Orda, topun başında Haldun Taner var…

“Fener’in mahalle takımlaştığı bir Hacettepe maçı idi. Mithatpaşa alanı balçık deryası. Hacettepe ağır sahada sıfır sıfırın üstüne yatıp bir puan koparmak için müdafaa oynuyor hep. Tam bu sırada Fener kalesi önünde bir karambol oldu. Üç Hacettepeli kale çizgisi önünde bitiverdiler.

Haberin Devamı

Top Fener kalesinin filelerini dalgalandırdı.

Hakem santrayı gösterdi.

Yan hakemlerden biri, bir ara bayrak kaldıracak olmuş ama sonra vazgeçmişti.

Fenerliler orta hakemin üzerine yürüdüler. İdarecileri koştu geldi. Hacettepeliler golü atana saldırmış, şapur şupur öpüyorlardı.

Kalecileri bile çamurlu ellerini yüzüne kapamış, sevincinden ağlıyor, yaşlarını fanilasının yeni ile siliyordu.

Altın golün kahramanı kendini onların elinden kurtardı. Hakeme koştu, bir şey söyledi.

Haberin Devamı

Adam irkildi, yan hakemlerden, önce birini, sonra o demin bayrak kaldıracakken vazgeçeni yanına çağırdı. Kısa bir danışmadan sonra düdüğünü çaldı.

Fener kalesinden endbol attırarak oyuna başlattı.

Bu sefer de attığı golün nizami olmadığını itiraf eden bu centilmen sporcuyu tebrik için Fenerliler üşüştüler.

Ama çocuk onları da itti, yerine geçti, stadı kaplayan yaşa ve yuha’ların arasında hiç bir şey olmamış gibi oyuna devam etti. İşte ben Ases’i o gün tanıdım…”Ben de ‘Ases’i 1980’lerde, Milliyet Sanat dergisinin bir sayısında tanımıştım.

Futbola dair böyle olağanüstü bir hikâyenin olduğunu bilmiyordum. Üstelik bunun, çok sevdiğim bir yazar olan Haldun Taner’e ait olduğundan da bihaberdim.

ZOR DÖNEMLERİN ESERİ

Futbolun özellikle entelektüeller katında pek de itibar görmediği, daha çok ‘kitlelerin afyonu’ muamelesine tabi tutulduğu dönemlerdi ve böylesi bir iklimde, hele hele Haldun Taner gibi bir üstadın bu konuda kalem oynattığını görmek kendi adıma ‘doğru yol’da yürüdüğüme dair bir hissiyatla baş başa bırakmıştı beni.

Haberin Devamı

Futbol, tıpkı sinemamızda olduğu gibi edebiyatımızda da yansımasını hak ettiği ya da toplumsal anlamda ilgi gördüğü oranında bulamamış bir alan.

Koca bir toplumun neredeyse tamamının kendince üst düzey teknik direktör olduğu, hastalıklı sevdaların hemen herkesi sardığı bir coğrafyada işin yazınsal ve görsel yanında belli oranlarda derin, yarına kalmaya değer, sanatsal ve estetik dokunuşlarla bezenmiş öykü, roman, film gibi hamleler o kadar eksik ki...

İngilizlerin tabiriyle ‘güzel oyun’un bu topraklardaki kökenleri 100 yıla aşkın bir tarihin kapsama alanı dahilinde.

Ama bu zaman dilimi içinde altını çizdiğim disiplinlerde üretilmiş doğru dürüst ürünler, üzerinde tartışılmaya değer yapıtlar o kadar az ki...

Haberin Devamı

Bu bakımdan ‘rahmetli’ Haldun Taner’in 1969 tarihli ‘Ases’ adlı öyküsü hem başlı başına ‘özel’ hem de futbolun emek yoğun yönüne dikkat çekmesi bakımından bambaşka bir yaklaşımın ifadesi.

ŞOTA ‘ASES’ ARVALADZE

Geçenlerde, 70’ler futbolunda ‘merkez’ dışı değerlere göz atan bir yazı kaleme almak için hamle yaparken aklıma birden ‘Ases’ geldi.

Öyküyü buldum, yeniden okudum ve bir kez daha sevgili Taner’e sevgim ve hayranlığım depreşti (üstelik bu öyküye tekrar göz attığım gün, T. Konyaspor-Kasımpaşa maçında Donk’un attığı gol sonrası, söz konusu maçta konuk takımın başında olan Şota Arvaladze’nin ‘Ases’vari fair-play’ hamlesini yaşadık, gördük. Nasıl derler, zamanlama ‘manidar’dı).

Haberin Devamı

Öte yandan ‘Haldun Taner Yılı’ndayız. 2015 ünlü yazarın 100. doğum yılı. Bu vesileyle de kendisini analım derim.

Bugün malum ‘derbi günü.’ Gözler ve kulaklar önce Saracoğlu’nda, sonra da ‘El Clasico’da olacak.

Bu tür özel randevular çok oynandı ve futbol var olduğu sürece daha çok oynanacak.

Ama ‘Ases’ gibi öyküler -hele hele bu topraklarda- kolay kolay yazılmıyor, bundan sonra yazılır mı, ondan da emin değilim.

Futbol sizin için sadece izlenmekle sona eden bir eylem, sevda, tutku vs. değilse, Haldun Taner’in bu kıymetli eserine mutlaka bir göz atın derim...

Yazarın Tüm Yazıları