Paylaş
5 üzerinden 4 yıldız
Toplumsal kimlikler üzerinden sürekli ‘öteki’leşmenin yaşandığı ve ideolojik yarılmanın her geçen günde daha da derinleştiği kaygan bir coğrafyanın sinemasının, bu tür sularda gezinmesinden daha doğal ne olabilir? Hatta sayısal açıdan yetersiz bile kaldığı iddia edilebilir. Tayfun Pirselimoğlu, son filmi ‘Ben O Değilim’de bir anlamda kayıp kimlikler peşine düşüyor ve seyircisini, ‘Öteki’ olmanın heyecanına kapılmış bir karakterle buluşturuyor. Bu noktada bir uyarı boynumuzun borcu: Kuşkusuz öykü boyunca karşımıza çıkan ‘kimlik’ ve ‘öteki’ kavramları içinden geçtiğimiz süreçteki anlamlarla buluşmuyor, daha genel ve evrensel bir derdin peşine düşüyor…
Kısaca öykü diyelim: Bir hastanenin yemekhanesinde çalışan Nihat, işyerinden çalışma arkadaşı Ayşe’nin kendisine özel bir ilgi gösterdiğini fark eder. Genç kadının kocası hapistedir. Adeta ikisi de yalnızlıklarına çare olarak birbirlerini uygun görmüş gibidirler. Bir gece Nihat, Ayşe’nin evine gider ve bu noktadan sonra hayatının akışı değişir…
‘YOLCU’YLA YAKIN AKRABA
‘Ben O Değilim’in yüzdüğü sular itibariyle yakın dönemde gösterime giren ‘Öteki’ (‘The Double’) ve ‘Düşman’ (‘Enemy’) filmleriyle akrabalıkları olduğu yazılıp çizildi. ‘Öteki’ daha çok bir ‘Alter ego’ hikâyesi, ‘Düşman’ı ise izlemedim, yorum yapamayacağım ama ‘Ben O Değilim’in asıl kan bağını elbetteki Antonioni’nin ‘Yolcu’su (‘The Passenger’) kuruyor. Çünkü iki film de rotasını bir kişinin sadece kimliğini değil kaderini de üstüne geçirmek bağlamında rotalarını çiziyorlar.
‘Ben O Değilim’de ana yükleri Nihat’ta Ercan Kesal, ‘Ayşe’de de Maryam Zaree üstleniyor. ‘Küf’te acılı bir babanın yalnızlığını, ‘Yozgat Blues’da da taşranın yalnızlığını ve hüznünü üzerinde taşıyor Kesal, bu kez İstanbul’un varoşlarından İzmir’e uzanan bir yalnızlığın ifadesini perdeye yansıtıyor. Elbetteki bu yalnızlık görsel bir çerçevenin asli unsuru değil, o suretin arkasında belki en çok Camus’ye yakın düşen ‘Varoluşsal’ ve ‘Yabancı’sal bir yalnızlık, keder ve üzerine geçirdiği kimliğin kaderini tayin etmeme hali var… Ayşe’de karşımıza gelen Maryam Zaree ise adeta gözleriyle oynuyor. İran kökenli oyuncu neredeyse bütün film boyunca gönül tellerinizi titretecek bir performans ortaya koyuyor. Rıza Akın ise her zamanki gibi ‘inceci’
İŞÇİSİN SEN İŞÇİ KAL!
Sonuç olarak ‘Ben O Değilim’ sinemamızın bu yılki yüz aklarından... Son olarak bu ayki ‘Altyazı’ dergisindeki söyleşi vesilesiyle haberdar olduğum bir meselenin altını çizeyim… Meğerse Tayfun Pirselimoğlu sinemasına yönelik, filmlerindeki işçi sınıfına mensup ya da işsiz karakterlerde görülen varoluşsal sıkıntılara dair bir eleştiri varmış. Çünkü bu türden dertleri genellikle burjuvalar yaşarmış. Haydi, işçi sınıfı konusunda haklı olsunlar diyelim, köle gibi çalışırlarken ne vakit durup düşünecek ve varoluşsal sıkıntılar yaşayacaklar... Peki bir işsize ne diyecekler? Onca boş vakit içinde birtakım sorgulamalara girmeyecekler mi? Latife yapıyorum elbet ama gerçekten de akıllara seza bir yaklaşımmış. Sanırım bu eleştirilere soyunanların sinemadan çok hayatla kendi aralarında bir problem var…
Paylaş