Paylaş
Dünya ticaretinin bir numaralı aktörü ABD’nin, aslında aynı zamanda dünyanın en önemli tarım ülkelerinden biri olduğunu düşünemeyiz bile. ABD ile Çin arasındaki Trump döneminde yaşanan ticaret savaşının önemli nedenlerinden birinin, ABD’li soya üreticileri olduğunu bilmeyiz ya da düşünmeyiz. ABD’nin GSMH’sı içinde yüzde 1 gibi bir yer tutmasına rağmen tarımsal üretimin değeri 180 milyar dolarlara yakındır (Bizim toplam ihracatımız kadar neredeyse). Bunun da çok büyük bir kısmını ihraç eder. Elbette ithalatı da çok yüksektir ama yine de tarımda, artı da kalmayı başarmıştır. ABD’den katbekat küçük olan Hollanda, tarımsal ihracatta dünya 2.’sidir. 17 milyon nüfus ve 41 bin km2 yüzölçümü ile bir başarı hikayesidir, Hollanda’nın gerçekleştirdiği. Hollanda 100 milyar dolar civarında tarımsal ihracata sahiptir.
*
Gelelim 4 mevsimi yaşayan cennet ülkemize. Bitkisel ve hayvansal toplam tarımsal üretimimiz 549 milyar lira düzeyindedir. Bugünkü kurla 64 milyar dolar civarında. Bunun da 17-18 milyar dolarını ihraç edebiliyoruz.
Yani olması gerekenin çok ama çok altında. Tarımdaki verim artışının hem Türkiye’yi zenginleştireceği hem gerek bilgi birikimi, gerek kültürel dönüşüm gerekse sermaye birikimi ile zenginleşmeyi katlayacak bir çarpan etkisi yaratacağına kuşku yok.
Hatta bu konuda çok iddialı öngörüleri olan isimler de var. Bunlardan biri de Feyz Çiftliği Sahibi Sencer Solakoğlu. Solakoğlu, geçen hafta online düzenlenen 18. Kalite ve Başarı Sempozyumu’nda yaptığı konuşmada Türkiye’nin sadece yaş sebze ve meyvede 200 milyar dolarlık üretim yapabilecek potansiyeli olduğunu ifade etti. Solakoğlu, tarımı bir memleket meselesi olarak gördüğünü net bir şekilde dile getiriken, tarımsal kalkınmanın sanayiye yansımasını da şu sözlerle dile getirdi:
“Gebze Organize Sanayi Bölgesi’nde metrekare fiyatı 1000 dolar civarında. 30 dönüm için 30 milyon dolar toprağa para yatırmanız gerekiyor. Bunun en büyük nedeni ise işgücünün şehirlerde bulunması. Başka ülkelerde sanayici toprağa para vermiyor. Türkiye’nin kalkınabilmesi için paranın toprağa değil argeye aktarılabilmesi gerekir. Dağ eteklerine verimsiz araziye fabrika kurulduğunda, burada çalışacak işgücü bulunabilmesi için önce tarımın kalkınması gerekir.
*
Tarım, özellikle aile işletmelerinin taşrada kalmasını sağlıyor. Taşrada iş gücü olması, sanayinin de buralarda olmasını sağlar. Aksi takdirde kırsalda sanayi iş gücü bulamaz. Şehirde hem yüksek toprak parası öder, hem yüksek işgücü ücreti öder.”
İşte biz uzun zamandır, bu kısmını atlayıp, kolay yoldan zengin olma hayalleriyle gücümüzü sadece sanayiye harcıyoruz. Ancak, binanın temeli sayılacak tarımı, göz ardı ediyoruz. Üstelik diğer kalkınmış ülkelerde böyle olmadığı halde.
Umarım akıllanırız. Umarım verimli arazilerimize sanayi tesisi dikmekten vazgeçeriz. Umarım sanayiyi sadece Marmara’ya toplama kolaycılığından da kurtuluruz. Aksi halde kirlenmiş denizler, akan lağım dereleri ve artık ürün vermeyen eski verimli topraklarla baş başa kalacağız. Kalkınmanın birinci evresi, emin olun doğru bir tarım ve eğitim politikasından geçiyor.
Kalın sağlıcakla.
Paylaş