Yakışıklı olduğunuz kadar siyasalsınız da...

Sinemamız en güzel gülüşünü kaybetti.

Haberin Devamı

Birkaç neslin genç kızları için ilk göz ağrısı, ilk sevgiliydi. “Kartpostal çocuğu” olarak başladığı oyunculuk serüvenini daha sonra farklı rotalara kaydırdı ve sistemin görmek istemediği sulara açıldı. Sinema kariyeri boyunca sahada basmadığı alan yoktu; romantik komedilerden siyasi dozajı yüklü filmlere doğru yol alan oyunculuk serüveninin yanı sıra eylemci ve eğitimci olarak da tanındı.

 

Bu topraklar, insanlarına hep farklı öyküler sunar... “Sinemamızın her daim yakışıklı jönü”nün hikâyesi de bu tür dönemeçlerden geçmiştir; küçük bir örnekle başlayayım:

 

Bir zamanlar Bakırköy plajının cankurtaranı, sonrasında Yeşilçam’ın en güzel gülen aktörlerinden biri olacaktı...

 

Haberin Devamı

Dönemin en önemli yayın organlarından Ses dergisinin açtığı oyunculuk yarışmasındaki birincilikle, Yeşilçam’ın kapısını aralamış, ardından ömrü sevinçleri ve üzüntüleriyle birlikte adeta sinemamıza adanmıştı.

 

Tarık Akan, sinema kariyeri boyunca sahada basmadık alan bırakmadı. Yedinci sanatın bu ülkedeki her cephesinde boy gösterdi, ürün verdi. Yolun başında “Kartpostal çocuğu”ydu, romantik komedilerin, unutulmaz aşk filmlerinin, “Hababam Sınıfı”nın en önemli bileşenlerindendi.

 

AlaIn Delon’la benzerlikleri

 

Ayrıca 70’lerden itibaren birkaç nesil, kadınların ilk göz ağrısıydı, bir nevi ilk aşkıydı. Bu yakışıklı, uzun boylu aktör yoluna aynı güzergâhta devam edebilir, orta ve daha ileri yaşlarını bir magazin figürü ya da popüler filmlerin gözde oyuncusu olarak sürdürebilirdi.

 

Ama o zoru seçti, sistemin görmek istemediği sulara açıldı, yapıtlara yöneldi. Romantik komediler sayfasını kapattı, adeta kartpostaldan posterlere, pankartlara taşındı, uzandı. “Baraj”, “Kanal”, “Maden”, “Sürü”, “Adak”, “Demiryol” derken uzun ve zorlu yürüyüşünü Şerif Gören-Yılmaz Güney işbirliğinin başyapıtı “Yol”la buluşturdu.

 

Haberin Devamı

En popüler olduğu dönemde adeta sinemamızın Alain Delon’uydu. Aslında Fransız aktörle bir zamanlar yolu kesişiyordu; o da Visconti, Antonioni, Losey gibi yönetmenlerin elinde kimi derin ve entelektüel filmlerde rol almıştı ama Delon, popüler kültürle ilgisini hiç kesmedi, “ticari sinema”da yoluna devam etti. Ama o Fransız sinemasının bir parçasıydı ve ülkesinin iklimi dahilinde, ona politik bir figür olarak ihtiyaç duyulacak dönemler olmuyordu. Olsa bile bu işi üstlenecek başka birileri devreye girebilirdi. Lakin bu coğrafya sanatçısına da gerektiğinde acı, hüzün hatta işkence bile biçebilirdi ve haksızlığa uğradığına inandığı kimi kesimler için, Tarık Akan bu bedelleri ödemeye hazırdı. Nitekim 80 darbesi sırasında içeride yattı ve dönemin koşullarından o da payını aldı (Yaşadıklarına ilişkin detaylı bilgileri Can Yayınları’ndan çıkan “Anne Kafamda Bit Var” kitabında bulabilirsiniz). Eğitimle de ilgilendi Akan, 1991’de geçmişte kendisinin de okuduğu Taş Özel İlkokulu’nu satın alarak Özel Taş Koleji’ne çevirdi. Bir ara Aziz Nesin Vakfı’nın yöneticiliğini de yapmıştı, aynı zamanda Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı yöneticisiydi.

 

Haberin Devamı

Kahramanımız geldiyse...

 

Onun ne denli zorlu bir direnişçi olduğunun örneğini de aslında Soner Yalçın’ın 2 Eylül tarihli yazısının satır aralarında bulmak mümkün:
“Odatv Davası’ndan 22 aydır Silivri zindanındayım. Koğuş arkadaşlarım Ergenekon duruşmasına gitti. O gün savcı esas hakkında mütalaasını verecekti. Kimi haber kanalları duruşma önünden canlı yayın yapıyordu... Televizyon canlı yayınında mı; yoksa bir gün sonra çıkan gazetelerde mi gördüm; bugün tam anımsayamıyorum. Gördüğüm şuydu: Kalabalığın en önünde Tarık Akan vardı; ve eliyle barikatları yıkmaya çalışıyordu! Hiç unutmam. Unutamam... Çocukluğumda film seyrederken söylediğimi tekrarlarken buldum kendimi;“kahramanımız geldiyse kötü adamları yeneriz!”

Haberin Devamı


“Her ölüm erken ölümdür” der şair. Kuşkusuz onunki en erkenlerindendi. Ama o 66 yıllık ömrüne çok şey sığdırdı. Aktör, direnişçi ve eğitimci olarak...
Hatıralarımızdaki yeri ise derin ve sağlam... “Kardeşim Benim”in hüznünde, “Hababam Sınıfı”nın sıralarında, koridorlarında, Gülşen Bubikoğlu’yla romantik bir anı paylaşmasında, “Mavi Boncuk”ta içinde Emel Sayın’ın bulunduğu halıyı yüklenmesinde, yağlar içinde mücadelesini sürdüren bir “Pehlivan”ın dirayetinde, karlar içinde “Yol”unu arayan izinli mahkûmda, bir sahil kasabasında işkencecisinin “Ses”iyle dengesi bozulan eski bir siyasi tutukluda, oğlu cuntanın gadrine uğramış yaşlı bir baba olarak “Eylül Fırtınası”nı yüreğinin en derininde hissetmesinde vs... Onca görüntüde, kadrajda hüznü, hali, üzüntüsü, gülümsemesi hep zihnimizde kalacak. Sonsuza dek...

 

Haberin Devamı

Güle güle büyük oyuncu, güle güle o güzel insan, güle güle Tarık Akan...

Yazarın Tüm Yazıları