezin bana aşıladığı ilham, gerçekliği dönüştürmemiz için evrenin sunduğu olanakları başka bir yönden fark etmek oldu. Çok iyi biliyoruz ki geçmişimiz bugünümüzü yapılandırıyor. Hatıralarımız ve olayların duyguları şimdiki davranışlarımızı, dünyayı nasıl algıladığımızı, yani gerçekliğimizi yönlendiriyor. Öyleyse fikrimizi her gün yeni bir bakış açısına açabilirsek, geçmişte olanları daha az yargıyla kabul etmeyi ve daha fazla sevgi alanından görebilmeyi seçersek... Geçmişimizi şifalandırıp bugün yaşadığımız gerçekliği ve hatta geleceğimizi iyileştirmemiz pekâlâ mümkün hale geliyor...
Paylaş