Paylaş
Yetmedi, atılan gollere dair geçen hafta mesela önce Hakan Balta, bir gün sonra Cenk Tosun için ‘şampiyonluğu getiren kafa’ türünden yorumlar vs...
Aslına bakarsanız, nadir olarak bir takımın arayı açtığı birkaç sezon hariç, çok bildik bir tablo değil mi karşımızdaki?..
Sayı ikiyken üç olmuş, ne fark eder? Yine İstanbul’un üç büyüğünden biri ipi göğüsleyecek, sonrasında yine tanıdık meselelerle yüz yüze geleceğiz; yarışta geride kalan iki takımın teknik direktörüne büyük ihtimalle kapı gösterilecek...
Hepsi hakkında neler söyleneceğini tahmin etmek de o kadar kolay ki; birine ‘çaylak’, diğerine ‘yetersiz’, bir diğerine de ‘büyük takım hocası değil’ denecek...
Oysa geçen pazar gecesi oynanan Fenerbahçe Ülker-Anadolu Efes maçından sonra Sarı-Lacivertlilerin koçu Zeljko Obradoviç’in söyledikleri, bence birkaç sezonun spor kültürümüze yüklediği anlamlardan daha önemli.
Ne demişti Sırp çalıştırıcı, kendilerini bu önemli maçta yalnız bırakan taraftara ilişkin:
“Bu akşam maç saat 19.00’da başladı. Yani taraftarın gelmesi için ideal bir saat. Bu takım ‘Final Four’a kalmış, Anadolu Efes gibi ciddi bir rakiple oynuyor ve tribünler boş kalıyor. Gelenlere teşekkür ederim ama salonun bugünkü durumunu hayatım boyunca unutmayacak, kalbimde saklayacağım. 25 milyon taraftarımız olduğu söyleniyor, bu bir hikâye. Bugün çok daha fazla destek beklemek hakkımızdı ama bizimle değillerdi.”
‘BOŞ DERS’ BOŞ GEÇMEDİ
Bir maça bakarak derin analizlere soyunmak, gerçek kapıları çalmamızı engelleyebilir belki ama Obradoviç hem oyuncu hem de koç olarak onca tecrübe, onca birikim, onca mücadelenin ardından söz konusu yaklaşımlarıyla kuşkusuz doğru noktalara temas ediyor ve resmin bütününü görüyor.
Bu topraklarda spor sevgisi böyle bir şeydir, süreklilik arz etmez; bazen başarı, bazen hava, bazen özel sezonlarla dolar tribünler ama asıl zemin her daim çürüktür.
Obradoviç de seyircinin kendi adına ‘boş ders’ addettiği bir maçta gördükleri üzerinden bir spor kültürü analizine soyunmuş, aynayı ‘dobra’ bir yorumla yüzümüze tutmuş ve bence ‘tarihi’ notlarla geceyi kapamıştır.
Bu noktada bir parantez daha açıp, Beşiktaş İntegral Forex’in koçu Henrik Dettman’ın, yaklaşık üç hafta önce Anadolu Ajansı’na verdiği ve gözlerden kaçtığını düşündüğüm söyleşiden bahsetmek istiyorum.
Fin koç, meslektaşı Obradoviç gibi spor kültürü üzerine ufuk açıcı ifadeler kullanmıştı.
Alıntılıyorum: “Birçok insan başarıda en önemli etkenin para olduğuna inanıyor. Ben elbette böyle düşünmüyorum ama modern dünyada birçok şey parayla ölçülüyor. O zaman bir tek şeyi ölçü alabilirsin, takımın bütçesi... Bütçe bazında konuşursak sen, kendinden küçük bir takıma yenildiğinde onlar senden daha iyi iş yapmış oluyor. Kendinden büyük bütçeli ekibi yeniyorsan sen de onlardan daha iyi iş yapıyorsun demektir. Her kulübün kültüründen ve organizasyonundan gelen deneyimler burada belirleyici oluyor. Beşiktaş Kulübü, büyük bir tarihe ve kültüre sahip... Burada var olan tutku ile kulübün sahip olduğu kültürü bir arada kullandığımız zaman en büyük güç bu olacak.”
‘SON SAYFADA YER ALABİLİRİM AMA’
Kuşkusuz Dettman’ın görüşleri kendi bakış açısıyla yeni geldiği kulübün, spor geleneğinin ve refleksinin ne oranda birleşeceğine dair yorumları içeriyordu.
Öte yandan Fin koç aynı söyleşide şu mütevazı bakış açısını da paylaşıyordu bizlerle: “Ben farklı bir kültürden geliyorum. Farklılığın yaratacağı şeylerin hayalini kurmadan duramıyorum. Bu büyük bir gelişim. İsmimin Zeljko Obradoviç, Dusan Ivkoviç, Ergin Ataman ve diğer antrenörlerle birlikte anılması onur verici.
Bu antrenörleri yazarken belki ben son sayfada yer alabilirim.
Burada olup onlara karşı oynamak, bu oyunu nasıl yönlendirdiklerini görmek büyük bir şans. Karşılıklı öğrenmek adına aslında herkes için büyük bir şans.
Eminim ki, ben onlardan daha çok yararlanacağım. Belki az şey verebilirim.”
Futbolun bildik hay huyu içinde farklı sulara açılmak, bu türden spor kişilikleriyle mümkün oluyor diye düşünüyorum.
Bu açıdan Obradoviç ve Dettman profillerin bu coğrafyaya uğramaları çok önemli.
Umarım bu buluşmalardan gerekli kazanımlarla ayrılırız...
Ya da şöyle söyleyeyim: Ne kazansak kârdır...
Not bir not: Fin çalıştırıcı geçen hafta içinde yaşananlar itibariyle ödenmeyen paralar ve yerine getirilmeyen sözlerin muhatabı bir takımın koçu sıfatıyla farklı bir deneyimin sahibi de oldu.
Paylaş