Paylaş
Filmler arasında koşuştururken bazı geceler ‘7. sanat’a ‘özel mola’lar veriliyor, çünkü mesela önemli bir Şampiyonlar Ligi randevusu var.
Hangisi mi?
Chelsea-Beşiktaş örneğin...
Otelin sinemacılara ayarladığı mekânda izliyoruz.
Benim için şaşırtıcı olan Sergen Yalçın’ın gollerine sevinen yüzler arasında ‘rahmetli’ Ömer Kavur’u da görmekti o gece.
Benim hatamdı, geçmişte futbola, entelijansiyanın soğuk yaklaşımını bildiğimden, önyargılıydım.
İmdadıma sinema yazarı büyüğüm Sungu Çapan yetişti: “Sen ne diyorsun, Ömer gençken santrafor oynardı.”
Sinemamızın koca çınarlarından Memduh Ün’ün önceki günkü vedasının ardından aklıma bu hatıra geldi.
Festivaller, evet sinemasal buluşmalardır ve camia bu yüzden çok sever.
Bense iki kimlikli (sinema ve spor yazarı) bir basın mensubu olarak belki de, bilinçaltı refleksiyle hareket eder ve bu tür ortamlarda futbol üzerinden yakınlaşmalara odaklanırım.
Yakın ve uzak geçmişe baktığımda, ‘Güzel oyun’ üzerine yaptığımız onca muhabbet, birlikte izlediğimiz onca maç gelir aklıma.
Hatta bazıları halı sahalara taşınan dostluklar...
Sinemada iki rakip(!) gibi görünen yönetmen ve eleştirmen tayfalarının, meşin yuvarlağın kendine özgü büyüsüyle aynı takım formalarıyla ter dökmeleri mesela...
İLHAM KAYNAĞI İLHAN MANSIZ
Bu mantığın uzantısında kısa bir yolculuğa çıkalım ve sinema tutkusuna futbol sevdasını karıştıran isimleri bir hatırlayalım derim.
Yakın zaman önce son çalışması ‘Bulantı’ vizyona giren Zeki Demirkubuz...
Filminin öyküsüne Beşiktaş tutkunu, (İ. Mansız’dan yola çıkan bir isme sahip) İlhan adlı bir minik karakteri dahil eden Demirkubuz, Hürriyet Pazar’da Çınar Oskay’la söyleşisinde meseleyi kendi cephesinden şöyle açıklıyordu: “Kendimi en kimsesiz hissettiğim zamanlarda Beşiktaş yanımda oldu. Futbol olmasa birçok toplum ölür, ruhsuzlaşır...”
Kuşağının en verimli yönetmenlerinden olan Onur Ünlü de bir Kocaelispor taraftarı olarak futbolla ilişkisini Socrates Dergisi’nin Nisan 2015 tarihli ilk sayısında şöyle anlatıyordu: “Ben çocukken Kocaelispor’da (Bülent) Baturman vardı, onu hep çok beğenmişimdir.
Zaten o efsane bir kadroydu; (Bülent) Gürbey vardı, Baturman, Orhan, Tavşan Mustafa, Ahmet Keloğlu vardı... Süha’nın kaptan olduğu takım.
O dönem Baturman’a hastaydım işte.
O yaşlarda, benim cennet tasavvurumda Baturman’la top oynamak vardı.
Cennet öyle bir yerdi benim için. Samimiyetle söylüyorum.
Ve cennet hâlâ öyle bir yer benim için.”
Ya da sinemamızın yetenekli oyuncularından Nejat İşler...
Futbolla ilişkisini Fenerbahçe taraftarlığının ötesine taşıdı ve Mayıs 2015’ten itibaren Bodrum 1. Amatör Küme’de mücadele eden Gümüşlükspor’un başkanı oldu.
Serdar Akar, G.Saray taraftarlığının dışında bence sadece bizde değil dünya sinema literatürü içinde de ‘Futbol filmleri’ kategorisinde çok önemli bir yere sahip olduğunu düşündüğüm ‘Dar Alanda Kısa Paslaşmalar’a (ki bu filmin senaristi Önder Çakar da sıkı Beşiktaşlıdır) imza atmıştır.
Keza üretken yönetmenlerimizden Murat Şeker de Fenerbahçe tutkusunu, filmografisindeki ilk yapımlardan olan ‘Aşk Tutulması’nda peliküle yansıtmıştı.
Sinemamızın birçok önemli yapıtına imza atan, Yılmaz Güney’in senaryosundan çektiği ‘Yol’la Cannes’da 1982’de ‘Altın Palmiye’ye uzanan Şerif Gören de Beşiktaş taraftarlığıyla nam salanlardan.
Hatırlanacağı gibi Şerif Abi, 2013’te Antalya Film Festivali’nde ‘50. Yıl Özel Ödülü’nü alırken yaptığı konuşmada önce, “Asi bir delikanlı olarak girdiğim sinemada sansüre karşıyım. Amerikan tröstlerine, sinema tekellerine, darbeye, işkenceye karşıyım. İçimdeki oto sansüre de karşıyım. Onun için Çarşı’yım” demiş, ardından da ceketinin içindeki Çarşı tişörtünü gösterip sahneden inmişti.
‘Fahriye Abla’dan ‘Muhsin Bey’e, ‘Gölge Oyunu’ndan ‘Eşkıya’ya son derece kıymetli filmlere imza atmış olan Yavuz Turgul’un futbola tutkusundan ve meseleye analiz boyutundaki hâkimiyetinden bahsetmezsek olmaz ki, Dünya Kupası 2014 döneminde kendisine Hürriyet Pazar eki için Brezilya sevdasına dair bir yazı kaleme aldırmıştık.
Reha Erdem’in ve ‘Tabutta Rövaşata’yla oyuna ismen de selam duran Derviş Zaim’in Galatasaraylılığını, Tayfun Pirselimoğlu’nun Trabzonsporluluğunu da bir not olarak düşelim.
‘HER ŞEYE RAĞMEN FUTBOL’
Parantezi kapama zamanı geldi.
Mehduh Ün, Bodrum Torba’dan yarın sonsuza uğurlanacak.
Üstad, aslında hayatı bir film kahramanı gibi yaşadı.
Tıp öğrenimi görürken bizatihi oynadığı futbol sevdası ağır bastı ve eğitimi bırakarak meşin yuvarlağın peşinde koştu.
Beşiktaş’ta forma giydi, 1940-41 sezonundaki ‘Şampiyon’ kadroda yer aldı.
Sinema yazarı Atillâ Dorsay, 2006’da Sabah gazetesindeki yazısında Ün’e ait şu anektodu naklediyordu: “Bunca yıllık sinemacılığına karşın ‘Sinema mı futbol mu?’ sorusuna ‘Her şeye rağmen futbol’ cevabını veriyor.”
Memduh Ün, bir anlamda veda ederken, popüler kültür cephesinin bu iki 20. yüzyıl çıkışlı tutkusunun ülkemizdeki temsilcilerini de hatırlamamıza vesile oldu.
Kendisine ‘Güle güle büyük usta!’ diyoruz...
Paylaş