‘Galip sakatlandı, galip gelemiyoruz’

2015’in dünyasında oturup, ‘yazı’nın önemini ayrıca vurgulamak abesle iştigal elbet...

Haberin Devamı

Ama görselliğin en önemli ve tek kıstas gibi gösterildiği, az-biraz uzun metinlerin anında “Sıkıcı, kimse okumaz” diye damga yediği, her bir şeyin işin kolayına kaçılarak kısa yoldan halledildiği, hız ve anlık enerji patlamaları adına suni gündemlerin sürekli el üstünde tutulduğu, cahilliğin neredeyse erdeme dönüştürüldüğü (bu durumu ‘önyargısızlık’ olarak addedenler bile var) bir ortamda aklın yerine sürekli duygularla hareket edilen bir alanın da, bu genel kabullerin dışında hareket etmesi beklenemez elbette...
Evet, futboldan bahsediyorum: O, en önemli boy aynamızdan... Aslında bu mecra, çok uzun zamandır okuma-yazma eylemiyle pek de barışık değil. Hatırlarım, neredeyse çocukluğumdan beri elinde kitap görülen oyuncular adeta bir ‘filozof’ katına yükseltilir, “Herkes odasında pineklerken ya da okey oynarken, o kitap okuyormuş” ifadesi eşliğinde özel payelerle donatılırdı.

Haberin Devamı

‘DİKİLİ BİR AĞAÇ’ MESELESİ


HAKLIYDI elbette bu türden saptamalarda bulunanlar; çok ‘kıymetli’ydi okumaya çabalayan futbolcu modeli... O kadar azdılar ki... Ama az olanların sayısı sadece okuma eylemini soyunanlar değildi, onca hatırayı kendileriyle birlikte tarihe gömenler de çoktu. Zamanında ‘Hatırat’ tutmamış olabilirlerdi ama hiç değilse belirli bir yaşta, “Artık bendeki onca yüklü malzemeyi gelecek kuşaklara nakletme vakti geldi, en azından benim bu konuda dikili bir ağacım olsun” diyebilirler ve anılarını kendileri kaleme almasalar da birileri aracılığıyla aktarabilirlerdi.
Futbolla ilgili yayınlarımız çok az, üstelik yayımlananlar da pek ilgi görmüyor. Bazen söz konusu ismi satışlarının çok önünde... Herkes o kitapların varlığını biliyor ama satışları bin-iki bin civarında bile değil. Bu durumda kitapları basanlar da özel bir şövalyeliğe soyunmuş oluyorlar. Neyse ki hem bu türden kitaplar tek tük olsa da çıkıyor, hem de onları basmakta inat eden yayınevleri...Bunca girişi, geçen hafta içinde vitrinlerdeki yerini alan ‘Vefa’nın Galip’i’ için yaptım... İletişim Yayınları’ndan çıkan kitap, bir zamanlar İstanbul’un dördüncü büyüğü’ namlı Vefa’nın o dönem için en tanınmış futbolcularından Galip Haktanır’ın anılarından oluşuyor. Kitapta Cem Zamur’un enfes giriş yazısının ardından bir dönemin hem futbolundan hem ahlakından hem de sosyo-kültürel reflekslerinden sizi haberdar edecek hayatın izlerini sürüyorsunuz. Galip Bey’in aktardıklarını ise Fethi Aytuna kaleme almış...

Haberin Devamı


CANKURTARAN OLMAYINCA!


ONCA hatıranın arasında kuşkusuz her birinin ayrı acı-tatlı izleri tadı var. Ben en çok 1943-44 sezonunda, 14 Kasım 1943’de Vefa’nın Kasımpaşa’yla oynadığı maçtan naklettiklerinden etkilendim. Söz konusu mücadelede yeşil beyazlı ekibin sağhaf’ı Muhteşem Kural, rakibiyle çarpışıyor. Haktanır bu olayı kitapta şöyle aktarıyor: “Kırılan kemiğin sesi hâlâ kulaklarımda çınlar. Statta cankurtaran olmadığından saha kenarında bir saate yakın dışarıdan gelmesini bekledik. Bu uzun bekleyiş yüzünden Muhteşem Ağabey’in ayağı mikrop kaparak kangrene yol açtı ve sonunda kesilmek zorunda kaldı.” 6 Mayıs 1944’te bu kez Galip Bey’in başına aynı üzücü bir olay geliyor, topların sürekli denize kaçtığı Şeref Stadı’nda Karşıyaka önünde 1-0 mağlup duruma düşüyorlar. Haktanır’ın attığı golle 2-1 öne geçiyorlar. İkinci yarı maç sertleşiyor ve rakip takımdan Tayyar’ın tabanıyla Galip Bey’in ayağı kırılıyor. Sahada yine cankurtaran yok.

Haberin Devamı


Vah vah, pek de gençmiş


HAKTANIR sonrasını şöyle anlatıyor: “Allah gani gani rahmet eylesin, saha kenarında maçı seyretmekte olan Beşiktaşlı Baba Hüsnü, stadın dışında bulunan bir taksiye kadar beni kucağında taşıdı. Tam Beşiktaş’a geldiğimiz sırada cankurtaranla karşılaştık. Beni taksiden alıp cankurtarana bindirirlerken etrafta biriken kalabalıktan ‘Vah vah, pek de gençmiş’ sesleri yükseliyordu.” Galip Haktanır’ın sakalığı döneminde Göztepe’yle 1-1 berabere kalıyor, ardından Beşiktaş’a 7-0 mağlup oluyor. Bu dönemde Vefa Lisesi öğretmenlerinden rahmetli Saim Turgut Aktansel şöyle bir dörtlük kaleme alıyor: “Muhteşem sakatlandı/İhtişamımızı kaybettik/Galip sakatlandı/Galip gelemiyoruz...”
Yoksulluk, yokluk, yetersizlik (hoş son birkaç haftada sahalarda yaşanan sakatlık ve ölüm olaylarına bakarsanız aslında bu konuda çok da değişen bir şey yok) ve naifliğin (işte bu konuda çok değişiklik yaşandı) at başı gittiği bir dönemden onca hatırayı barındıran bu kitabı kaçırmayın derim. Okuma eylemiyle iyi kötü ilişkisini sürdüren zamane futbolcularına da belki ilerisi için ilham kaynağı olur... 94 yaşının baharında olan Galip Haktanır’a aktardığı onca anı ve anektod için ayrıca teşekkürler...

Yazarın Tüm Yazıları