Paylaş
Filmde Dr. Morbius’u canlandıran Jared Leto etkileyici bir performans sunamıyor.
Yunanistan’daki bir sağlık merkezinde yolları kesişen iki çocuk; Michael ve Milo... Metabolizmalarının işleyişini sekteye uğratan bir kan hastalığından mustariptirler ve kader arkadaşı olurlar. Michael zekâsıyla sivrilir, kendini bilime adar ve hem kendisinin hem yakın arkadaşının tedavisi için çaba harcar. Yardımcısı Dr. Bancroft’la birlikte yaptığı araştırmalardaki finansörü de Milo’dur.
Nihayetinde süreç onu bünyesinde yüksek miktarda antikoagülan (kanın pıhtılaşmasını önleyen madde) barındıran vampirlere yönlendirecektir. İnsan DNA’sıyla vampirinkini birleştiren deneylerden sonuç alınca bu işlemi kendi vücudunda uygular. Sonuç korkutucu olacaktır. O artık insan kanıyla beslenen ve buna sıkça ihtiyaç duyan tuhaf bir yaratık olmuştur. Birçok özelliği gelişir ama güçleri onu denetimsiz hale getirmiştir…
1971’de ortaya çıktı
‘Marvel Sinematik Evreni’nin yeni üyesi olarak huzurlarımıza gelen Morbius, ‘Örümcek Adam’ın Ekim 1971 tarihli 101’inci sayısında ilk kez ortaya çıkmış -yaratıcıları Roy Thomas-Gil Kane ikilisiydi- bir yan karakterdi. Zamanla ana karaktere dönüşen ve Dr. Michael Morbius’un ‘öteki’ yüzü olan bu yaratık, Daniel Espinosa imzalı, girişte konusunu özetlediğim yapımla sinemaya da ‘Merhaba’ diyor. Bu tür ilk adımlarda kahramanın evrimini izleriz ve genelde bu süreçten dolayı, seyirci cephesinden bakıldığında ‘randevumuz’ pek verimli geçmez. Bu genel kural ‘Morbius’ta da kendini göstermiş; filme asıl olarak ‘Bu hale nasıl gelindi’ faslı damgasını vuruyor. Daha sonra çocukluk arkadaşı Michael’ın hastalığını yendiği kanaatine kapılan, finansörü Milo’nun da aynı süreci yaşama isteği ve Dr. Morbius’tan farklı olarak gücün karanlık tarafına geçişini anlatan yapım, doğrusu çok da tatmin edici bir filme dönüşemiyor. Ridley Scott klasiği ‘Alien’ı fazlasıyla andıran ‘Life’la hatırladığımız Daniel Espinosa’nın yönettiği bu yeni Marvel üyesi çalışmada evrime ilişkin diyaloglar eşliğinde gerçekleştirilen deney sahneleri ve dönüşüm bölümleri etkileyici. Ama sonrasında her şey bildik vampir öyküleri formatına dönüşüyor. ‘Morbius’un literatüre en belirgin katkısı sanırım aksiyona görüntü açısından yenilikler getirmesi olacak. Matthew E. Butler imzalı efektlerde, vampirlerin hareketleri bir anlamda vektörel hızlarıyla perdeye yansıyor.
Matt Smith çok iyi…
Oyunculuklara bakarsak; Dr. Morbius’ta Jared Leto’nun çok da etkileyici bir performans sergilediğini söyleyemeyiz. Açıkçası ‘Gucci Ailesi’ndeki Paolo Gucci’de çok daha ışıltılı ve şaşırtıcıydı. Dr. Bancroft’ta Adria Arjona idare eder. Milo’da Matt Smith ise açık ara filmin en iyisiydi.
Sonuç olarak ‘Morbius’ görsellik adına çabalarına rağmen öykü düzeyinde demode. Geçen ay vizyona giren ‘The Batman’deki konvansiyonellik, atmosfer, yönetmen dokunuşu ve politik okuma gibi unsurlarla zenginleşiyor, derinleşiyordu; buradaysa bu tür etkiler olmadığı için film yavan kalıyor.
Öte yandan ait olduğumuz coğrafya ve gündemden baktığımızda ‘Morbius’u, ‘sağlıkçıya şiddet gösterisinde bulunanların karşısına her daim çıkması gereken bir yaratık’ olarak bağrınıza basıyorsunuz, orası ayrı!
Bir yalnızlık abidesi...
Gözden ırak eski bir konakta yaşayan, agorafobisi olan bir adam. Kullanma kılavuzlarına metin yazarak hayatını kazanan bu ‘yalnızlık abidesinin’ aslında geniş bir ailesi vardır; benzer şekilde konağı kullanan beş sevimli canavar… Osman yaşantısında değişiklik yapmak amacıyla taşınmaya ve oturduğu yeri satmaya karar verir. Kapısını da ilk olarak Nazlı adlı bir emlakçı çalar.
Kemal Uçar’ın kaleme aldığı ‘Osman Sekiz’in yönetmeni Ezel Akay. Emlakçı kimliğiyle hayatına giren kadının varlığı sonucu dengesi bozulan, kalbi olduğunu hatırlayan adamın hikâyesini masalımsı bir anlatımla perdeye taşıyan yapım, genel çizgileriyle Tim Burton öykülerini ve görsel açıdan da Jean-Pierre Jeunet/Marc Caro filmlerini hatırlatıyor. Tim Seyfi’nin performansıyla sürüklediği çalışma, yönetmeninin bundan sonraki rotasında bir dönüş noktası ya da yeni bir güzergâhsa şöyle tanımlanabilir belki: Eskiz tadında bir adım…
Vizyona giren diğer filmler
Bir hayvanat bahçesi müdürünün kurumun özelleştirilmesini önlemek adına verdiği mücadeleyi anlatan ‘Anadolu Leoparı’nı Emre Kayiş yönetmiş. Çeşitli festivallerden ödüllerle dönen filmin kadrosunda Uğur Polat, İpek Türktan, Tansu Biçer, Ege Aydan gibi isimler yer alıyor. Meksika yapımı ‘Yangın Gecesi’ (Noche de fuego) Tatiana Huezo imzasını taşıyor. Haftanın diğer yerli yapımlarıysa şöyle: ‘Ya Ben Ölürsem’ (Yön: Faik Ahmet Akıncı), ‘Kehanet: Ayasofya’ (Yön: Fatih Hasanoğlu), ‘Halil’ (Yön: Mehmet Elçi), ‘No: 26 / Ölüm Çığlığı’ (Yön: Batuhan Çelik), ‘İblis: Karanlığın Sahibi’ (Yön: Berk Aygül). Animasyon seçeneği ‘Doru: Macera Ormanı’nın yönetmeniyse Arkın Aktaç.
Paylaş