Bir türlü gelmeyen adalet…

GEÇEN pazar akşamı TT Arena’da G.Saray, Bursa’yı 6-0’la geçerken stattaki herkes gibi ben de güzel bir maç izlemenin keyfini yaşadım.

Haberin Devamı

Kuşkusuz bu keyif daha çok ev sahibi takım taraftarları için geçerliydi fakat başka renklere gönül verenler bile mücadeleden keyif aldı. Lakin ben futbolda ‘Şeytanın avukatlığı’ gibi bir görevin birilerince üstlenilmesi gerektiği kanısındayım. Sayıları ne olur bilemem ama bazılarımız bu alanda at koşturmalı. Ben en azından kendi adıma bu göreve talibim.
Karşılaşma sırasında ambians olarak dünyanın en güzel statlarından birinde oynanan bir maçın parçası olduğum hissiyatına kapıldım. Benzer bir ruh durumunu Bundesliga ya da Premier Lig maçlarını izlerken de yaşıyorum. La Liga’ya gelince birkaç statta bazı eksiklikler hissediyorsunuz ama genel olarak belli bir standart sunuyor size İspanyol futbol ortamı da.

Burada Standart yok

Lakin iş bu topraklara gelince Arena, Saracoğlu, eski İnönü ve Kadir Has’ın dışında ortak bir standart yok. Avni Aker, Bursa ve Eskişehir Atatürk, Ankara 19 Mayıs, Antalya, Antep ya da ne bileyim Rize’de oyunun eşit bir dağılıma sahip olmadığını özellikle görsel açıdan hissedebiliyorsunuz. Amacım yüzeysel bir okumayla “Bakın işte, dengesizlik burada başlıyor” demek değil. Meselenin arka planında elbette İstanbul’un ‘Üç Ahbap Çavuş’una olan bütün ülke boyutunda ilginin ekonomik anlamda kıyıya vurması var. Bu sistem onlara çalışıyor. Hep onlar güzel statlara, tesislere, yıldızlara, teknik adamlara, oyunculara sahipler. Çünkü ekonomi onlardan yana. Çünkü basın onların oyunlarını yazıp çizenlerle, onları ekranlarda yorumlayanlarla dolu.
Maçların oynandığı ilk geceden fikstürün sonraki ayağındaki mücadeleye kadar onlar konuşuluyor. Somut örnek, yayıncı kuruluş başındaki tecrübeli spor yazarı (ki kendisine ‘Duayen’ diyorlar), gazetede uzunca bir süredir ‘Dobra dobra’ yorumlar yapıyor. Açın bakın yazılarına, bir Anadolu takımını özel olarak irdelemiş mi? ‘Üç Büyükler’, az biraz Trabzon ve Terim üzerinden Milli Takım... Oysa başında bulunduğu kurum 18 takımlı bir ligin ifadesi. Ama o da haklı, kimse diğerleriyyle ilgilenmek istemiyor, sadece ‘Ara nağme’ kabilinden şöyle bir kulak misafiri olunuyor.

Haberin Devamı

‘MERKEZ’E OLAN SEVGİ!

Haberin Devamı

EVET, ‘Endüstriyel futbol’un diğer coğrafyalarında da benzer manzaralar var. İngiltere’de dört ya da beş, İspanya’da bu sezon üç, İtalya ve Almanya’da da yine bu sezon tek takım etrafında dönüyor lig yarışı. Ama Nürnberg’e gittiğinde Bayern’i, Newcastle’a gittiğinde M.United’ı, Sevilla’ya gittiğinde Barça’yı kimse havaalanında karşılayıp, o kentteki taraftarları meşaleler eşliğinde şovlara soyunmuyor. Bizde ise ‘Merkez’e olan her alandaki bağlılık, hâlâ 70’ler dünyasından öteye taşıyamıyor futbol iklimimizi. Bu aslında güce ve iktidara olan ilginin, bir anlamda biatın futbol cephesindeki tezahürü. Çok partili hayata geçtiğimizden beri en uzun iktidarda kalan üç partiden ikisinin (‘AP’ ve ‘AKP’) isminde ‘Adalet’ kelimesi var ama hiçbirinin, hayatın en gerçek yansımalarından biri olan futbolda bahsettiğim anlamda adaleti sağlayabildikleri iddia edilemez (Siyasal yansıma açısından Anadolu’nun şampiyonluklarına dair şu da söylenebilir Trabzon’un 1975-76’daki ilk şampiyonluğunda 1. Milliyetçi Cehpe olarak anılan AP-MSP-MHP koalisyon hükümeti, Bursa’nın şampiyonluğunda ise AKP iktidarı vardı).

Yazarın Tüm Yazıları