Paylaş
Ölümcül bir hastalığa tutulmuş olan Tuesday son zamanlarda tuhaf bir arkadaş edinmiştir. Kimselerin göremediği bu yeni yareni bir papağan suretindedir ve onunla konuşup dertleşmektedir. Kızının hastalığı yüzünden zorlu bir süreç yaşayan annesi Zora ise çalışmamasına rağmen sanki her gün işi varmışçasına evden çıkıp parklarda zaman geçirmektedir. Nihayetinde Zora, Tuesday’in arkadaşından haberdar olacaktır...
Hırvat kökenli yönetmen Daina Oniunas-Pusic’in, hikâyesi Londra’da geçen ilk uzun metrajlı filmi ‘Ayrılış’ (Tuesday) 15 yaşında, rahatsızlığı dolayısıyla ölümle hesaplaşmaya girişen bir genç kızın ve çocuğunun durumu nedeniyle çaresizce bir çıkış yolu arayan annesinin mücadelesine odaklanıyor.
Sinema tarihi boyunca ölümün çok farklı suretlerini izlemişizdir. Oniunas-Pusic, senaryosunu kendisinin kaleme aldığı yapıtında ölümü bu kez bir ‘macaw papağanı’ biçiminde karşımıza getiriyor. Tuesday’in kısa zamanda dostluğunu kazanan, güveneceği bir limana dönüşen bu papağan küçülüp büyümek suretiyle boyut değiştirirken asıl olarak dertlerini paylaşacağı bir kimliğe bürünüyor. Üstelik bu dostluk alışverişi tek taraflı değil, küçük kız da kuşun tasalarına, yaşadığı güçlüklere ortak oluyor. Ona kulak kabartıyor, hatta ‘temizlenmesi’ için ona banyo bile yaptırıyor.
Genel tablo içinde Zora ise denklemin en zor yanında cebelleşiyor. O bir anne ve kızı gözünün önünde bir vedaya hazırlanıyor gibi. İşi yok ve üstelik düzenlerini sürdürebilmek, ekonomik açıdan ayakta durabilmek için evdeki eşyayı satmaktan başka elinden bir şey gelmiyor. Derken kızının o ‘küçük’ sırrına vâkıf oluyor; kuşun varlığını öğreniyor ve gidişatı engellemek adına ‘ölüm’ü ortadan kaldırmaya soyunuyor. Bu hamlesinin elbette ortaya çıkaracağı kimi faturalar olacaktır. Çünkü ölüm görevini yapamayınca sistem tıkanıyor, dişliler birbirine sarıyor, çektiği acılardan kurtuluşu ölümde gören onca insanın istekleri yerine gelmiyor ve kaotik ortam giderek büyüyor. Düzen kendi iç işleyişini kaybetmiş oluyor.
GÜCÜNÜ TUHAFLIĞINDAN ALIYOR
‘Ayrılış’ her insanın kapısını çalacak bir durak (gerçi ‘son durak’ desem daha doğru olacak sanırım) üzerine hüzünlü, düşündürücü, yer yer zihin kurcalayıcı bir öykü anlatıyor. Bir annenin kızının hayatına ilişkin çabaları, onu kurtarmak için dünyanın gidişatını değiştirmekten çekinmemesi... Öte yandan kâinatın kendi iç işleyişi, dengelerin bozulması durumunda ortaya çıkacak sorunlar yumağı vs. Daina Oniunas-Pusic’in yapıtının ana güzergâhları olarak öne çıkıyor. Bu noktalarda hikâye bizi ‘Bırakın, ölüm işini yapsın’ düşüncesine taşıyor.
Öte yandan papağanın Zora’yla muhabbetinde, ölümün ‘Tanrı’ya, öbür dünyaya ilişkin açıklamaları filmin en ilginç yanları ve meseleye ilişkin felsefi turlarıydı.
‘Ayrılış’ fikirsel düzlemini hem çok çok küçülebilen hem de devasa bir görüntüye bürünen bir papağan üzerinden kuruyor. Bu tabii ki tarifi zor bir duruma neden oluyor ve görsellik ekseninde filmi daha da ilginç kılıyor. Oniunas-Pusic’in yapıtı belki dört başı mamur bir çizgiye ulaşamıyor ama gücünü (ya da çekiciliğini diyeyim) biraz da tuhaflığından alıyor.
Julia Louis-Dreyfus ve Lola Petticrew’in ana-kız Zora ve Tuesday’i gayet etkileyici performanslarla perdeye taşıdığı filmde, ölümün yansıması konumundaki papağana da son derece karizmatik sesiyle Arinzé Kene hayat vermiş.
Kimi Batılı eleştirmenin öyküsünün gezindiği sular ve seyirci üzerinde bıraktığı hissiyat itibariyle İspanyol yönetmen Juan Antonio Bayona’nın 2016 yapımı ‘Canavarın Çağrısı’ndan (A Monster Calls) esintiler bulduğu ‘Ayrılış’, fikriyatından dolayı bile ilgiye değer bir film. Bence izleyin.
DORSAY’IN ‘6 SİLAHŞÖR’Ü...
‘Sinema yazarlığı’ mesleğine 1966’da Cumhuriyet gazetesinde başlayıp burada geçirdiği 27 yılın ardından farklı mecralarda da yazıp çizen ve ‘film eleştirmenliği’ kavramının Türkiye’de kurumsal bir kimlik kazanmasında öncü bir rol üstlenen büyüğümüz Atillâ Dorsay, 85 yaşının baharında üretimine devam ediyor. Dorsay’ın yeni kitabının adı ‘Benim Sevgili ‘6 Silahşörler’im’. Söz konusu çalışma sinemamızın son dönemine damga vurmuş Reha Erdem, Nuri Bilge Ceylan, Yeşim Ustaoğlu, Zeki Demirkubuz, Derviş Zaim ve Semih Kaplanoğlu’nun yapıtları üzerine Dorsay’ın kaleme aldığı eleştiri yazılarının toplamından oluşuyor.
‘Benim Sevgili ‘6 Silahşörler’im’ öncelikle sinemamız adına yakın tarihe ait bir okuma yolculuğu anlamını taşıyor. Öte yandan kitap, mesleğe hepimizden önce adım atmış, yön vermiş bir kuşağın temsilcisi olarak Atillâ Dorsay’ın, başlangıç tarihi itibariyle 90’larda filizlenen, yeni bir soluğa sahip sinemacılarımıza ilişkin bakışının ifadelerini de içeriyor.
DİĞER SEÇENEKLER
◊ Danimarkalı bir aile, bir vesileyle tanıştıkları Hollandalı ailenin davetini kabul eder ve ziyaretlerine gider. Ama bu gidiş, dönüşü olmayan bir yolculuktur... Danimarkalı oyuncu-yönetmen Christian Tafdrup’un filmi ‘Speak No Evil’ çarpıcı öyküsüyle 2022’nin en çok konuşulan yapımlarından biri olmuştu. James Watkins elini çabuk tutmuş ve iki yıl önceki bu özgün filmi Amerikan sinemasına taşımış, odağına da Amerikalı bir aile ve onları davet eden İngiliz aileyi almış. ‘Sakın Ses Çıkarma’ Türkçe adıyla gösterime girecek, 2024 model ‘Speak No Evil’da başrolleri James McAvoy, Mackenzie Davis, Aisling Franciosi ve Alix West Lefler paylaşıyor.
◊ Haftanın menüsündeki diğer yapımlar şöyle: ‘Koparan Kardeşler’ (Yön: Bilal Kalyoncu), ‘İzliyorlar’ (Yön: İman Tahsin), ’Giderayak’ (Yön: Recep Akdağ), ‘Cin Daveti’ (Yön: Mustafa Nebi Filik), ‘Köpekler Firarda’ (Dogs at the Opera/Yön: Vasiliy Rovenskiy), ‘Into the Mortal World’ (Yön: Ding Zhong).
◊ Bu arada gençlik serisi ‘Alacakaranlık’ın (Twilight) ilk üç filmi ‘Alacakaranlık’ (Twilight), ‘Alacakaranlık Efsanesi: Yeni Ay’ (The Twilight Saga: New Moon) ve ‘Alacakaranlık Efsanesi: Tutulma’ (The Twilight Saga: Eclipse) bu hafta tekrar gösterime giriyor. Hatırlanacağı gibi seriyi Kristen Stewart, Robert Pattinson, Taylor Lautner ve Billy Burke dörtlüsü sürüklüyordu.
Paylaş