Paylaş
Çıkan kısmın özeti’ni geçeyim: Bilindiği gibi Burak’ın transferi için, İtalya’nın Lazio kulübüyle sürdürdüğü ve olumsuzlukla sonuçlanan transfer görüşmelerinde, Türkiye’nin Roma Büyükelçisi Hakkı Akil’in de yer aldığı ve transfere aracı olduğu iddiaları yerli ve yabancı basında yer aldı. Bu gelişmelerin ardından Lazio Başkanı Claudio Lotito, İtalya spor basınına konuşurken Galatasaray Sportif Direktörü Bülent Tulun’la yaptıkları görüşmede hazır bulunan Büyükelçisi Akil’in kendisine “Verin 15 milyonu” dediğini ileri sürüp, “O, nasıl ücreti belirleyebiliyor” ifadelerini kullandı. CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur da, bu konu üzerine Meclis’te bir soru önergesi verdi ve hükümet kanadından yaşananlara ilişkin bir açıklama istedi
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise önergeye cevap verirken özetle “6004 sayılı Dışişleri Bakanlığı’nın Kuruluşu Hakkında Kanun, büyükelçiliklerimize Türk vatandaşlarının ve tüzel kişilerin hak ve menfaatlerini koruma görev ve yetkisi vermektedir” dedi. Davutoğlu, Büyükelçi Akil’e Galatasaraylı yöneticilerle birlikte Lotito’nun görüşmesine katılması yönünde özel bir talimat verilmediğini ama ülkemizin bir spor kulübünün veya sporcusunun yurtdışındaki menfaatlerini hukuki sınırlar içerisinde korumak da bakanlığının görevleri arasında yer aldığı hatırlattı.
Bana sorarsanız da yaşananlar gerçekten de en azından ‘kâğıt üzerinde’ iyi niyetli bir çaba. Ama öte yandan bir büyükelçi diyelim ki ilk ilişkilerin kurulmasına ön ayak oldu ama ondan sonra perdeden inmeyi bilmeli ve tarafları baş başa bırakmayı yeğlemeliydi. Malum, bir TV dizi atasözünde de altı çizildiği gibi ‘İki kişinin bildiği şey sır değildir’. Tanımıyorum ama Büyükelçi Akil, soyadı gibi ‘Âkil’ davranmanın üstesinden gelecek bir diplomat olmalı ki, Roma Büyükelçiliği gibi zorlu bir görevi üstlenmiş. Dolayısıyla ondan beklenen, sonu bu noktalara varan böylesi gelişmelerden uzak kalmasıydı. En azından ‘diplomatik nezaket’ paranın da konuşulduğu bir ortamda bunu gerektirirdi.
Orada da büyükelçi var mıydı?
ZATEN benim derdim de ‘Kim haklı kim haksız?’ değil. Normal bir mantık, prosedür ve devlet adamı kimliğine bakış, sanırım “Böyle bir görüşmede bir büyükelçinin ne işi var?” sorusunu sorduruyor. Evet, AKP yakın geçmişe kadar dışişleri politikasında görevli temsilcilerimizi genel olarak ‘Monşer’ olarak nitelendiriyordu. Bu bakışın açısının tezahürü olarak yeni dönemde büyükelçilerimiz, en azından ‘Monşer’liği bırakmak ve ‘Geniş halk kitlelerinin sporu’ olarak bilinen futbolla yakınlaşarak kendilerine AKP’nin yakıştırdığı imajdan kurtulmak istiyor olabilirler. Lakin yine de yaşananların tuhaf olduğu öylesine açık seçik ki. Tabii bu arada insan şunu da düşünmüyor değil: Hakan Şükür gibi yeteneğin geçmişte İtalyan futbolu içinde harcandığı fikrinden yola çıkan hükümet, böylesi bir buluşmaya göz yumarak Burak’ın olası Lazio kariyerine destek mi sağlamak istedi? Malum Şükür, ilk olarak Torino macerasında başarılı olamamış, ikinci İtalya seferinde de çok da hayırla anılmayacak Inter-Parma deneyimlerinden sonra tekrar Süper Lig’in, bildiği suların yolunu tutmuştu. Hoş, daha önce aynı topraklarda Can Bartu, Metin Oktay ve Şükrü Gülesin gibi değerler de boy göstermişti, tabii yaşım yetmez bunları bilmeye ama hiçbir yerde bu isimlerin transfer görüşmelerini büyükelçilerimizin katıldığını okumadım.
‘Sıfır sorun’ politikasıyla yola çıkan amma velakin yakın coğrafyamızda hemen herkesle büyük ya da küçük sorunlar yaşayan ‘Dışişleri politikamız’, belki de siyasette bulamadığı huzuru futbol üzerinden temin etmek istiyordur. Kenan Başaran’ın twitter üzerinden de ifade ettiği gibi “Komşularla sıfır sorun politikasını en iyi Mustafa Denizli yönetiyor.” Gerçekten de Denizli, yıllar önce ‘Alemmania Aachen’le başlayan yurtdışı macerasına daha sonra İran’ı da eklemişti. Tecrübeli teknik adam şimdi de Azerbaycan’ın yolunu tutuyor. Denizli, ‘Temsiliyet kabiliyeti yüksek’ bir portredir, daha önce Rasim Kara’nın da görev yaptığı Hazar Lenkeran’da hoş bir sada bırakacaktır.
Aynı anda oynarlar mı?
Bu arada ‘Futbol-siyaset ilişkisi’ derken bu birlikteliğin bu topraklardaki en bariz ifadesi kuşkusuz Hakan Şükür’dür. AKP İstanbul 3. Bölge Milletvekili olan Şükür’ün meclis performansı bakımından son derece düşük bir tablo ortaya koyup en büyük siyasi sözü olan, “Bu konuda büyüklerim daha iyi bilir”le literatüre geçerken hafta sonu yaptığı ’siyasi’atakla yeniden gündeme oturdu. Şükür ‘Twitter’dan ‘Hükümet-cemaat’ arasındaki ‘Dershane krizi’ne ilişkin yapıcı ve barışa yönelik çağrılarda bulundu. Bir milletvekilinin spor yorumculuğu yapmasının etik olup olmadığı konusu tartışıldığında, “Ben Başbakan’dan izin aldım” türü bir gerekçeye sığınan Şükür’ün, Erdoğan nezdinde kredisinin çok yüksek olduğunu biliyoruz. Ama son açıklamaların, dershaneler konusundaki tavrını net olarak ifade eden Başbakan’ı kızdırıp kızdırmadığını zaman gösterecek. Özetle futbol kariyeri boyunca birlikte oynadığı forvetler, birer birer G.Saray’dan uzaklaşırken hücum hattının bir numaralı seçeneği olarak her daim takımda kalan Şükür’ün şimdiki önceliği, Radikal’deki yazımda da belirttiğim gibi hükümetle cemaati aynı anda oynatabilmek gibi görünüyor.
Paylaş