Paylaş
Ekim başında, önce Nilüfer Kent Tiyatrosu’nun prömiyerini gerçekleştirdiği Hayali’nin Hayali oyununu izledim. Genç yazar Burçak Çöllü, güzel bir eser çıkarmış. Ancak, süre çok uzun. Daha kısa olsa, tadı daha da güzel olabilirdi. 4 saate yakın bir süre koltukta oturmak kolay değil. Oyun sahne tasarımıyla dikkati üzerine toplamayı başarıyor yine de.
Bugün size Haldun Taner’in ölümsüz eseri Keşanlı Ali’den bahsetmek istiyorum aslında. İzleyeniniz çoktur. Ya dizisini ya filmini ya da oyununu.
*
Bursa Devlet Tiyatrosu’nu ve müdürü sevgili Arzu Tan Bayraktutan’ı elindeki imkanları kullandığı için tebrik ederim. Oldukça geniş bir kadro ile Sineklidağ’ın içinde oluveriyorsunuz bir çırpıda. Ana karakterlerin yanı sıra yardımcı roller de dikkati çekiyor ki, bu kısmı oyuna çok da güzel bir renk katıyor. Beş Vakit Niyazi, Şişman Polis, Şerif Abla, Sipsi, Lütfiye, Resmiye, Raziye, Temel ve Madam Olga. Bu karakterlere özellikle dikkat edin izlerseniz.
Gelelim Sineklidağ’a. Oyun ilk kez 1964’te oynanıyor. Hepimizin hafızalarında yer eden müthiş ikili Engin Cezzar ile Gülriz Sururi tarafından.
*
Dönem, köyden kente göçün en hızlı olduğu yıllar. İstanbul’da gecekondu mahalleri hızla yükseliyor. Sineklidağ da onlardan biri. Sorunları da diğer onlarcasıyla aynı. Bugün o Sineklidağ’a kimbilir ne oldu. Geçen 50 yılda, tenekeden barakaların yerine, hiç yoksa 5-10 katlı ruhsatsız binalar dikilmiştir bile. Kentin varoşlarında, ayakta durma çabasındaki insanlar, zamanla kente uyum sağlamaya çalışırken, hem kendileri değişime uğramış, hem kenti acımasızca değiştirmişler. Bu onların suçu değil elbette. Kırsalda yaşam alanı tanımazsanız, başka yerlerde yaşamak için çaba sarf eder insanoğlu. Koşullara uyar, koşulları kendine uydurur.
*
Kıssadan hissesi oyunumuzun, kahraman beklemeyin vurgusudur. Kahramanları beklemek yerine, kendinizi geliştirin der Haldun Taner.
Peki öyle mi olmuş sizce? Geçen 50 yılda Haldun Taner’in yıllar önce gördüğü risklere, sosyolojik açıdan önlemler alınabilmiş mi? Nerede...
Geçen 50 yılda, büyükşehirler daha da büyümüş, insanlar destanların ve kahramanların peşinde gitmeyi sürdürmüş. O günün Sinklidağları, bugün çok katlı binaların yükseldiği yerlerde şekillerini değiştirse de devam etmiyor mu? Hâlâ akla, bilime, sanata değer vermek yerine, kaba güce, siyasi güce ve popüler olana değer verilmiyor mu? İzlediğimiz dizilerin reytinglerine, izlediğimiz sinema filmlerinin gişelerine bakın yeter
Keşke ders alabilseymişiz. Keşanlı Ali’ye değil de kendimize güvenmeyi, kendimizi geliştirmeyi düşünebilseymişiz.
Sineklidağ, İstanbul’un kıyısında yaşam savaşı veren bir yerken, İstanbul orayı değiştirmeyi başaramamış. İstanbul aslında Sineklidağ olmamış mı?
Kalın sağlıcakla.
Paylaş