Paylaş
NEW YORK'TA BİR GECE
◊ Yönetmen: Christy Hall
◊ Oyuncular: Dakota Johnson, Sean Penn, Marcos A. Gonzalez, Zola Lloyd
ABD yapımı
BAŞARILI PERFORMANS
Dakota Johnson baba şefkatini kendinden yaşlı, evli erkeklerde arayan bir profili son derece inandırıcı çizgilerle perdeye taşıyor.
JFK Havaalanı... Uçaktan inen bir kadın taksiye biner ve Manhattan’ın merkezinde bir bölgeyi tarif eder. Yolculuk az biraz ilerledikçe dikiz aynasından hafifçe yüzünü gördüğümüz şoförü de net çizgileriyle tanırız. 60’larında, yaşı ve yaşadıkları yüzüne belirgin bir şekilde yansımış biridir o. Şoför mahallinde asılı olan sürücü belgesinde Vinny yazmasına karşın adının Clark olduğunu, daha doğrusu kendisine böyle seslenmesini istediğini söyler. Hamle sırası sarışın genç kadına geldiğinde ismini söylemez. Kadın bir yandan Clark’la hasbihal ederken bir yandan da cep telefonuna gelen mesajları cevaplar... Yolculuk esnasında trafik sıkışır, önlerinde birkaç araç birikir, polis araçlarının yanıp sönen lambaları yol üstünde bir sorun olduğunu hissettirir ve bu esnada muhabbet daha da koyulaşır...
Christy Hall’un ilk uzun metrajlı filmi ‘New York’ta Bir Gece’ (Daddio), sıradan birkaç cümleyle başlayıp bütün bir yolculuk boyunca taksi şoförü ve müşterisi etrafında gelişen, sohbet derinlik kazandıkça iki tarafın da geçmiş ve şimdiki zamanlarında gezinen bir hal alıyor. Basit bir taksi yolculuğu giderek fiziksel bir mesafenin (havaalanı-yolcunun evi) dışına taşarak deneyimler, tecrübeler, yaşanmışlıklar, tavsiyeler, aşk, ilişkiler, kimi kişisel ifşaatlar etrafında gezinen ruhsal bir deneyime dönüşüyor. Yolcu, Oklahoma’daki iki haftalık aile ziyaretinin tortularını çocukluğuna uzanarak ve babasıyla ilişkisinin kodlarını paylaşarak aktarırken karşısındaki şoföre bir tür açılıyor. Clark ise sanki taksisinin arka koltuğunu ‘terapist koltuğu’ gibi kullanıyormuşçasına yolcusuyla hasbihal ederken hem önerilerde ve yorumlarda bulunuyor hem de ilk karısından başlayarak ilişkilerini, baştaki umutlarını, sonradan ortaya çıkan hayal kırıklıklarını paylaşıyor.Böyle bir filmde elbette asıl yük iki oyuncunun, Johnson ve Penn’in omuzlarında.
Kamera bu iki ana karakter arasında gelip giderken bir yandan da kadının telefonuna gelen mesajları ve ondan istenenleri (!) gözlemliyoruz. Karşı taraf, yolcudan sürekli müstehcen fotoğrafları gönderme-
sini istiyor. Derken Clark onca hayat tecrübesi ve ‘bilge’liğiyle meseleyi çözüyor: Kadının evli bir erkekle yasak ilişki yaşadığı yönünde fikir yürütüyor ve çok geçmeden haklı çıkıyor. Trafiğin kesilmesi sebebiyle doğan ‘boş zaman’da da kartlar alabildiğine açılıyor...
‘Bilge taksici’ Sean Penn
Yönetmen Hall, senaryosunu kendisinin kaleme aldığı çalışmasında iki ana karakter etrafında giderek açılan bir öykü anlatıyor. ‘New York’ta Bir Gece’ aslında genel çizgileri itibariyle bir tiyatro oyunu tadında. Lakin sürekli hareket eden ve belli noktalarda duraklamak zorunda kalan bir taksi, metni ve filmi teatral havadan kurtarıyor. Yani gecenin karanlığında ilerleyen aracın hareketliliği hikâyeye de aksiyon katıyor.
Tabii ki böyle bir filmde asıl yük iki karaktere hayat veren oyuncuların omzunda yükseliyor. Görmüş geçirmiş, neredeyse her şey hakkında fikri olan ama belli bir derinliğe sahip, öte yandan daha çok bir baba (ki filmin orijinal ismi ‘Daddio’, ‘Babalık’ anlamına geliyor) edasıyla hareket eden taksi şoföründe Sean Penn rolüne cuk oturmuş. Oyunculuk açısından çok sevdiğimiz, öte yandan aktivist kimliği eşliğinde dünya meseleleri karşısında sorumluluk alan, vicdani bir ses olarak öne çıkan, yani duruşuyla da gönlümüzdeki yeri bambaşka olan Amerikalı aktör, Clark (ya da Vinny) rolünde bence etkileyici bir performans ortaya koymuş. Dakota Johnson da genç ve yaşadıklarından sıkılmış, derdini açma sınırlarında gezinen kadın yolcuda son derece başarılı bir portre çiziyor. Bazı kadrajlarda Sharon Stone’un ‘Temel İçgüdü’ dönemlerini hatırlatan yıldız, baba şefkatini kendinden yaşlı, evli erkeklerde arayan bir profili son derece inandırıcı çizgilerle perdeye taşımış.
‘New York’ta Bir Gece’ genel haliyle tatmin edici bir yapım. Lakin bilindiği üzere her yolculuk belli noktalardan sonra sıkıcı bir hal alır, bu filmin de sonlara doğru hafiften gardının düştüğünü söyleyebiliriz ama yine de bence bu araca binilir diyorum... Yoğun olarak dikiz aynalarının eşlik ettiği, dolayısıyla zaman zaman diyaloglardan çok iki karakterin aynaya yansıyan yüzleriyle ifade bulan anlara sahip bu taksi yolculuğunu tavsiye ederim. Yeri gelmişken görüntü yönetmeni Phedon Papamichael’ın New York’un karanlığında ilerleyen bir taksinin içinden ve dışından etkileyici, gözü okşayan kareler yakaladığını belirtmeliyim...
Son olarak bizde, İstanbul’da geçen böyle bir film çekilir mi? Sizi taksisine alacak bir şoför bulabilirseniz neden olmasın!
Ve diğer seçenekler
◊ Kanundışıların cirit attığı Pandora gezegeninde var olduğu düşünülen bir gücü ele geçirmek adına kayıp bir kızın peşine düşen Lilith, çok geçmeden kendisini tuhaf bir ekibin içinde bulur. Popüler bir video oyununun sinema uyarlaması olan ‘Borderlands’i Eli Roth yönetmiş, kadroda Cate Blanchett, Ariana Greenblatt, Kevin Hart, Jamie Lee Curtis, Florian Munteanu, Edgar Ramirez, Gina Gershon gibi oyuncular var, Jack Black de Claptrap adlı, ‘Wall-E’yi hatırlatan sempatik robota sesini vermiş. Şenlikli yapısıyla dikkat çeken bu aksiyon, genel çerçevesiyle ‘Galaksinin Koruyucuları’ serisini andırıyor, ‘kıyamet sonrası’ atmosferse ister istemez ‘Mad Max’ serisini akla getiriyor.
◊ Haftanın menüsündeki diğer yapımlar şöyle: ‘Asansör Oyunu’ (Elevator Game/Yön: Rebekah McKendry), ‘Sonsuza Kadar Kaçamazsın’ (You Can’t Run Forever/Yön: Michelle Schumacher), ‘Neredeyse Maço’ (Pochty Macho/Yön: Bakhytzhan Zhienaly), ‘İnziva’ (Yön: Atilla Özyüksel), ‘El Fecr’ (Menjelang Magrib/Yön: Helfi C. H. Kardit). ‘Kaptan Pengu ve Arkadaşları 4: Buzuldaki Sır’ (Yön: Ali Karaçam).
Paylaş