Deve dönemi geri mi geliyor?

Çevre Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Doç. Dr. Efsun Dindar, bir yazısında “Artık iklimin değiştiğini kabullenerek, uyum planları yapmamız ve bu değişikliğe hazırlanmamız gerektiği ortaya çıkmaktadır” demişti.

Haberin Devamı

Son günlerde gelemeyen bahar da bunu göstermiyor mu? Mayısta nisanı, martta mayısı yaşar olduk. Denge kalmadı doğada. Yüksek karbon salımı atmosferi duman etti. Felaketler art arda ortaya çıkar oldu.
Yine Prof. Dr. Ali Demirsoy, daha vahim bir tablo ortaya koyarak, 2035’ten sonra dünyada kıyımların yaşanacağını söylemişti. Bilim insanları giderek yaklaştığımız dünyanın kara günlerine işaret edip, çözüm yollarını sıralıyor. Ancak karar vericiler ve tüketim histerisine kapılmış kalabalık çoğunluk, bunun çok da farkında değil. Ağır bedeller ödeteceğiz gelecek kuşaklara.
Batılı toplumlar nispeten duruma uyum sağlamanın arayışında. Öyle ki, tarım ve hayvancılığı bile gelmesi muhtemel iklim değişikliklerine göre planlamaya başladılar bile.
Geçen hafta bir proje için Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü’nden Prof. Dr. Mehmet Koyuncu ile sohbet etme imkanı buldum. Mehmet Hoca’nın aktardıkları oldukça ilginçti. Sizinle de paylaşmak isterim.

Haberin Devamı

DEVE VE KEÇİ...

Prof. Dr. Koyuncu, “Dünya tavuk üretimini de tartışmaya başladı. Tavuğun yediklerini insanlar da yiyor. Yani bizim besinimize ortak oluyor tavuk. Ama keçi öyle değil. Keçi, insanın yemediklerini yiyor. Genç ormanlara sokmazsanız keçiyi, bilinçli otlatırsanız sorun olmaz. Fransa’da orman köylüleri, keçi sürüleri kiralıyor. Orman tabanında beslendikleri için yangınların önlenmesinde de önemli etkileri oluyor.
Ayrıca, Avrupa’da deveye doğru da bir yönelim de var. Bağlı olduğumuz hayvan türlerini gözden geçirmemiz gerekir. Ekili dikili alanlar azalıyor. Az su tüketen, sıcaklıktan tuzluluktan etkilenmeyen türleri görmemiz gerekiyor. Deve ve keçi de bunlardan ikisi” diyerek çok da ilgilenmediğimiz bir noktaya dikkatimizi çekiyor.
Bir rakam ekleyelim biz de. Türkiye’de 1935’te deve sayısı 118 binmiş. Bugün 2 bin.
Öyle ya gelecek tahminlerinde ülkemizin çölleşme ihtimallerinden bahsediliyor. Hem de gelecek 50 yıl içinde. O halde bizler sıradan hayatlarımızı yaşarken, işin uzmanları ve karar vericiler dünyanın ve Türkiye’nin küresel ısınma ve iklim değişikliğine karşı alacağı tedbirleri ciddi anlamda masaya yatırması gerekir. Biz sadece bunun hayvan üretiminden bahsettik. Bunun bir de tarımsal bitki üretim bölümü var ki, burada da değişen iklime ayak uyduracak türlerin ekimi gündeme gelmeli.
Ayrıca uzun zamandır dile getirdiğimiz insanların yerinde doyarak, topraklarında kalıp tarımsal üretime devam etmesi konusunda da özel çalışmalar yapılmalı. Yine Prof. Dr. Koyuncu bunu şu sözlerle dile getiriyor:
“Fransa’da kadın çiftçi gündüz gübreyle uğraşıyor. Akşam, şıkır şıkır giyinip, kaliteli aracına binip eğlenmeye gidebiliyor. Bizde de böyle olabilmeli. Yerinde kalıp çiftçilik yapanlar desteklenmeli.”
Biz de, gezdiğimiz köylerdeki duruma bakarak, bu görüşe katılıyoruz. Herkes, geleceğin teknolojik gelişmelerinden bahsediyor. Evet o da gerekli ama gıda üretimine ilişkin gelecek öngörülerini de gözden kaçırmayalım.
Kalın sağlıcakla.

Yazarın Tüm Yazıları