Paylaş
Ama futbol dünyamızı da içine alacak bir faaliyet bulduk, hem de en ‘hayırlı’sından!.. Evet, Türkiye’nin içinden geçtiği o çok çok özel günlerden bahsediyorum. Malum, ‘Gezi Parkı Direnişi’, 31 Mayıs itibariyle gündemde ve uzun süre de gündemdeki yerini korumayı sürdürecek. Günümüz gençliğinin üzerinde her geçen gün daha da artan toplumsal baskılara, hayat biçimi müdahalelerine, nefret üreten uygulamalara karşı verdiği son derece demokratik ve güçlü karşılığın ifadesi olarak da nitelendirilecek bu harekette, sürece özellikle taraftar gruplarının dahil olması meselenin yatağını bence derinden etkiledi.
Tweet’leyen futbolcular
Öncülüğünü Beşiktaş Çarşı grubunun çektiği ve daha sonrasında her türden camiaya ait taraftarların çoğu kez üzerlerinden formaları ve ellerinde kaşkollarıyla dahil olduğu bu toplumsal tarihimizin bence en etkili çıkışına ait, ‘ön değerlendirme’yi geçen haftaki ‘İşte taraftar, işte direniş’ başlıklı yazımda yapmıştım. Bu hafta da süreç boyunca futbolcular refleksleri üzerinden bazı sularda gezinmeye çalışacağım.
Hatırlanacağı gibi olayların başlangıç evresinde özellikle Didier Drogba’nın attığı tweetler hareketin içinde yer alanlar için çok büyük moral destek olmuş, ‘futbolun bu akil karakteri’ sahadaki kadar toplumsal zeminde de gönüllerde taht kurmuştu (nitekim bu hamle duvar yazılarına da yansıdı, ‘Çare Drogba’ en çok yazılan slogan oldu). Peşi sıra Meireles, Melo, Sneijder gibi yabancıların ‘Gezi Parkı Direnişi’ne ilişkin tweetleri göze çarptı. Yerli kanatta Recep Niyaz, Salih Uçan, Sercan Yıldırım, Selçuk Şahin, Oğuzhan Özyakup, Ersan Gülüm, Olcan Adın, fikirlerini medenice ortaya koyan isimlerdi.
Metin Kurt da yok ki!
ASLINDA gelmek istediğim nokta şu: Bu ülke hepimizin, bu parklar, bu ağaçlar, bu doğa hepimizin. Üstelik çocuklarımıza bırakacağımız bir miras da var ortada. Bütün bu direnişe ‘siyasallaştı, provokatifleşti, marjinalleşti’ türünden aksi propagandayla gölge düşürmeye çalışanlara bakmayın, bu hareket baştan beri haklıydı, polisin sabah baskınları, çadır yakmaları ve gencecik insanları üzerine gaz bombaları ve tazyikli su sıkmalarıyla, kitlelerde ‘Vicdanı olan defansa gelsin’ hissiyatı yükseldi ve olaylar, bugün vardığımız noktalara taşındı.
İşte bu süreç boyunca içimizdeki ‘Yabancılar’, gördükleri manzaralardan etkilenip kendi bireysel tepkilerini, vicdanlarına da sığınarak Twitter üzerinden gösterdiler. Drogba, Snejider, Meireles, Melo bireysel ifade özgürlüğüne sahip olmanın, uluslararası bir değer statüsüne ulaşmanın bir tezahürü olarak tepkilerini çabucak gösterdiler (üstelik o Drogba birkaç hafta önce Webo’yla birlikte bu hükümetin Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’la yemek yemişti). ‘Yerli’ kanattaki reflesklerin az olması ise aslında şaşırtıcı bir şey değildi. Çünkü onlar biliyoruz ki daha az okuyorlar, daha az toplumsal reflekslere sahipler, hep ‘Biz değil büyüklerimiz bilir’ dediler, diyorlar, meseleyi sadece futbol olarak görüyorlar, haklarını savunacak sendikaları bile henüz kurulma aşamasında, Metin Kurt gibi bir abileri henüz şu aşamada görünmüyor, zamanında Sedat Peker gibi karakterlerle arkadaşlık yaptılar, zaten transfer zamanlarında da çoğu kez boş mukaveleye imza attılar vs.
Özetle ben bütün bu süreçten şunu çıkardım, ‘Yerliler’in bireyselleşme yolunda daha kat edecekleri o kadar çok mesafe var ki, ‘Gezi Parkı Direnişi’ onların bu konudaki eksikliklerini bir kez daha göz önüne sermiştir.
Gelelim özellikle cumartesi günü Çarşı ve Fenerbahçe taraftar gruplarının organize ettiği ve sadece Siyah-Beyaz ve Sarı-Lacivertliler katılmadı, çok sayıda Galatasaray ve Trabzonspor taraftarlarının yanı sıra başka renklere mensup insanların da boy gösterdiği organizasyonların ardından ertesi gün ‘Ultraslan’ın yaptığı “İşin içine siyaset girdi, biz yokuz’ açıklamasına. Elbette kendi görüşleridir, saygı duyarız.
Lakin madem bu denli siyasette tepkililer, Başkan Ünal Aysal’ın bir zamanlar “20 milyon G.Saraylı AKP’ye oy verdi” (ki bu ifade futbol ve siyaset ilişkileri üzerine bu ülke hafızasındaki en absürd açıklamaydı, Sayın Başkan bu yanıyla da tarihe geçmişti) derken niye “Sayın Aysal, futbola siyaset karıştırmayın” şeklinde bir tepki göstermediler.
Ayrıca Aysal, süreç boyunca bireysel açıdan en cesur Başkan oldu ve “Gezi direnişçilerinin yanındayım” dedi. Neyse, son çıkışla ‘Ultraslan’ değil, hali hazırdaki yöneticileri bence sınıfta kalmıştır, üstelik kimsenin G.Saraylılığı ve siyaset bilinci ‘Ultarslan’ üzerinden tanımlanamaz. Yine ayrıca Sarı-Kırmızılılar adına bu tür refleksler için bir başka oluşum, ‘Tekyumruk’ var, bu grup da bence çok önemli bir alternatif.
Yeni bir geleceğe doğru!
SON kertede ‘Gezi Parkı Direnişi’nin halen taraftarlık kültürü açısından da en önemli ve en ilginç kazanımlarından biri olduğunu düşünüyorum. İçinden geçtiğimiz süreçte gördük ki, bugüne değin bırakın futbolu, basketbol, voleybol, yüzme, sutopu, yelken, kürek, hatta briçte bile en küçük bir kıvılcımla birbirlerinin boğazlarına sarılan camiaların taraftarlarının bir araya gelmesi ve yeni bir geleceğe doğru birlikte adım atabilmeleri mümkün. Üstelik sadece İstanbul’un büyükleri değil, İzmir’in kanlı bıçaklıları Karşıyaka ve Göztepe’nin taraftarları da Gezi Parkı eylemleri sürecinde bilinen kimliklerini bir kenara bırakıp birlikte mücadele edebileceklerini gösterdi. Hepsine futbol ve demokrasi adına teşekkürlerimi sunarım.
Paylaş