Paylaş
GEÇEN sezon ligde şampiyonluğu kucaklayamasa da Fenerbahçe’yi özellikle Avrupa Ligi maratonunda en uç noktalara taşıyabilme başarısını gösteren ve finalin kapısından dönen Aykut Kocaman, geride farklı bir takım kimliği bırakmanın yanı sıra bağlı bulunduğu camianın futbol gelenekleri (ya da daha ‘şimdiki zamansal’ bir söylemle ‘DNA’sı) üzerinde küçük oynamalarda bulunmuştu.
Geçmişte yine bu sütunlarda ‘Taraftarın ‘Kocaman’ seçimi’ başlıklı yazımda altını çizmiştim. Sarı lacivertliler bu topraklarda, 70 sonrası iklimde teknik direktörleri Didi’nin de katkılarıyla Brezilya ekolünün temsilcisi olmuş ve biraz da bu yüzden kitlelerin sevip bağrına bastığı bir takıma dönüşmüştü. Bugün artık her türden taraftar profilinde ön plana çıkan ‘Her daim kazanma kültürü’, orijin olarak Fenerbahçelilere ait olsa da sarı lacivertlileri asıl olarak tanımlayan şey biraz da bu türden ‘Göze hoş gelen futbol’ mirasıdır. Lakin artık bambaşka bir dünyanın parçasıyız. Meselenin kaynağı Brezilya bile, ‘Brezilya gibi oynamaktan uzak’. Çünkü estetik, yetenek, gözü okşama bir yere kadar, çünkü bütün bu toplam sonuca aksetmiyorsa ortada bir problem var demek oluyor.
Aykut Kocaman da geçen sezon, (bir spor yazarı klişesiyle söylersek) ‘Günümüz futbolu’na uygun bir takım kimyası yakalamış, mücadeleci ve agresif karakterli oyuncularıyla sonuca yönelik bir mantalite yaratmış ve yarıştığı üç kulvarda gidebileceği yere kadar uzanmıştı. Kocaman’ın oynattığı futbol geçmişin ‘İtalyan takımları’ tadındaydı. Sunulan futbol belki klasik anlamda ‘güzel’ değildi, hoş değildi ama çoğu kez (Özellikle ‘Avrupa Ligi’nde) tek golle alınan galibiyetlerle yola devam ediliyor ve takım bir istikrar abidesi olarak önemli bir kimlik ortaya koyuyordu.
‘YENİ DÜNYA DÜZENİ’ VE ALEX
SEZON başından itibaren sarı lacivertlilerin teknik patronluğunu üstlenen Ersun Yanal’ın ortaya koyduğu futbol karakteri ise bir anlamda Kocaman’ın mirasını reddetmeden onun üzerine yeni bir yol haritası eklemek oldu. Bugünün Fenerbahçe’sini de asıl olarak tanımlayan şey mücadeleci, agresif, oyunun son anına kadar ayakta kalma becerisi ve yenilgiyi (ya da beraberliği) kabul etmeme psikolojisi ve akabinde galip gelmeye yönelik iştah... Yanal, Kocaman’dan farklı olarak belki biraz daha hızlı, biraz daha dinamik, biraz daha agresif bir takım kimliği geliştirdi ama genel çizgilerle bir mirasın doğru kullanıldığını görmek mümkün. Üstelik Kocaman’ın son dönemiyle Yanal’ın serüveni benzer bir şemaya uygun ilerliyor.
Takımdaki ‘Son gerçek Brezilyalı’ Alex’le yollar ayrıldı. De Souza, Fenerbahçe geleneğindeki o eski DNA’nın belki de son temsilcisiydi. ‘Yeni dünya düzeni’nde Alex’i taşımak (hele hele yaşı da ilerleyince) zordu kuşkusuz, zaten ‘Post-modernist futbol’ stillerin karakteriyle de oynuyordu (Belki de bu yüzden Alex’i en iyi Zico anladı ve özellikle Avrupa sahnesinde son derece verimli kullandı). Nitekim Alex sonrası roller ve yükler tek tek kişilerin üzerine binmektense dağıldı, belki de daha demokratik bir tablo ortaya çıktı!
BÜYÜK DENİZLERDE NE YAPAR?
PEKİ ya bundan sonrası? Yanal’ın takımının avantajı tek kulvarlı bir mücadelenin parçası olması biraz da... Avrupa ve kupa cepheleri yok, sadece Süper Lig’de bir hedef kovalanacak. Takımın rakiplerle arasındaki puan farkının kapanır gibi olduğu noktalarda şimdilerde uyur vaziyetle görünen klasik refleksler ayağa kalkacak. Hoş, 2. yarılar düşme potasındaki takımların cansiperane mücadelelerine de tanıklık eder ama sezon bu bölgeden kurtulmak isteyen takımlar (Kayseri ve Erciyes özellikle) çok kırılganlar ve işleri zor görünüyor. Dolayısıyla Yanal’ı zorlayacak en önemli sınav alanı, diğer ‘Büyükler’le oynayacağı deplasman mücadeleleri. Bir de bu takımın Kocaman’ınkinden farklı olarak Avrupa arenasındaki durumu hakkında bilgimiz yok.
Sezon başındaki Salzburg eşleşmesi pek fikir vermedi, Arsenal eşleşmesi de biraz daha fazla veri sundu ama Yanal o dönemde takımın taşlarını yerine oturtmakla meşguldü, dolayısıyla haklı gerekçeleri var. Avrupa yolculuğu önümüzdeki sezon da kapalı, yani Yanal’ın talihsizliği şu olacak: F.Bahçe’yle büyük denizlerle ne yapacağını en azından bir sezon daha göremeyeceğiz. (Mevcut şartlar aynen devam ederse)
Hatırlatma: Yanal’ın G.Birliği’yle Avrupa serüveni kayda değerdi, Eskişehir’de ise erken bitmişti...
Paylaş