Umut Fırat Eroğlu

Çanlar Twitter için mi çalıyor?

27 Kasım 2022
Onu bütün sosyal medya platformlarından ayıran özelliği, kitlelere hitap eden sanatçıların, önemli politikacıların hatta devlet liderlerinin bile halka seslenmek için kullandığı bir mecra olması. Ancak Twitter teknik anlamda bir miktar kan kaybına uğrayıp sonra kendisini toplasa bile, güven ortamının sarsılmaması için elini çok daha çabuk tutması gerekiyor.

Twitter’ın dünyanın en çılgın CEO’su tarafından satın alınması gündemi fazlasıyla meşgul ediyor. Geçen haftalarda Elon Musk’ın ‘şef tweet’ olmasıyla birlikte ırkçılık yönündeki kaygıların ve nefret söylemlerinin artış gösterdiğini aktarmıştık. Kısa süre sonra öngörüldüğü şekilde Donald Trump’ın hesabının yeniden açıldığı haberi geldi. Twitter’ın ‘özgür ifade’ platformu niteliğinin azınlıkların aleyhine gelişmesi ortamın havasını bulandırırken, diğer yanda başka bir sorun baş göstermeye başladı... Elon Musk, başa geçer geçmez şirketin yönetim kadrosunu kovmanın yanında mühendisler, programcılar, analistler gibi hayati altyapı kadrolarını da topluca işten çıkarınca, platformun temeli sarsılmaya başladı. Üzerine çalışanların ofis binasına birkaç gün girmesini yasaklayan bir ültimatom geldi. Tüm bunların neticesinde Twitter zaman zaman yavaşladı, kimi bölge ve ülkelerde erişim problemleri yaşandı. Nihayet Twitter’da sosyal medyanın belki de en ironik hashtag’lerinden biri ortaya çıktı: #RIPTwitter. (Huzur içinde yat Twitter). Twitter ölüyor mu, site çökecek mi, iflas mı edecek gibi söylentiler son günlerde ayyuka çıktı...

Kendi ayrılan da çok

#RIPTwitter hashtag’inin trend olmasına Elon Musk’ın verdiği yanıt, sıradışı karakterine yakışır biçimdeydi. Normalde bir CEO’nun güven verici sözler sarf etmesi, açıklamalarda bulunması beklenir... Musk, meşhur internet mimlerinden biri olan, mezar başında zafer işareti yapan adam fotoğrafını, mezar taşına twitter logosu yerleştirilmiş haliyle paylaştı. Elon Musk’ın tarzını anlayanlar için normal bir şaka da olsa kimsenin yüreğine su serptiği söylenemez... Söz konusu erişim problemlerine teknik personel azlığının neden olduğu birçok kaynak tarafından doğrulanıyor. Kovulanlar kadar, boğucu atmosfere uyumlanmayı reddedip işten ayrılanlar da mevcut. Yeni CEO’nun, artık ‘hardcore’ (aşırı, zor, sert) biçimde çalışılacağını bildirmesiyle mesai saatleri de artmış ve kilit isimler işi bırakmaya başlamıştı. Twitter’ın siber güvenlik biriminin başında yer alan Lea Kissner ilk istifa eden isimlerden biri. 10 Kasım’da görevinden ayrılan Kissner, attığı tweet’te bunun zor bir karar olduğunu belirtmiş fakat istifasının sebebini açıklamamıştı. Kissner’ın yerine kimin geçtiği, 450 milyon kullanıcılı platformun önemli güvenlik operasyonlarını kimin yönettiği henüz açıklanmış değil.

İnternet sitesi çöküntüleri, erişim problemleri ve sorun bildirimlerini grafiklerle yayımlayan DownDetector.com raporlarına bakıldığında gerçekten ortada bir sorun olduğu anlaşılıyor. (Çarşamba günü itibariyle) Son 24 saat içerisindeki grafikler, sitenin normalin üstünde devre dışı kalma problemi yaşadığını gösteriyor... Yine de SpaceX, Tesla gibi ileri teknoloji şirketlerini yöneten Elon Musk’ın başında olduğu bir platformun uzun süre teknik problemler yaşayacağını düşünmüyorum. Sunucu takviyeleri ve yeni kadro atamalarıyla erişim problemleri giderilecektir.


Yazının Devamını Oku

Bilim ispatladı: Mutluluk satın alınabiliyor

20 Kasım 2022
ABD’de bir araştırmada 7 ülkeden 200 kişinin hesabına 10 bin dolar yatırıldı. Ve parayı 3 ayda tüketmeleri istendi. Amaç “Dünyanın zenginliği daha eşit biçimde dağıtılsa ne kadar mutluluk kazanılırdı” sorusuna yanıt bulmaktı.

Parayla saadet olmaz derler. Eskilerden dilimize yerleşen bu sözün kaynağı meçhul olmalı. Fakat aklın yolu bir; deyimin İngilizcesi de ‘Money can’t buy happiness’ yani ‘Mutluluk parayla satın alınmaz’. Çok parası olduğu halde mutsuzluktan kurtulamayan, aradığı tatmini bulamayan insanları gördükçe bu söze hak veriyoruz. Öyle ya, her şeyin ateş pahası olduğu bir hayatta bedava mutluluk kadar insanı umutlandıran başka şey var mı? Ancak mutluluğun paradan tamamen bağımsız olduğu sanrısıyla avunmak da yersiz...



Nihayet biliminsanları konuyu bir neticeye bağladılar. Süreci 2020 Aralık ayında başlayan ve sonuçları yeni açıklanan bir araştırmaya göre ‘mutluluğun pekâlâ satın alınabilir’ olduğu ortaya çıktı. Geçen hafta ABD Ulusal Bilim Akademisi’nin PNAS adlı yayın organında yayımlanan araştırma sonuçları ilginç bulgular içeriyor. NBC News haberine göre deneye önayak olan isim, TED konferanslarının kurucusu Chris Anderson. Varlıklı iki yardımseverin toplam 2 milyon dolarlık bağışı sayesinde gerçekleşen deney için 7 farklı ülkeden 200 kişi seçilmiş. Her birine PayPal aracılığıyla 10 bin dolar gönderilmiş. Parayı
3 ay içinde tüketme şartı konmuş. Aynı zamanda para almayan 100 kişilik bir kontrol grubu da oluşturulmuş.

Söz konusu makalede, para ve mutluluk ilişkisi üzerine on yıllar boyunca araştırmalar yapıldığı ancak küresel ekonomik ölçekte incelemenin şimdiye dek mümkün olmadığı anlatılıyor. Deneye aktarılan nakit miktarı sonuçların somutlaşmasını sağlayan önemli bir etken. Seçilen ülkelerden Brezilya, Kenya ve Endonezya düşük gelirli grubu oluştururken Avustralya, Kanada, ABD ve İngiltere yüksek gelirliler olarak sıralanıyor. Yaptıkları harcamaları kaydeden katılımcılar, her ay ne kadar mutlu hissettiklerini bildiriyorlar. Hayatlarından ne kadar memnun olduklarını 1-7 arasında puanlarken, pozitif ve negatif duyguları ne sıklıkla hissettiklerini 1-5 arası skalada belirtiyorlar.

Taksit ve tadilat

Yazının Devamını Oku

Metaverse‘zirve’ye damgasını vurdu

13 Kasım 2022
Yepyeni, parlak oyuncağımız metaverse dünyanın dört bir yanında yapılanmaya devam ediyor. Bu ay başında gerçekleşen, Avrupa’nın en büyük teknoloji zirvesi Web Summit’in de odağında bu konu vardı.

Neolitik çağın insanları taşları üst üste dizip ilk yapıları inşa etmeye başladıklarında büyük heyecan duymuş olmalılar... On binlerce yıl sonra bugün metaverse evreni dijital dünyada yapılanırken yatırımcı işletmeler, markalar ve elbette o evreni tasarlayanlar, yazılımcılar ve dijital sanatçılar da büyük olasılıkla benzer bir heyecanı yaşıyorlar... Aylar evvel Facebook’un Meta’ya dönüşmesiyle metaverse bir anda dünyanın yeni, parlak oyuncağı olmuş, sonra Meta’nın hızı kesilince sanki metaverse’ün ilerleyişi de yavaşlamış gibi bir algı oluşmuştu. Halbuki tam tersine, metaverse evreni kararlı biçimde genişlemeye, dünyanın dört bir yanında yapılanmaya devam ediyor.

Üç boyutlu internet

Bu ay başında gerçekleşen, Avrupa’nın en büyük teknoloji zirvesi Web Summit’in odağında yine metaverse vardı. Her yerde metaverse konuşuldu, yenilikler sergilendi. Cömert yatırımlarıyla dikkat çeken markalar gövde gösterisi yaptı. Sadece ticaret dünyası değil... Birçok ülkede resmi kurumlar, eğitim enstitüleri, müzeler, sanat oluşumları, hatta toplum kuruluşları bile metaverse’te boy göstermeye başladılar. Malum, Z Kuşağı’nın dikkatini çekmek için de en ideal ortam... Norveç hükümetinin yeni açtığı ‘metaverse vergi dairesi’yle Japonya’da okula gidemeyen öğrencilerin eğitime katılmasını sağlayan ‘metaverse okulu’ güncel örnekler arasında.

Web Summit’te podyuma çıkan konuşmacıların çoğu, dijital evrenin geleceği hakkında fikirlerini paylaştı ve bugün gelinen noktada ‘Metaverse nedir, ne değildir’i anlamamızı kolaylaştırdılar... Zirvenin gerçekleştiği Lizbon’da konferans veren etkili isimlerden biri de Naomi Gleit, yani Meta’nın ürün müdürüydü. Gleit metaverse’ü geleceğin üç boyutlu interneti olarak görüyor. Ancak en doğal sosyalleşme biçimi olan yüz yüze görüşmenin yerini asla almayacağını düşünüyor. “Hiçbir şey fiziki dünyada bir arada bulunmanın yerini alamaz. Metaverse’te ailece film seyretmek keyifli ancak sadece gerçeğini yapamadığımız zamanlarda...” diyen Gleit iş dünyası ve sanal toplantılar içinse farklı düşünüyor. Zoom’un iş ortamında yetersiz kaldığına işaret ederek VR teknolojisiyle yapılan toplantıların daha verimli geçtiğini savunuyor. VR’ın özellikle sağlık sektörü ve tıp eğitiminde büyük kolaylıklar sağladığına dikkat çekerek UCLA’de tıp öğrencilerine sanal ameliyat pratikleri yaptırılmasını örnek gösteriyor.

“İnterneti şu anda iki boyutlu kullanıyorsak, geleceğin internetini üç boyutlu deneyimleyeceğimizi düşünüyorum” diyen Gleit’a katılmadığım bir nokta var. Televizyon ve sinema örneği... Gelişmiş 3D teknolojisi yıllardır evlerimize kadar girse de halen filmleri ve yayınları çoğunlukla iki boyutlu izlemeyi tercih ediyoruz. Bu açıdan internetin tamamıyla üç boyutlu bir ortama dönüşebileceği fikrine katıldığımı söyleyemem. Belki uzun yıllar sonra, hologram teknolojisi bilimkurgu filmlerindeki seviyeye ulaşınca işler değişebilir. Yoksa insanlık olarak internete her girmek istediğimizde kafamıza kask, elimize eldiven takacağımızı hiç zannetmiyorum. Ayrıca metaverse iki boyutlu ortamlarda da gayet işlevsel ve eğlenceli biçimde deneyimlenebiliyor...

En kıymetli şey içerik

İki boyutlu demişken, metaverse’ü şekillendiren ilk oyun platformlarından The Sandbox’ın kurucu üyesi Sebastian Borget de Web Summit’in etkili konuşmacıları arasındaydı. Yapılan bir söyleşide metaverse’ü canlandıracak, başarılı kılacak içgörüler paylaşan Borget’ye göre metaverse’te en kıymetli şey içerik. Kullanıcıların platformlarda varlık göstermesiyse her şeyden önemli. Hayran oldukları ünlülerle ve beğendikleri markalarla birlikte bir şeyler yaratma arzusundaki tüketicilerin metaverse’te kendilerini yeniden keşfedeceğini düşünüyor Borget: “Metaverse’te asıl olay ünlülerin, markaların erişimi, nüfuz etmek gibi şeyler değil... Olay tamamen içerikle ilgili, yani insanların aşina olduğu karakterlerle, hikâyelerle ve yerlerle bağlantılı.”

Yazının Devamını Oku

Elon Musk’ın kişiliğinin gölgesi Twitter’a düşecek mi?

6 Kasım 2022
Elon Musk, halka açık bir şirket olan Twitter’ın özel bir şirkete dönüşme sürecini başlattı. İlk saatlerde ırkçı ifadeler tavan yaptı, troll’lar sınırları zorladı. Tüm bunlar 2017’de bir Tesla fabrikasında yaşanan ırkçılık ithamlarını ve Musk’ın bu olaylara bakış açısının masum olmadığı iddialarını gündeme getirdi.

Önceki cuma günü Twitter’ın tahtına geçen Elon Musk ilk olarak şirketin CEO’su, CFO’su, CPO’su ve genel konseyini kovduktan sonra “Kuş özgür” diyerek yeni politikalarının odağında ifade özgürlüğü olduğunu ima etti. Kulağa hoş geliyor... Ancak bir ikilem var: Twitter zaten doğası gereği sansürlü bir ortam değildi. Çoğunlukla ayrımcılık, ırkçılık, nefret ve cinsel istismara yönelik gönderileri etiketliyor ve ayıklıyordu. Böylesi hesapları da tespit ederek donduruyor veya Trump gibi ilelebet engelliyordu. Twitter’ın el değiştirmesine en çok sevinenlerden biri Donald Trump oldu. “Sonunda akıllı birilerinin eline geçti” dedi. “Manyakların elinden kurtuldu” diye de ekledi. Musk, açıklamasını yaptıktan çok kısa süre sonra, Twitter’da ilk ırkçılık mesajları dalgalanmaya başladı. Siyahlara karşı en ağır hakaret olan ‘nigger’ kelimesini tweet atarak moderasyonu test edenler belirmeye başladı. Bunlardan biri “Şimdi Twitter’ı Elon kontrol ediyor. Irkçı hakaretleri salıverin” derken bir başkası “Artık n—-’lardan ne kadar nefret ettiğimi özgürce ifade edebilirim, teşekkürler Elon” yazıyordu. Amerikan kültüründe yasaklı olduğu için ‘n-word’ (N ile başlayan kelime) şeklinde maskelenen kelime yağmur gibi yağmaya başladı. The Washington Post’un raporuna göre büyük harflerle sadece bu kelimeyi yazan bir tweet 700 kere retweet edildi ve yayında kaldığı 16 saat boyunca
5 bin küsur beğeni aldı.

Tüm dünyada sosyal medya mesajlarını tarayan Network Contagion Research Institute’a (NCRI) göre 12 saat içinde kelimenin kullanımı yüzde 500 arttı. Üstelik bastırılmış nefretin hedefi yalnızca etnik farklılıklar değildi. LGBTQ bireylere yönelik saldırılar da başladı. The Washington Post’a konuşan trans aktivist Erin Reed’in “Tacizlerin arttığını hemen fark ettim. Yorumlarda açıkça tehditler savuranlar, incitici hakaretler, cinsiyetle alay eden insanları çoğaldı.Pompalı tüfekle vurulduğumu gösteren resimler aldım. Şu anda Twitter’da korkutucu bir ortam var” sözleri bu yakadaki durumu özetliyor. Diğer yandaysa Trump taraftarı aşırı sağcı kesimin meydanı boş bulup ayrılıkçı söylemlere başladığı görülüyor. Paylaşılan bir propaganda afişinde “Savunma yıkıldı. Ateş açın” şeklinde çevrimiçi çatışmaları kışkırtan ifadeler sarf ediliyor.

‘Sorumluluğu var’

Yazının Devamını Oku

NASA’dan beklenen hamle: UFO araştırma konseyi kuruldu!

30 Ekim 2022
Dünyada son dönemde ‘tanımlanamayan uçan obje’ görüntüleri raporlayanların sayısı önemli düzeyde artıp Pentagon da varlıklarını kabul edince NASA’nın başka çaresi kalmadı. Araştırma programına sadece 100 bin dolar ayırmasıysa biraz şüphe çekici. Şayet bir ifşaat gerçekleşecekse “Yıllardır vardı, biliyorduk ama söylemedik” demek yerine “Araştırdık ve bir şeyler bulduk” demek elbette daha makul.

İnsanlığın görüşleri birçok konuda ikiye ayrılır... Uzaylılar var mıdır yok mudur, belki de bunların en popüleri... Dünya dışında zeki yaşamın varlığı aleni veya resmi olarak henüz kanıtlanmış değil. Ancak bilim tarafından ‘ispatlanmamış’ veya hükümetlerin açıkça doğrulamamış olması, bu kanıtların yeryüzünde -veya gökyüzünde- olmadığını söylemeye yeterli gelmiyor. Öyle bir konu ki, kesinliği bilinse bile açıklaması kolay olmazdı. Kurulu dünya düzenini sarsabilir, ezelden beri inandığımız pek çok şeyi sorgulamamıza neden olurdu uzaylıların varlığını resmen kabul etmek. Öyle ya... Bizim bildiklerimizi onlar da biliyor mu, bizim tanrısal, ilahi düşüncelerimiz onlarda da karşılık buluyor mu örneğin? Peki ya barışçıl varlıklar mıydı? Yoksa bizim gibi fetheden, savaşan, yıkıp geçen türlerden miydi? Salt bilimsel bakışla bunları yanıtlamak henüz mümkün değil.




Ancak kesin olan, gökte görülen birtakım ‘tuhaf şeylerin’ giderek sıklaştığı. Dünyada son dönemde UFO’ların görüntülerini raporlayanların sayısı önemli düzeyde artış gösteriyor. Bir süre önce Pentagon’un yeni tabiriyle ‘Tanımlanamayan Hava Fenomenleri’ UAP’lerin varlığını kabul etmesi ve videolar yayımlamasıyla konu birden ısınmış ve dünya gündemine girmişti. O zamandan beri harareti yükseliyor... Yıllardır her hafta bilim-teknoloji blog’ları okur, incelerim... Hatta vaktiyle bir dergide ‘Uzaydan Haberler’ köşesi yazardım... Ancak son iki yılda gördüğüm kadar uzaylı ve UFO haberini daha önce görmediğimi, büyük haber sitelerinde bile normalleşmeye başladığını rahatlıkla söyleyebilirim.

2023’te bizimle paylaşacaklar

Yazının Devamını Oku

Bilgisayarlara ‘organik beyin’ takviyesi

23 Ekim 2022
Avustralya’da bir grup biliminsanı yapay zekânın ilerleyişini kolaylaştıracak bir keşfe imza attı. Beyin gücünü bilgisayar devrelerine entegre etmenin yolunu araştıran ekip başarılı sonuçlara ulaştı. Böylece dünyada ilk kez bir bilgisayar düzeneği, beyin hücrelerini hem işlemci hem de hafıza olarak kullandı.

Evrende insan aklının yetmeyeceği sonsuz şey var. Akıl yürütmek için kullandığımız beynimizse o sonsuz şeylerin en gizemlileri arasında... Beyin gücünün bir sınırı var mı, kapasitesinin ne kadarını kullanıyoruz gibi bilmeceler kolay çözüleceğe benzemiyor.

Beyin içeriğinin çoğunu veri ileten nöron hücreleri oluşturur ve bunlar gezegenimizde yaşayan en gelişmiş hücrelerdir. Bir beyin dolusu hücrenin kudretini tam anlamıyla keşfedemesek de bir tutam beyin hücresinin ne yapabileceğini artık biliyoruz: Pong oynayabiliyorlar!

Avustralya’nın Melbourne kentindeki nöroteknolojik araştırmalar yürüten Cortical Labs’ın bilim kadrosu 12 Ekim’de heyecan verici bir araştırmanın sonuçlarını yayımladı. Makalede biyoteknoloji alanında yeni bir döneme ışık tutacak gelişmeler aktarılıyordu. Yapay zekânın ilerleyişini kolaylaştıracak, makine öğrenimini hızlandıracak, hatta filmlerdeki android’lerin, cyborg’ların yolunu açacak bir keşif yapılmıştı.

Bir tabak beyin...

Çalışmanın yapıldığı yer sıradan bir tıp laboratuvarı değil. Çinli akademisyen Hon Wen Chong’un kurduğu Cortical Labs kadrosunda Avustralya, Avrupa, Hint ve ABD kökenli biliminsanlarıyla yazılım ve donanım mühendisleri birlikte çalışıyor. Bilgi işlem uzmanlarıyla nörologların aynı takımda görev aldığı vizyoner bir oluşum. Amaçları beyin hücrelerinin desteğiyle silikon çiplerin işlem gücünü arttırmak. Bir anlamda, bilgisayarlara ‘organik beyin takviyesi’ yapmak.

İnsan beyni sıklıkla bilgisayar devrelerine benzetilir; elektrik sinyalleriyle bilgi aktarımı ve işlemesi bakımından... Aslında bilgi işlem mimarisinin insan beyninden feyzaldığını söylemek daha doğru. Yani bir çip ve algoritma insan zihnini ne kadar iyi taklit ederse o kadar verimli çalışıyor.

Cortical Labs, bu denklemden yola çıkarak beyin gücünü bilgisayar devrelerine entegre etmenin yolunu araştırıyor. Başarılı sonuçlarıyla bu yeni alana emsal olan projelerinin ismi DishBrain. Kabaca çeviriyle ‘Tabak Beyin’ veya ‘Kap Beyin’ demek. İsmini laboratuvarlarda numuneler için kullanılan yassı cam kaplardan geliyor. Çalışmada kullanılan nöronlar, kemirgenlerden alınan embriyo beyin hücreleriyle insan kök hücrelerinden üretilmiş.

Yazının Devamını Oku

Küresel ısınmaya gizli tehdit: Kara veri

16 Ekim 2022
Veri merkezlerinde yer kaplayan ama kullanılmayan ‘kara veriler’ yarattıkları karbon ayak izi nedeniyle gezegene zarar veriyor. Dünyada şirketler günde 1.3 milyar GB ‘kara veri’ üretiyor. Karbon emisyonu açısından bu, Londra-New York arası 3 milyon uçuşa bedel. Bireysel olaraksa açıp bakmadığımız fotoğrafları, videoları ve dokümanı sunuculardan silerek enerji israfını hafifletebiliriz.

Analog kameralar zamanında fotoğraf çekerken tek poz için deklanşöre defalarca basmak lüks sayılırdı. Negatif filme yansıyacak her karenin kıymeti vardı. Şimdilerdeyse fotoğraf çekerken yuvarlak butona en az iki-üç kez basmak el alışkanlığımız oldu. Fotoğraf albümünde birbirinin tıpkısı halde biriken kareler, bir daha dönüp bakmadığımız videolar dijital hayatımızın küçük ve sıkıcı ayrıntılarından biri.
Peki, bu son derece önemsiz görünen ayrıntının karbon salımını ve küresel ısınmayı doğrudan etkilediğine inanır mıydınız? Şaşırtıcı ama gerçek... Tam da bu nedenle şimdilerde bilim ve teknoloji çevrelerince sıkça tartışılan konulardan biri: ‘Dark data’ yani kara veri.


Veri merkezlerinin emisyon hacmi global karbon ayak izimizin yüzde 2.5’ini oluşturuyor.

Tek kullanımlık plastik gibi...

Yazının Devamını Oku

Bir çöküş hikâyesi

9 Ekim 2022
Mark Zuckerberg, halen 55.9 milyar dolarlık serveti olsa da kaybettiği 71 milyar dolar ile dünyanın 3’üncü zengini sıralamasından 20’nciliğe geriledi. 18 yıl boyunca büyüme kaydeden şirket ilk kez küçülme fazına geçti.

Bir zamanlar bir Zuckerberg varmış… İnsanları çok seven bu Zuckerberg onları bir arada tutmak için elinden geleni yapar, sonra da onlara istediği şeyi satarmış. Meta ve Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg, ‘Hansel ile Gretel’ gibi tuhaf masallar yazan Grimm Kardeşler’in hikâyelerinde belirecek bir karakter pekâlâ olabilirdi. Modern kültürde kendisi daha çok ‘Yüzüklerin Efendisi’ üçlemesindeki ilahi güçlere sahip kötü karakter Sauron’un Gözü ile ilişkilendiriliyor. Şimdilerdeyse bu ibretlik masalın son perdesine yaklaşıyoruz. Bloomberg’in açıkladığı rapora göre geçen yıl servetinden tam 71 milyar dolar kaybeden, hem kişisel imajı hem de yarattığı dijital imparatorluğun prestiji darbe üstüne darbe alan Zuckerberg, Harvard’lı bir profesörün benzetmesine göre artık kendisinin en büyük düşmanı haline geldi.



Şoke eden açıklama

Geçen yıl Facebook şirketinin ismini Meta’ya dönüştüren ve metaverse dünyası ekseninde büyük bir ‘hype’ (heyecan) yaratan Zuckerberg’ün çöküş hikâyesinde evdeki hesabın internete uymaması önemli rol oynuyor. İlk başlarda Meta, kendi AR (Augmented Reality/Arttırılmış Gerçeklik) dünyasını yaratacağı bir metaverse evreni tasarısını vitrine koymuştu. Geçen haftalardaysa şirketin küresel ilişkiler direktörü Nick Clegg, yatırımcıları da şoka uğratan bir açıklama yaparak şirketinin metaverse’ü internet gibi bağımsız bir ortam olarak gördüğünü, kendi metaverse’lerini yaratmayacaklarını duyurdu: “Tıpkı Microsoft interneti, Google interneti olmadığı gibi Meta’nın işlettiği bir metaverse de olmayacak. Yekpare kumaştan ziyade yamalı bir örtü gibi düşünmeli…”
Halbuki Meta, en başta Horizon Worlds platformuyla kendi evrenini yaratmaya başlamış görünüyor, tanıtımlarını bu yönde yoğunlaştırıyordu. Oculus VR setleriyle deneyimin teknolojisini de sunmaya hazırlanıyorlardı. Meta’nın vaat ettiği ölçüde ürün ortaya koymayışı akıllarda soru işaretleri uyandırmaya başlamışken şimdi de merakla beklenen yeni VR setlerinin ekimdeki lansmanına sıra geldi. Yeni gözlükleri ilk kez mayısta tanıtan Mark Zuckerberg, gözlükleri maskeleyerek (blur) gösterdiği videoyla da “Acaba neyi gizliyor” diye eleştiri almıştı.

Yazının Devamını Oku