Paylaş
70’ler başında ‘Straw Dogs’, ‘Deliverance’, ‘The Texas Chain Saw Massacre’ gibi başyapıt düzeyindeki kimi filmlerle uç örneklerini veren bu tür daha sonra defalarca aynı güzergâhtan çeşitli ebat ve çaptaki yapımlarla geçip durdu. Bu haftanın mönüsünde yer alan ‘Korku Yolu’ (‘In Fear’) adı üstünde aynı rotada ilerleyen bir yapım.
Önce kısaca konu: Tom, hoşlandığı Lucy’yi bir şekilde ikna edip İrlanda’daki bir müzik festivaline götürmek için yola çıkar. Ne var ki konaklayacakları oteli bir türlü bulamazlar. Sanki bir labirentin içinde kaybolmuş gibidirler. Peşi sıra Lucy, yolda esrarengiz bir kişinin olduğunu iddia eder. Bu genç kızın paranoyası mıdır yoksa gerçekten de birisi var mıdır?
Prömiyerini geçen yıl Sundance’te yapan Jeremy Lovering (kendisinin ‘Sherlock’ dizisinde bölüm yönetmişliği var) imzalı ‘Korku Yolu’, özellikle ilk yarısında klostrofobik bir etki yaratmayı başarıyor. Arabanın içinde yaşanan gerilim ve dış dünyanın dayattığı olası korkular, izleyiciyi geçiyor ama belli bir noktadan sonra film doğru dürüst bir yere yönelemiyor. Ya da şöyle söyleyelim, birçok zamane gerilimi gibi iyi bir malzeme bir yere bağlanamazken nihayetinde o ana kadar aldığınız tat, “Ee sonra?” sorusu ve hissiyatıyla etkisini kaybediyor.
Oyunculuklara göz atarsak; Tom’da Iain De Caestecker’le iyi, Max’te Allen Leech idare eder, Lucy’de Alice Englert ise özellikle öykünün birçok yerinde korku ve gerilimi yansıttığı mimikleriyle çok iyi...
Sonuç? Teknik açıdan temiz bir iş (bu film de uzaktan uzağa ‘The Hitcher’a selam sarkıtıyor) ama öykü boyutunda keşke finali de tatmin edici olsaydı...
Film notu: 5 üzerinden 2,5 yıldız
Paylaş