Paylaş
Türkiye’nin etrafında sular ısınıyor. Doğu Akdeniz, Suriye’nin kuzeyinde ABD, terör örgütleri ilişkisi, Azerbaycan ile ortak tatbikat vs. Sert bir sonbahar ve kışa girileceği artık malum. Winter is coming yani.
Yeniden evlere kapanıp kapanılmayacağı, ekonominin tekrar durup durmayacağı konuşuluyor. Geçen hafta altınla yatılıp altınla kalkıldı. Herkes nereye gidiyoruz diye merak içinde.
Altının niye bu kadar yükseldiği ve nerede duracağı merak konusu. Yorumlar gani. İsteyen istediğini alsın. Mücadele büyük. Detaylı bir altın analizi yapacak değilim. İşlerin değiştiği ve bu değişime göre yeni bir doğumun yaklaştığı aşikar. 31.10 grama karşılık gelen ons altının seyrine ilişkin birkaç rakam vereyim:
“1950’de ons altın 34 dolar düzeyinde. 1980’de 615 dolar, 1980 615, 1990 383, 2000’de 279 ve 2010’da 1224 dolar. Bugün 2000 doların üzerinde.”
Bir sürü gerekçe ortaya atılıyor artışın nedeni olarak. Pandemi sürecinin uzun süreceği kaygısı ve piyasadaki para miktarının artması, yani paranın değerini kaybetmesi altına yönelişin başındaki iki neden olarak gösteriliyor.
Sadece bireyler değil, devletler de altına yönelmiş durumda. Türkiye altın rezervi açısından, 583 ton ile 12. sırada görülüyor. Hatta, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, 2019’da dünyanın en çok altın alan merkez bankası olmuş. Geçen yıl 159 ton altın almış Merkez Bankası. Yani bir şeylere hazır yakalanmış ya da hazırlığını gelecek güne göre yapmaya çalışmış. 31 Aralık 2019’da bir kilo altın 48 bin 900 dolar civarındayken, bugün 65 bin 900 dolar civarında. Varın Merkez Bankası’nın kazancını siz düşünün.
Amacım ekonomik değerlendirme değil. Elbette kendimizi korumak için önlemler alacağız. Ama asıl olan altın, sanki yatırım yapılan sarı metal değil. Asıl olan altın, önce bedeni ve akli dengemizi korumak. Sonra her şeyi yapabilecek güce elbet kavuşuruz. Kaotik bir ortamdan geçiyoruz. Sakin bir şekilde olanları anlamaya çalışmalıyız elbette. Ancak her hıyarım var diyene de tuzla koşmayalım.
Kalın sağlıcakla.
Paylaş