Potadaki umut ışıkları

Malum her 23 Nisan, mutlu olmalı insan... Ben de son 23 Nisan’da mutlu olmayı başardım.

Haberin Devamı

Çünkü tesadüfen kanallar arasında dolaşırken NTV Spor’da naklen yayınlanan ‘Junior Lig Basketbol’ finaline rastladım. G.Saray ve F.Bbahçe minikleri finali olunca ilgi gösterilmesi bir anlamda uygun görülmüş ve böylece 2002 ve 2003’lü sporcuların mücadelesine ekranda genişçe yer ayrılmıştı.
Doğrusu maçı, şöyle böyle değil çok çok beğendim. İki tarafın da azimleri bir tarafa, fundemantelleri, oyunu okuyuşları, top sürüşleri, pota altı hakimiyetleri, atış anındaki cesaretleri vs., her bir şeyiyle mükemmele yakındı.
Sonuçta Aslanın minikleri, maçı 49-34 alıp kupaya uzandı ama önemli olan skor değil, izlenen oyun üzerinden basketbolun bu topraklardaki geleceğine ait umut ışığıydı bence. Bu minikler serpilip büyüyecek ve kendilerince ‘Salonun Efendisi’ olma yolunda emin adımlar atacaklardır diye umuyorum. Aslında bizim uzun zamandır alt kategoriler üzerinden geleceğe dair umutlarımız her dem taze. Daha önce ‘Yıldızlar’da yaşanan sevinci son olarak ‘Gençler’ de tattı ve Avrupa şampiyonu oldu. Zaten meselenin alt yaş gruplarındaki başarı ve eğitim olmadığı açık.

Haberin Devamı

Sonrası gelmiyor

Biz miniklerimizi, gençlerimizi iyi eğitip ‘resmi’ açıdan tescillenmiş başarılarla donatmayı uzun süredir beceriyoruz. Lakin bir özel eşik var, çocuklarımız oraya geliyor ve tam bu noktada adeta kayboluyor. Bir sonraki aşamada ya yok oluyorlar ya da yok ediliyorlar. Bunun nedeni sistem demek, kulüplerin oyuna bakışı, genç yeteneklerin profesyonellik aşamasında yaptıkları yanlış tercihler mümkün. Yani tek bilinmeyenli denklem değil karşımızdaki ama eşitliğin karşısındaki sonucu hep aynı kapıya çıkıyor: Hüsran...
Sistem ve onun uygulamadaki en önemli bileşenlerinden kulüpler, gençleri yaşatmayı ve adım adım oyunun bütününe katmayı doğrusu bir türlü başaramıyor. Çünkü onlar için tek hedef var; başarı… Her daim sabırsız, büyük yatırımların karşılığını alma ve günü kurtarma peşindeler. Oyuncuların problemi ise sanırım gelecek tercihinde beliriyor. Cazip kontratlarla ‘konfor zonu’na girdikten sonra ‘Avrupa’nın sayılı yeteneklerinden biri’ ya da ‘NBA yolcusu’ olma fikrini geliştirmek, zenginleştirmek zor geliyor. Bunun yerine bu diyarda dişlinin parçasına dönüşmek ve kâğıt üzerinde herkese çekici gelebilecek ‘iyi bir ev, lüks bir araba, ışıltılı bir hayat’ türünden bir kurguya boyun eğmek, daha kolay bir tercih gibi görünüyor. Sonuçta da geçmişin yetenekleri şimdinin sıradanları oluyor.

Haberin Devamı

Kazanma histerisi

Üç gün önce Darüşşafaka Doğuş Basketbol’un eski milli oyuncularımızdan (bugünün yorumcusu) İbrahim Kutluay önderliğindeki ‘Oyunda Kal’ platformunun tanıtımına katıldık. Organizyonun hedeflerini konuşurken özellikle ‘Junior Lig’ finali üzerinde bu yazıda değindiğim duraklara da ara ara uğradık. Kutluay, Türkiye genelinde birçok merkezde gençlere basketbolun incelikleri kadar, sporcu kişiliğinin nemenem bir şey olduğunu aktarmayı hedeflediklerini anlattı. Amaç yeni yetenekleri keşfetmekten ziyade, daha fazla sayıda genci basketbol ve spor kültürüyle buluşturmak. Ne diyeyim, ‘kazanma’ olgusunun (daha doğrusu histerisinin) neredeyse tek amaç olduğu bu topraklarda bu türden her hamle önemli. Umarım kitlelerin spora olan hastalıklı bakışını olabildiğince aklın, mantığın ve vicdanın yanına çekerler..

Yazarın Tüm Yazıları