Paylaş
Majestelerinin Ajanı namıyla bilinen Bond, malumunuz üzere aslında ‘naftalin’ kokan bir karakterdir. Çünkü Ian Fleming’in kahramanı temel olarak bir Soğuk Savaş dönemi ürünüdür ve ABD’yle Sovyetler arasında salınan bir dünyada ‘kolonyalist’ Birleşik Krallık’ın eski özlemlerine seslenir. Politik takılmaz, daha çok ‘çılgın’ biliminsanlarının, dünyayı ele geçirmeye çalışan kötülerin, örgütlerin karşısına çıkar. Zariftir, şıktır, çapkındır, vefasızdır, incedir vs. Ama bu özelliklerin günümüz dünyasında pek de karşılığı olmadığı için artık farklı bir kimliğin ifadesidir. Hoş, 80’lerde AIDS döneminde kimi dokunuşlardan payını almış, neredeyse ‘tek eşliliğe’ göz kırpar olmuş ama sonra yine eski kimliğinde dolaşmıştır. Lakin 2006 tarihli ‘Casino Royale’den bu yana James Bond artık ‘geçmişin süper ajanı’ kimliğine veda edip ayakları daha bir yere basan bir profilin ifadesi olmuştur.
Bu kabuk değiştirme sadece tavır ve duruşta değil, karaktere hayat veren Daniel Craig’in fiziği nezdinde de gerçekleşmiştir. Başlangıcı Sean Connery olmak kaydıyla Roger Moore, George Lazanby, Timothy Dalton, Pierce Brosnan gibi isimler genel olarak kumral, ince ve daha zarif portrelerdi. Craig’le birlikte hem görünüşte hem de tavırda (daha acımasız ve aman vermeyen, öldüren bir Bond) farklılık gerçekleşti. Öte yandan tıpkı Christopher Nolan’ın ‘Batman-Joker’ ikilisi üzerinden çizgi romana felsefi ve sosyolojik derinlikler katma çabası gibi ‘Majestelerinin Ajanı’ da oturaklı, olgun, hüzünlü ve romantik bir karaktere dönüştü.
Pandemi dolayısıyla vizyon tarihi sürekli oynayan ve nihayet bu hafta tüm dünyada seyirci karşısına çıkan ‘Ölmek İçin Zaman Yok’ (No Time to Die), Craig’li beşinci Bond filmi olarak ‘devamlılık’ esasıyla perdedeki yerini alıyor. Yani bu adım, öyküsünü bundan önceki kimi unsurların gölgesinde oluşturuyor. Bir başka deyişle Spectre örgütü, şefleri Blofeld, Bond’un son aşkı Madeleine Swann, M, Moneypenny, Q; hepsi yerli yerinde duruyor. İtalya’da tatil yaparken eski aşkı Vesper Lynd’in mezarını ziyaretle başlayan gelişmeler Bond’un, Swann’la yolunu ayırmasına neden olur. Beş yıl sonraysa Jamaika’da emeklilik günlerini yaşayan 007, CIA’den dostu Felix Leiter vasıtasıyla tekrar eski kimliğine döner ve Lyutsifer Safin adlı yeni bir ‘kötü’nün planlarına set çekmek için mücadeleye girişir.
Filmin tema şarkısını Billie Eilish seslendiriyor.
SİYAH VE KADIN BİR ‘007’...
Danny Boyle’la yola çıkılan, daha sonra yönetmen koltuğuna Cary Joji Fukunaga’nın oturduğu ‘Ölmek İçin Zaman Yok’, Bond’u geçmişi yüzünden tekrar silaha sarılmak zorunda kalan olgun bir western karakteri gibi sunuyor. Bu geri dönüşte CIA’den eski dostu asıl etken olsa da zamanla gönül sızısının artçıları ve ‘ailevi nedenler’ de devreye giriyor. Bond serilerinin emektar senaristleri Neal Purvis ve Robert Wade’in yanı sıra ekibe yeni katılan Phoebe Waller-Bridge’in (‘Fleabag’ dizisinin yazarı ve oyuncusu) dokunuşlarıyla bu yeni macera yer yer farklı bir hava kazanmış. MI6’da Bond’un yerini alan yeni 007’nin siyah bir kadın ajan oluşu bu farklılığın bariz ifadesi.
Film uzun, tam 2 saat 43 dakika. Ama bu uzunluğu pek hissettirmeyen bir yapısı ve akışı var. Öte yandan senaryoda ‘Bond miti’yle bir hesaplaşma isteği seziliyor. Daniel Craig’i son kez James Bond olarak izlediğimiz bu yapım bence genel olarak ‘Skyfall’ ve ‘Spectre’nin yanında daha orta sıklet bir çizgide duruyor. Rami Malek’in canlandırdığı Lyutsifer Safin fazla karikatürize. Ailesi yok edildiği için intikam alma gayesiyle yola çıkarken bütün bir insanlığı hedefe koyması biraz zorlama olmuş. Ayrıca üs olarak kullandığı adayı yakınlardaki Japonlar’ın ya da Ruslar’ın neden kontrol etmedikleri de ‘gerçekçi’ olma çabasındaki bir ajan filminin mantık boşluklarından biri. Öte yandan Safin’e bağlı çalışan Valdo Obruchev adlı biliminsanının önderliğinde geliştirilen ‘Nanorobot projesi’ ve DNA’lara (genetik kodlar) yönelik kimi virütik hamleler, içinden geçtiğimiz pandemi döneminde aşı karşıtlarının öne sürdüğü komplo teorilerine göz kırpar nitelikte! Bir de ‘Bond filmleri’ esprili olur, ‘Ölmek İçin Zaman Yok’ bir-iki esprisi dışında genel olarak ağırbaşlı bir havaya sahip.
Cary Joji Futunaga’nın filmi Ian Fleming’in karakterini 25’inci kez perdeye taşıyor. Daniel Craig sonrası yeni bir Bond’da buluşmak üzere diyelim...
NEFESLERİ TUTMAYA DEVAM...
Görme engelli eski bir deniz piyadesi (Norman Nordstrom) ve onun tazminatına göz koymuş bir çete... İstediği etkiyi sağlayan kanlı bir gerilim olan 2016 tarihli ‘Nefesini Tut’ta ana karakter fiziksel eksikliğine rağmen sezgileriyle meseleleri hallediyordu. Uruguay kökenli Fede Alvarez’in imzasını taşıyan yapımda özellikle ‘Avatar’dan hatırladığımız emektar aktör Stephen Lang, kendi çapında döktürüyordu. Bu hafta vizyona giren ‘Nefesini Tut 2’ (Don’t Breathe 2) benzer bir atmosfer yaratıyor. Yangından kurtardığı küçük bir phoenix’i (anka kuşu) himayesine alan kahramanımızın evi bir kez daha kuşatılıyor. Kamera arkasına ilk filmin senaristlerinden Rodo Sayagues geçerken yine son derece ‘kanlı’ bir öykü anlatılmış. İkinci yarıda devreye bir organ nakli operasyonu girerken, atmosfer farklı bir gerilime de kapı aralıyor. Stephen Lang’in şiddet şovunu sürdürdüğü filmde ben en çok ‘kötü adamlar’dan Jim-Bob’u canlandıran Adam Young’ı beğendim.
VE DİĞER SEÇENEKLER
Andrey Konchalovsky’nin yönettiği ‘Sevgili Yoldaşlar’ (Dorogie Tavarishchi), Sovyetler Birliği’nde Kruşçev döneminin örtbas edilmiş günahlarından birini perdeye taşıyor. Emre Akay imzalı ‘Av’da başrolleri Billur Melis Koç, Ahmet Rıfat Şungar, Yağız Can Konyalı ve Yılmaz Adam Bayraktar paylaşıyor. Haftanın animasyon seçeneği ‘Süper Köpek ve Turbo Kedi’yi (Stardog and Turbocat) Ben Smith yönetmiş. Kadrosunda Gürbey İleri, Turabi Çamkıran, Ferzan Hekimoğlu ve Bülent Çetinaslan gibi isimlerin yer aldığı ‘Avcı: İlk Kehanet’in yönetmeni Gürbey İleri. Enes Bilal Taşçı imzalı ‘Müfreze’de İsmail Hakkı, Sera Tokdemir, Emrah Girgin ve Rabia Yalçın gibi isimler rol alıyor. Yerli gerilim ‘Kitab-ı Cin’i Hakan Aydın yönetmiş. Gümrah Tolu, Sezen Aşırt ve Alpay Atilla’nın başrollerini paylaştığı ‘İntikam: Soğuk Duş’un yönetmeni ise Engin Yıldırım.
Sevgili Yoldaşlar
AKDENİZ AKŞAMLARI FESTİVALLİ OLACAK...
Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin 58’inci randevusu bu geceki açılış töreniyle başlayıp 9 Ekim’e dek sürecek. Organizasyonda Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması filmleri Yıldızların Altında 1 (Cam Piramit Yanı), Uluslararası Uzun Metraj Film Yarışması filmleri Yıldızların Altında 2 (Doğan Hızlan Kütüphanesi Arkası) ve Ulusal Kısa Metraj ve Belgesel Film Yarışması filmleri Yıldızların Altında 3 (AKM, Amfi Tiyatro) açık hava sinemalarında izlenecek.
Festivalin kalbinin attığı ‘Ulusal Yarışma’ bölümünde 10 film ödüller için yarışacak. Bu yapımlar şöyle:
- Anadolu Leoparı / Yön: Emre Kayiş
- Bağlılık Hasan / Yön: Semih Kaplanoğlu
- Bembeyaz / Yön: Necip Çağhan Özdemir
- Birlikte Öleceğiz / Yön: Hakkı Kurtuluş-Melik Saraçoğlu
-Diyalog / Yön: Ali Tansu Turhan
-İki Şafak Arasında / Yön: Selman Nacar
- Kafes / Yön: Cemil Ağacıkoğlu
- Kerr / Yön: Tayfun Pirselimoğlu
- Okul Tıraşı / Yön: Ferit Karahan
- Zuhal / Yön: Nazlı Elif Durlu
Sinemamızın en eski festivali...
Bu yapıtları değerlendirecek jüri de şu isimlerden oluşuyor: Emin Alper (Başkan), Ahmet Sesigürgil, Ayfer Tunç, Gaye Su Akyol, Hazal Kaya, Muhammet Uzuner ve Senem Tüzen. Ulusal Kısa Metraj Film Yarışması jürisinde Onur Saylak, Öykü Karayel ve Tunç Şahin; ‘Ulusal Belgesel Film Yarışması’ jürisindeyse Didem Pekün, Pelin Esmer ve Pınar Öğünç yer alacak. Uluslararası Uzun Metraj Film Yarışması jüri başkanlığını Polonyalı yönetmen Dorota Kędzierzawska yürütecek; üyelerse Ali Suliman, Eva af Geijerstam, Guillaume de Seille ve Margita Gosheva’dan oluşacak. Birçok özel gösterimin, söyleşinin, atölye çalışmalarının sinemaseverlerle buluşacağı festivalin bilet ücretleri indirimli 3, tam 5 lira. Açık hava sinemalarında film gösterimleri her akşam 19.15 ve 21.45’te olacak. Yıldızların Altında 3 Açık Hava Sineması’ndaki kısa metraj ve belgesel film gösterimleri ücretsiz olacak.
BİR SONBAHAR KLASİĞİ: FİLMEKİMİ
Sinemaseverlerin merakla beklediği etkinliklerden Filmekimi de ufukta gözüktü. İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından 20’nci kez düzenlenen organizasyon 8-17 Ekim’de İstanbul’da, 15-19 Ekim’de Ankara’da, 22-26 Ekim’de de İzmir’de bekleyenleriyle buluşacak. Program dahilindeki yapımlar İstanbul’da Atlas 1948 Sineması, Beyoğlu Sineması ve Kadıköy Sineması’nda; Ankara’da Cinemaximum Armada’da; İzmir’de Cinemaximum Mavi Bahçe’de izlenebilecek. Bu yılki Filmekimi’nde gözler ‘Dune: Çöl Gezegeni’nde olacak. Bu bilimkurgunun yanı sıra toplam 46 film izleyicilerle buluşacak. ‘Mutlaka izleyin’ önerisinde bulunacağımız ‘10 film’lik bir liste yaptık:
- Fransız Postası / The French Dispatch Yön: Wes Anderson
- Annette / Yön: Léos Carax
- Kürtaj / L’événement / Yön: Audrey Diwan
- Titane / Yön: Julia Ducourneau
- France / Yön: Bruno Dumont
- Kahraman / Ghahreman / Yön: Asghar Farhadi
- Bergman Island / Yön: Mia Hansen-Løve
- Madalena / Yön: Madiano Marcheti
- Dune: Çöl Gezegeni / Dune / Yön: Denis Villeneuve
- The Hand of God / È Stata la Mano di Dio Yön: Paolo Sorrentino
Bu yılki Filmekimi’nde gözler ‘Dune: Çöl Gezegeni’nde olacak.
Not: Filmekimi İstanbul gösterimlerinin hafta içi gündüz seansları (11.00, 13.30, 16.00) tam 35, indirimli 25 lira. Hafta içi 19.00 ve hafta sonu seansları (11.00-13.30-16.00-19.00) tam 45, indirimli 30 lira. Tüm 21.30 seanslarıysa 45 lira. Ankara ve İzmir’deyse 21.30 harici tüm seanslar tam 32, öğrenci 22 lira. 21.30 seanslarında öğrenci bileti uygulaması yok.
Paylaş