Paylaş
Statlarımız, transfer politikalarımız, basınımız, kulüp yöneticiliğimiz, futbolla hastalıklı ilişkimiz derken tüm bunların doğruluğunu ya da yanlışlığını tek bir maç ya da (rövanşı da katarsak) iki maç test edemez elbette ama yine de oyunumuzun kalitesine dair kimi fikirler sunabilir. Lakin maç ertesi çıkan yazılara, yapılan yorumlara bakıldığında yine kendi durduğumuz yerin tanımını doğru dürüst yapmadan, Chelsea’yi elimizden kaçırmaktan bahsedildiğini görüyor ve ister istemez yine komik ötesi noktalara sürüklendiğimizi fark ediyoruz. En azından ben durumun böyle olduğuna inanıyorum.
YILDIZ ESKİLERİ
CHELSEA, her şeye rağmen bugün Avrupa’nın mali anlamda en kalburüstü takımlarından biri. Üstelik çarşamba günkü randevuya Premier Lig’in lideri olarak çıktı. Takımı, yine dünyanın en önemli teknik adamlarından biri olan Mourinho çalıştırıyor. Galatasaray ise, evet ait olduğu ligin en üst düzey takımlarından biri ama dünya standartları açısından kadrosundaki yıldızlar, bir üst basamakta şanslarını deneyip o noktayla veda etmek durumunda kalan isimlerden oluşuyor.
Drogba, Melo, Sneijder ve Eboue en verimli dönemlerini Chelsea, Juventus, R.Madrid, Inter, Arsenal gibi ‘1. sınıf’ ekiplerde geçirdikten sonra yolu bu coğrafyaya düşmüş ve bir tür ‘ikinci bahar’larını yaşamak durumunda olan yıldız eskileri. Dolayısıyla zaten terazide bir eşitlik söz konusu değil ama yine de futbolun kendine ait dinamikleri, G.Saray yapısındaki takımları da şanslı ve iddialı kılıyor. Fakat mesele oyuna ait özellikler değil, bizim oyuna bakışımızdaki çarpıklıklar...
Maç başladığında diri, etkili, dinamik ve hâkim görünen Chelsea’ydi. Konuk golü attıktan sonra farka gidecek gibiydi. Lakin 2. yarı ev sahibi hem oyunda, hem de skorda dengeyi kurdu. Mourinho’nun takımlarına karşı geriden gelip beraberliği sağlamak, hele hele öne geçmek çok zordur. G.Saray bunu başarabilirdi, olmadı ama maçı izledikten sonra sonucu hem normal karşılamak gerekiyor hem de Aslan’ı takdir etmek. Lakin futbolu skordan ibaret gören zihniyet, Mancini’nin başlangıçtaki tercihleri üzerinden maçı okumaya ve “O olmasaydı da bu olsaydı kesin yenmiştik” türünden akıldışı yorumları marifet sayıyor. Aslında bu türden yaklaşımlara şaşırmak da anlamsız, çünkü bu topraklarda oyundaki değişime karşın kendisini yenilemeyen, aynı argümanlarla meseleyi çözebileceğini sananlar genel olarak bu işin yazı-çizi, yorum kısmıyla iştigal edenler. Taraftar, kulüp yapıları, oyuncu kaliteleri gibi diğer unsurlar değişse de onlar değişmiyor; çünkü ait oldukları ligden başka yerde top oynayamıyorlar, oynayamazlar da...
Paylaş