Yüreklerdeki kırıklar

İçinde bulunulan yıldan memnun olduğumuzu hatırlamam hiç. Kişisel olarak iyi geçen yıllar olmuştur elbet ama genel olarak içinde olunulan yıldan kurtulmak isteriz.

Haberin Devamı

Yaşadıklarımız, sanki bizden habersiz geçip giden zamanın suçuymuş gibi. Hep ileri sarmak isteriz zamanı. Adam Sandler’ın başrolünü üstlendiği Click filmindeki gibi; hep ileri. Sonra bir bakarsınız ki işler istediğiniz gibi gitmemiş.
Mesela 1993 yılında olanları hatırlatayım size kısaca, Uğur Mumcu, Eşref Bitlis, Adnan Kahveci, Turgut Özal öldü ya da öldürüldü. Sivas, Başbağlar ve Bingöl katliamları yaşandı. Bu yıla kötü derken geçmiş ve gelecekte yaşanacak kötü yıl ve yıllar olacağını da unutmayalım.
Evet çok kötü başladık ve kötü gidiyor 2020. Ama bunlarla daha da dayanıklı olacak atlatanlarımız. Umarım kahve gibi oluruz da ısınan suya tat veririz. Korkum yumurta gibi ısınan suyla katılaşmamızdır.

*

Bazen yaşanan olayların yüreklerimizi katılaştırdığını görmek yaşanan olaydan daha çok koyuyor insana. Ayda ve Elif bebeklerin verdiği umut olmasa, sosyal medyadan fışkıran iğrençliklere kendini kaptırıp onlara benzemek de var. Yoksa deprem, sel ve hastalıkla gelen ölümler hep oldu hep olacak.
Bizi ayıran kırıklar depremden olsun yeter ki. Bu kadar karşıya koymak başkasını ve onun ölüsü üzerine ağır cümleler kurmak daha çok yaralıyor insanı.
Dedim ya, en kötü yıl bu yıl mı bilinmez ama en kötü yürekli olduğumuz yıllara girdiğimiz gibi bir hisse kapılmıyor da değilim.

*

Haberin Devamı

Sağlam bina inşaa etmek basit bir mühendislik işi, ya sağlam bir insan olmak? İşte burada düğümleniyor iş. Birkaç kişinin daha kurtulması için çalışan insanlar bir yanda, kalbi İzmir’le atan milyonlar öte yanda. Ancak bir de, sayıları düşündüğüm kadar az da olmayan ve bütün toplumu kirletebilecek kadar kötü olabilen azınlık başka bir yerde.
Kendinizi nerede görüyorsanız görün, kendinize rakip, düşman ya da farklı bulduğunuz kişilere bile bir saygınız olsun. Bir dokunulmaz alan oluşturmak gerekir. Ortak bir değer noktası belirlemek şart artık. Su içene yılan bile dokunmaz (Aslı ‘su içen yılana bile dokunulmaz’ olsa da) gibi kırmızı çizgilerimizi tekrar gündeme getirmeliyiz. Biz Çanakkale’de savaştığımız insanların ölülerine bile sahip çıkmış bir milletiz.
Kötü yıllar gördük daha da göreceğiz. İçimizi karartmayalım yeter.
Kalın sağlıcakla.

Yazarın Tüm Yazıları