Paylaş
Siz, şimdiki anın sanatçıları ya da izleyicileri olarak ister istemez “Güneşin altında söylenmemiş söz yoktur”un eşliğinde yürümek zorundasınızdır.
‘Post-modernizm’ denilen şey, biraz da bu refleksin kırılması yolundaki zorunluluktan ortaya çıkmıştır. Türleri, zamanları, dönemleri karıştırırsınız, biraz yeni bir bakış açısını, biraz zamanın soluğunu eklersiniz ve ortaya çıkan ürünü bu etiketle sunarsınız. Klasiği, önceki adımları aşmanın başka yolu yoktur ve tavrınız haklı gerekçeler içerir...
‘Modern toplumlar’ın en popüler gösteri sanatlarından biri spor ise ‘Klasik’ sanatlardan, öncelikle ‘spontane’ olma özelliğiyle ayrışır. Bir kere icra anındadır ve sanatçının o anki fiziksel, ruhsal, mental vasıflarıyla sonuca gidilir.
Evet, sahaya, salona, korta, piste, mindere vs. çıkmadan önce bir planınız, yönteminiz vardır ama asıl mesele teoriyi icra anında pratiğe dökmededir. Konuyu futbola getirmek istediğim için hemen ‘Güzel oyun’un kendi ritüellerinden örnekler vereyim; sonuç üç ihtimalden birine çıkacaktır ama bazı maçların kendine özgü havası, hikâyesi, tarihi o gün oluşur ve bitiş düdüğünün ardından, literatürdeki yerini alır...
EN DERİN TARİHİ AN
- GEÇEN Perşembe gecesi Olimpiyat Stadı’nda oynanan Beşiktaş-Liverpool maçı da bu türden özellikleriyle tarihe geçti sanırım. Kuşkusuz siyah beyazlı takımın tarihinde bu türden not düşülmüş, anıları itibariyle geleceğe kalmış mücadeleler var; mesela geçmiş Şampiyonlar Ligi maceralarında PS Germain’e karşısındaki 2-1’lik, Barcelona karşısındaki 3-0’lık galibiyetler ya da Londra’da Chelsea’yi 2-0’la geçmek gibi... Ama bütün bu randevular, grup maçları statüsü içindeydi ve ‘total’de takımı bir sonraki aşamaya taşıyamadığı için ‘işlev’siz göründüler.
DİREK ROL ÇALDI!
- SON Liverpool maçı ise karşılaşma öncesi iki takım arasında yakın geçmişten kalma bir hesap, Olimpiyat Stadı’nın İngiliz ekibinin tarihteki en ilginç zaferlerinden birine tanık etmesi, Demba Ba’nın geçen sezon ‘Anfield Road sakinleri’ni üzerek şampiyonluk yoluna taş koyması türünden kimi unsurlarla yeterince bezeliydi. Aslında Demba Ba’nın mücadelenin normal süresinin uzatma dakikalarında üst direkten dönen topu gol olsa her şey bambaşka bir yere evrilecek ve hikâye, Senegalli oyuncu üzerinden yazılacaktı. Ama iş penaltıları kalınca bu kez hikâyenin ana kahramanı az biraz atışı değerlendiremeyen Lovren ama çoklukla 10 yıl sonra Olimpiyat Stadı’nda bu kez penaltı atışlarının sevindiremediği bir Liverpool oldu.
MUCİDE KARŞI ALINAN ZAFERLER
- YAZININ girişine dönersek; takım sporlarının en güzel yanı senaryonun gerçek sahibinin bir o ana, o güne, o zamana ait olması ve asıl önemlisi, önceden yazılmış bir metnin olmaması galiba. Futbola üzerinden örnek verirsek; ana karakterlerin de bazen takım, bazen bir oyuncu, bazen bir tesadüf, bazen direkten önden bir top, bazen yanlış bir hakem kararı, bazen de tribünlerdeki seyircinin varlığı olduğu muhakkak.
Sonuç? Birçok etmen birleştiğinde Beşiktaş’ın, Liverpool’u bu sezonki Avrupa Ligi serüveninde kupa dışına ittiği maç, siyah beyazlıların tarihindeki en çok hikâye barındıran zaferlerinden biri olacak.
Futbol tarihimizin ‘resmi’ en büyük başarısının Galatasaray’ın 2000’deki UEFA Kupası Şampiyonluğu unvanı ve bu maçtaki rakibin de bir İngiliz olduğu, üstelik bu randevuda da galibiyetin penaltı atışlarıyla geldiği düşünülürse, yine karşımıza bambaşka hikâyelerin çıktığını görüyoruz. Bu iki zafer de ‘Futbolun mucidi’ İngilizlere karşı alınmış ama ilginçtir, Milli takımlar düzeyinde bu ülkeye karşı atılmış bir golümüz bile yok...
TARİH DIŞARISINI YAZACAK
- Öte yandan ‘Annemizin Ligi’nde Balıkesirpor karşısında alınan 2-2’lik beraberlik, gördüğüm kadarıyla spor basınının bir kısmı için Liverpool zaferini küçük düşürücü yorumlara yol açtı ama çok iyi biliyoruz ki tarih içerisini değil dışarısını yazacak... Evet, Süper Lig önümüzdeki yılın Avrupa macerası için önemlidir ama şimdiki anın tadını çıkarmak ve Edine sonrası yol haritasının bu sezonki mesafesini alabildiğine uzatmak daha da önemlidir...
Paylaş