Paylaş
Andrey Zvyagintsev, naçizane bence bir başyapıt olan ilk filmi ‘Dönüş’te (‘Vozvrashcheniye’/2003), öyküsünü aniden ortaya çıkan ve yokluğuna alışılan, bu yüzden de varlığıyla rahatsız edici bir unsura dönüşen bir baba figürü üzerine kuruyordu. Hikâye, belki de komünizm sonrası yeni rota olarak çizilen kapitalizmin, onlar için bilinmedik yollarında çok çabuk yalpalamaya başlayan bir
ülkenin ifadesiydi ve bir anlamda ‘Devlet baba’yla yüzleşiliyordu.
Rus yönetmen, ‘Dönüş’ten tam 11 yıl sonra, dördüncü uzun metrajlı çalışması ‘Leviathan’da bu kez lafı dolandırmıyor ve direkt olarak ‘Devlet’ -‘baba’lı ya da ‘babasız’- figürüyle hesaplaşıyor.
Önce kısaca öykü: Kuzeybatı Rusya’da küçük bir kasabada araba tamircisi Kolya, ilk evliğinden olan oğlu Roma ve ikinci karısı Lilya’yla sakin bir hayat yaşamaktadır. Lakin yörenin Belediye Başkanı Vadim’in, evinin ve dükkânının bulunduğu arazide gözü vardır ve hukuku kılığına uydurarak mülküne el koyar. Kolya, davanın savunmasını askerlik arkadaşı olan Moskovalı avukat Dimitri’ye verir ama o da meselenin üstesinden gelmekte zorlanır...
‘HEDEF TAHTASI’NDA KİMLER YOK Kİ?
Malum, ‘Leviathan Thomas Hobbes’un 1651 tarihli kitabının ismi. İlginçtir İngiliz filozof da bu en tanınmış eserinde mutlak güç ve yetkilere sahip egemen devleti tarif ederken metafora başvurmuş ve kitabın adını da Tevrat’ta geçen bir canavardan almıştı. Hobbes’a göre ‘Leviathan’, her bir şeye egemen olan devletin simgesiydi. Zvyagintsev, bu son adımında sadece filminin adıyla ‘metafor’ yaparken gayet somut bir öykü anlatıyor. Ranttan gözü dönmüş egemenler, Moskova ya da ülkenin ücra bir köşesi, fark etmiyor; emellerine ulaşmak için her türlü oyunu oynuyorlar. Bu oyunun adı bazen hukuk, bazen şiddet oluyor... ‘Yeni Rusya’ da bu ‘yeni’ ahlakın üzerinde yükseliyor. Arkasına
Ortodoks Kilisesi’ni de alarak...
Zvyagintsev, muhteşem bir atmosferle donattığı -müziklerde de Philip Glass’tan ve 1983 tarihli operası ‘Akhneten’den destek alıyor- ‘Leviathan’da, o küçük insanların sistem karşısındaki sıkışmışlığını ve çaresizliğini tarifsiz kederler içinde yansıtıyor. Bu arada görüntü yönetmeni Mikhail Krichman’ın enfes kadrajları da ayrı bir güzellik. Bence yönetmenin ve filminin en takdire şayan yanı büyük resme bakarken de sözünü sakınmaması. Örneğin Kolya’nın, ailesi ve yakın dostlarıyla -ki onlar da sürekli arabasını tamir ettiği trafik polisleri- gittiği piknik sahneleri bu açıdan önemli bir referans. Topluluk keyifleri için açık havada atış talimi yaparken hedef olarak eski liderlerin (Brejnev, Gorbaçov, Yeltsin) posterlerini kullanıyor. Keza öykünün kötü adamı Vadim’in makam odasında da oturduğu koltuğun arkasını bir Putin resmi süslüyor... Oleg Nedin’in kaleme aldığı (Zyagintsev’in de katkısı var) senaryo, derinlikli çizdiği karakterlerin yanı sıra öykünün ana ve ara arterlerine ‘kişisel günahları’ katarak her anlamda çatırdayan bir yuvanın tasvirine soyunuyor. Bütün bu hengâme içinde çözümü ‘Rus usulü’ bir seçenekte -sürekli votka içiyorlar- arasalar da o kanattan gelen destek (!) acının şiddetini bir nebze azaltmaktan başka işe yaramıyor. Belki bu tablo içinde Amerikalı eleştirmenin de altını çizdiği can alıcı bir meseleyi dillendirebiliriz: Evlerinin yakınındaki yıkık kilisede içki içen Roma ve arkadaşları, Rusya’nın ne türden bir geleceği olabilir?
‘KOMŞU’DA PİŞER...
5 üzerinden 5 yıldız
Oyunculuklara gelince: Kolya’da, Steve McQuinn’le Richard Harris arası bir fiziğe sahip olan Alexey Serebryakov başta olmak üzere Lilya’da Elena Lyadova -yönetmenin bir önceki filmi ‘Elena’da yaşlı adamın ‘hayırsız’ kızı Tatyana’yı canlandırıyordu-, avukat Dimitri’de Vladimir Vdovichenkov, Belediye Başkanı Vadim’de Roman Maydanov ve Roma’da Sergey Pokhodaev; hepsi büyük bir ustalıkla
rollerinin hakkını veriyor...
‘Leviathan’da ‘Tarkovsky ruhu’ bulmak da mümkün ama bence bu konuda asıl adres, bir başka Rus yönetmen... Ben, Aleksandr Sokurov’un günümüz Rus sineması açısından ‘Tarkovsky’nin mirasına sahip çıkan en önemli isim olduğu kanısındayım. ‘Leviathan’ın hafızamızda bıraktığı asıl izlenim, tıpkı Nuri Bilge filmlerinde olduğu gibi Çehov’yen bir tada sahip olduğu kadar yer yer Dostoyevski karakterlerinin de izlerini sürmesi. Bu açıdan karşımızda Nuri Bilge Ceylan-Zeki Demirkubuz karması bir film var diyebiliriz belki de!
İlginç olan bir başka nokta da filmdeki birçok şeyin ‘nedense’ üzerinde yaşadığımız toprakların içinden geçtiği politik iklimi ve ‘rant kültürü’nü fazlasıyla hatırlatması. Özel bir çabaya gerek yok, öyküdeki karakterlerin ve mekânın ismini, bir de kimi resimleri değiştirin, rahatlıkla “Anlatılan bizim öykümüz” diyebilirsiniz. Belki tek bir fark var ortada: Böylesi eleştirel bir filme, Rusya Kültür Bakanlığı’nın katkıda bulunması. ‘En İyi Yabancı Film’de Oscar’a aday olan bu başyapıtı kesinlikle
kaçırmayın derim...
Leviathan
Yönetmen: Andrey Zvyagintsev
Oyuncular: Alexey Serebryakov, Elena Lyadova, Vladimir Vdovichenkov, Roman Madyanov
Rusya yapımı
Paylaş