Paylaş
Bundan sonrası ‘Dönüşü olmayan sular’da tanımlanacak mücadeleler demek. Lakin ilk turun da kendine ait verileri vardı, malum oyunun ekonomik ve sosyolojik anlamda kalbinin asıl attığı yerler olarak tarif edilen Kıta Avrupası’nın temsilcileri üç maçlık serüvenlerin ardından evlerine yollandı. Ki bu toplamın içinde son üç büyük organizasyonun (Bir ‘Dünya Kupası’, iki de ‘Avrupa Şampiyonası’) en heybetli takım İspanya da vardı. Genel bir tanımlamayla ‘İberyalılar’, kuşkusuz 2014’ün en büyük hayal kırıklığını yarattılar.
Hoş, Dünya kupaları biraz da bu yönleriyle sevilip önemsenir; çünkü sürprizler, şaşkınlık yaratan gelişmeler o turnuvaya ruhunu ve özel havasını verir. Kuşkusuz ‘Brezilya 2014’ de İspanya, İngiltere, İtalya, Portekiz, Rusya gibi birinci sınıf ve ‘başaltı’ liglere sahip, oyunun geleneğinde önemli yerleri tanımlayan ekiplerin teslim bayrağını hemencecik çekmeleriyle tarihe notunu çoktan düşürdü bile.
ADA HER DAİM KAYBEDEN
Bu tabloya bulunduğumuz coğrafyadan bakanların bir kısmı ise içerideki ‘Yabancı oyuncu sınırlaması’ uygulamasına destek olması bakımından, “Bakın en çok yabancı futbolcu oynatan memleketlerin futbolları ne durumda” türü bir tezi ‘tez elden’ dillendirmeye başladılar... Şu anki verilerle böyle bir şeyi iddia etmek kolay ama mesela İspanya her daim yabancı futbolcu cennetiydi ve bu durumda, ‘Son üç dönem’ şampiyonluklara ipotek koymasını nasıl açıklayacağız? İngiltere ise oyunun icatçısı ama her daim kaybedeni...
1966’da evlerindeki turnuvadan aldıkları ‘Dünya Şampiyonluğu’ unvanından başka resmi başarıları yok ve ‘Yabancılı’ ya da ‘Yabancısız’ hep aynı kâbusu yaşıyorlar. Zaten yakın döneme kadar asıl meseleleri büyük turnuvalarda oyuncularının uzatma bölümü sonrası gelen penaltı atışlarında sürekli olarak ya kalecileri ya da boşluğu hedef almalarıydı. Onlar için ‘Lânet’in asıl adresi ‘Beyaz nokta’ydı yani... İtalya cephesinde de ‘Yabancı cenneti’ tezi çöküyor, malum onlar da Euro 2012’in finalistiydi. Dünya Kupası 2006’nın da şampiyonu... Hatta tarihsel açıdan organizasyonun beş kupalı Brezilya’sından sonra dört kupalı ikinci büyük takımı... Portekiz üzerinden teoriye soyunmak zaten sağlıklı bir noktaya taşımaz bizi. ‘3F’nin memleketi her daim ikinci sınıf bir takımdı; kendi ülkelerindeki Euro 2004’de final oynadılar ama onda da Otto Rehhagel’in ‘Sparta gelenekleri’ne uygun olarak sahaya yansıttığı ‘Her daim savunma futbolu’ hem turnuva boyunca hem de finalde meyvesini verdi ve Yunanistan, Scolari’nin çalıştırdığı Portekiz’i ‘Bir attı, pir attı’yla üzdü. Bence asıl hüzün Rusya için geçerli. Çünkü Sovyetler Birliği döneminde özellikle Lobanovsky’nin Dinamo Kiev eksenli takımı, katıldığı her turnuvaya özel bir iz bırakırdı.
Yenilgileri bile (82’de Brezilya’ya 2-1, 86’da Belçika’ya 4-3) tat verirdi. Ki asıl mesele Dünya Kupası 2018’de ev sahipliğini üstlenecek olmaları; bu takımı ‘Hakemler bile’ bir üst tura zor çıkarır!.. Galiba ‘Kuzey komşumuz’un temel problemi parayla birlikte gelen görgüsüzlük ve bu tavrın, kendi liglerine ve futbol kültürlerine yansıması...
9’U 2. TURU GÖRDÜ
Sonuç? Demek ki ‘Yabancı sayısının sınırlanması’ üzerinden tez üretmenin çok da ayakları yere basan verileri yok. Aslında bu coğrafyadan bakıldığında Brezilya 2014’e ilişkin altı doldurularak söylenecek şey şu olabilir; Türkiye Süper Lig’i, kupaya katılmayan ülkeler içinde turnuvaya en çok futbolcu gönderen ligdi. Geçen sezon sahalarımızda top koşturan 26 futbolcu Dünya Kupası’nda boy gösterdi. Ve ilginçtir bu toplam içinden sadece dokuzu ikinci turu görebildi. Bu isimler de şunlardı: Sneijder, Kuyt (Hollanda), Muslera (Uruguay), Yobo, Oboabona (ilk maçta sakatlandı) Emenike (Nijerya), Gekas, Tziolis (Yunanistan), Jermaine Jones (ABD). Bu toplam içinde kimlerin yolu daha uzun olur (Örneğin Muslera takımı Uruguay’ya birlikte “Bizden bu kadar” dedi bile), bekleyip göreceğiz ama kâğıt üstünde ‘Sneijder-Kuyt ikilisi’ dışında (ki 2010’da final oynamışlardı) umut veren isimler yok...
Paylaş