Beşiktaş’ın Hatay’la Kasımpaşa maçları arasındaki fark, forma adaletinin unutulmasıydı. Alanya önünde ikinci devrede çok iyi oynayan Demir Ege sonra neden unutuldu? Ghezzal, Kasımpaşa maçında nasıl yarım saat süre alabildi? Hatay’da 8 numara rolünü iyi oynayan Amir, Kasımpaşa maçında neden 6 numaraya döndü? Dün Beşiktaş performans odaklı bir 11’le başlayınca, Demir Ege’yle, Rashica-Semih’le hak edilmiş bir galibiyetle döndü Rize’den. Daha önce Semih’te star ışığı olduğunu dile getirmiştim. Her hafta üzerine koyuyor. Hücum bölgesinde fazla alternatifimiz olmayan bir dönemdeki bu çıkışı umarım onu Euro 2024’e kadar taşır.
FERNANDO SANTOS BiR TURNUVA HOCASI
Peki bu koşullarda Beşiktaş’ın Fernando Santos tercihi doğru mu? Santos bir turnuva hocası. Yunanistan’la 49 maçın 29’unu 0-0, 1-0 ve 1-1’lik sonuçlarla bitiriyor. Yunanistan için makul bir model tabii bu. Portekiz de yüksek egolu takımını disipline etmek için Santos’a başvuruyor. Onlarla da ilk yaptığı iş pragmatik bir anlayış tesis etmek. Yıldızlarla dolu Portekiz’le de ilk 15 müsabakasının 9’u 1-0 bitiyor.
HEP EMNiYETLi OYUN OYNATTI
EURO 2016’yı kazandılar ama 2018, 2020 ve 2022’de Bruno Fernandesler, Ronaldolar, Leaolar, Bernardolar, Cancelolar’la dolu kadrolarla oynanan oyun hep emniyetli. Portekiz’in başındaki son 4-5 yılında tutucu oyunuyla, (William gibi) bazı aynı futbolcularda ısrarıyla, Cancelo gibilerden iyi faydalanmamasıyla eleştiriliyor.
PRAGMATiK ANLAYIŞLA ŞAMPiYONLUK ZOR
Polonya’nın da Santos tercihinin sebebi aynı. Yüksek egoları yönetmek. Ancak sadece 5 resmi maç kalabiliyor orada. Moldova ve Arnavutluk’a yenilip, Faroe’yi 75’te bir penaltıyla geçebilince gönderiliyor. Elbette Santos’un 35 yıllık teknik adamlık deneyimine, madalyalarına, bilgeliğine saygımız var. Ancak Süper Lig’de 21’inci yüzyılda bir büyük takımda bu pragmatik anlayışın şampiyon olduğunu ben pek hatırlamıyorum. Yarım sezonda belki lig üçüncülüğü ve Türkiye Kupası hedeflenebilir. Ama 2024-25’te zirveye oynamak istiyorsanız, bunun Santos’un pragmatizmiyle olması kolay değil. Dilerim yanılırım, umarım anlayışını değiştirerek mahcup eder beni.
Dün Seyrantepe’deki müsabakaya uzaktan bakıp sahada yeşil beyaz formalıları, kenarda Hakan Keleş’i ve geçiş stratejisini görseniz, Giresunspor-Galatasaray maçını izlediğinizi zannedebilirdiniz. Hakan Keleş aynen Giresun’daki gibi birinci bölgede olağanüstü sıkı ve doğru kapanan, sağ bekte Uğurcan, ön liberoda Oğulcan tercihleriyle defansif önlemleri maksimize eden bir anlayış benimsedi. Galatasaray’ın da bu maça 7 ciddi eksikle, Torreira’sız-İcardi’siz, kulübede de gençler haricinde sadece Tete’yle çıkması, Okan Buruk’un elini oldukça daralttı.
SORUMLULUK SIRASI ONLARDA
Bu tarz maçlarda olağan şüpheliler sahada olmayınca sürpriz kahramanların sırasıdır sorumluluk almak için. O dakikaya kadar etkili 3 şutla kaleci Deniz’i sıkça yoklayan Kerem Demirbay asisti yaptı, İcardi’nin yokluğunda İcardi golü sezonun yıldızlarından Abdülkerim’den geldi. Galatasaray’ın bu denli eksik olduğu bir günde aldığı bu farklı galibiyette Abdülkerim ve Kerem Demirbay’ın hücum katkılarıyla, Kaan Ayhan’ın sağ bekten yaptığı bindirmelerin altını çizmek gerek.
ULUSAL TAKIMIMIZ iÇiN iYi HABER
Dün Olimpiyat Stadı’nda oynanan İstanbulspor-Fenerbahçe maçınaysa damgayı Cengiz vurdu elbette. Cengiz’in bu etkili oyunu, Euro 2024 öncesi ulusal takımımız için de iyi haber elbette. Ancak dünden taşan bir başka başlığın da Hakan Yakın olduğunu düşünüyorum ben. İstanbulspor zaten o takım elbiseli sporsevmez yeşil zemine girip takımı sahadan çektiğinde düştü belki de. Hakan Yakın da ben bu satırları yazarken gitmiş olabilir. Ancak Yakın’ın İstanbulspor’a oynattığı olumlu futbolu gözden kaçırmamak lazım.
KISITLI iMKANLARLA POZiTiF FUTBOL
Ligin en zayıf kadrosuna sergilettiği pozitif oyun, önde baskı, beklerin (özellikle Duhaney’nin) hücum katkısı saygıdeğer. İstanbulspor, Yakın öncesi rakip ceza sahasında maç başına 12 kez topla buluşurken, Hakan Hoca döneminde bu sayı 18,5 olmuş. Bir kıyas yapmak gerekirse, lig üçüncüsü Trabzonspor’un bu yıl ceza alanında topla buluşma ortalaması 18... Bu sezon kısıtlı imkanlarla pozitif futbol oynatan İlhan Palut ve Recep Uçar’ın yanına Hakan Yakın’ı da yazacaktır ligi dikkatle takip edenler.
Beşiktaş bir dönüşüm sezonunda. Siyah beyazlıların şu anda göreve getireceği teknik adamın, sadece saha içi kararlarıyla değil, kadro revizyonunda da kulübe yardımcı olması gerekecek. Van Bronckhorst belki bir taktik deha kabul edilmiyor ama spor dünyasında saygı gören, Begiristain-Guardiola-Wenger dahil olmak üzere futbolun kanaat önderleriyle iyi ilişkileri olan bir isim.
HOLLANDA MiLLi TAKIMI’NA ADAY
Hollanda medyası, efsane sol kanat oyuncusu ve ekibini, Koeman sonrası milli takım görevi için adaylar arasında sayıyor. Feyenoord’u 18 yıl sonra şampiyon yaparken Kuyt-Berghuis-Elia gibi isimlerle iyi ilişkiler kurduğunu ve onlardan iyi verim aldığını söylüyorlar. Rangers’la da Avrupa Ligi finaline giderken Dortmund ve Leipzig gibi kendilerinden daha güçlü rakipleri eliyorlar. Genel kanı, Van Bronckhorst’un İskoçya’daki başarısız ikinci sezonunda yardımcısı Van Gastel’in eksikliğini hissettiği yönünde. Şimdi Van Gastel’li, Makaay’lı ve bence Serdar Topraktepe’nin de içinde olduğu daha güçlü bir teknik ekip kurabilir Beşiktaş. Ve önündeki iki transfer döneminde Afrikalı değil, Avrupalı sayısını artırabilir kadroda. Şüphesiz ki bir yandan da bereketli özkaynaklarından faydalanarak.
Dünkü Beşiktaş-Kasımpaşa maçının bence en flaş başlığı, pırıl pırıl dört gencin, 2004’lü sol bek Emrecan, 2005’li forvet Semih ve 2006’lı stoperler Yasin’le Taylan’ın ilk 11’de başlamalarıydı. Yaşları toplamı Mert Günok kadar olan Kasımpaşa stoper ikilisi Yasin-Taylan’a gönülden tebrikler.
SEMiH’TE STAR IŞIĞI VAR
Semih Kılıçsoy’u ilk izlediğimde de değinmiştim, bu çocukta star ışığı var. Dün sol açık başladı, sağa geçti gol attı, 60’tan sonra Topraktepe 4-4-2’ye dönünde ikinci santrfor rolünde oynadı. Türk futboluna uzun yıllar hizmet edecek çok umut veren bir genç sporcu Semih. Beşiktaş’ta dünün tek pozitif detayıydı Semih’in performansı. Beşiktaş’ta Semih dışında altı çizilebilecek bir başka detay da geçen hafta Hatay önünde 8 numara rolünde çok etkili olan Amir’in dün ön libero pozisyonuna dönünce sönmesi. Amir’in rakip kaleye daha yakın oynaması gerektiği ortada bence.
35 yıllık futbol izleyicisiyim, bunun yarısını da spor yazarı/yorumcusu olarak geçirdim. Futbolda hiç bu kadar tuhaf bir dönemden geçtiğimizi hatırlamıyorum. Çok garip bir ay yaşıyoruz. Önce bir sporsevmez sahaya dalıp, Türkiye’nin 1 numaralı hakemini yumrukladı. Ve daha önce defalarca olduğu gibi bu saldırgan da yine 10-15 gün içinde salıverildi, dışarıda kahramanlar gibi karşılandı. Ardından bir başka sporsevmez yeşil zemine dalıp bir takımı zorla sahadan çekti. Sporcuların yalvarmalarına, diz çökmelerine rağmen. Sonrasında “Bir daha olsa, bir daha yaparım” ayıbı da takip etti bu sevimsizliği.
BiR TURNUSOL GECESi YAŞANDI SUUDi ARABiSTAN’DA
Ancak dün gece Riyad’da olanlar bambaşka. Bir turnusol gecesi yaşandı Suudi Arabistan’da. Oradaki gelişmeleri takip eden muhabirlerin bildirdiğine göre yerel yetkililer, “Yurtta sulh, cihanda sulh” pankartından politik mesaj içerdiği iddiasıyla rahatsız olmuşlar.
“Barış” sözcüğünden rahatsız olunmuş yani! Bunun süregelen savaşlarla ilgili taraflı bir mesaj olduğunu iddia etmişler.
Oysa UEFA, yani Avrupa futbolunun patronu, iki sezondur “mir (barış)” Rusça pankartı ile başlatıyor tüm uluslararası maçları. Demek ki Rusya-Ukrayna savaşı konusunda farklı farklı duruşları olan 55 Avrupa ülkesi de aynı “barış” mesajında birleşmiş. Barış, birleştirici bir mesajdır zira. Ayrıştırıcı değil.
ATATÜRK, PAZARLIK MALZEMESi YAPILAMAZ
Atatürk, pazarlık malzemesi yapılamaz. Atatürk sadece bizim atamız değil, insanlık tarihinin yetiştirdiği en büyük vizyonerlerden, kanaat önderlerinden biridir.
“Benim sözlerim bir gün bilimle çelişirse, bilimi seçin” diyen, Avrupalı büyük devletlerden 20-30 yıl önce kadınlara seçme-seçilme hakkı tanıyan bir vizyonerin tüm cihana yaptığı sulh çağrısı engellenmez, olsa olsa baş tacı edilir.
Televizyonu açıyorsunuz, bir filmin karşısına oturuyorsunuz. Filmi ödüllü bir yönetmen çekmiş, Oscar’lı aktörler var içinde. Filmin süresi 97 dakika. Mısırınızı patlatıp heyecanla yerleşiyorsunuz koltuğunuza. Sonuç olağanüstü bir hayal kırıklığı: Söz konusu 97 dakikanın sadece 43 dakika 8 saniyesinde filmi izleyebiliyorsunuz. Kalanı türlü kesintilere maruz kalıyor. Film tam 131 kez duruyor. Reklam, tanıtım, promo giriyor araya. Sahi siz izler misiniz böyle bir filmi? Ben izlemem.
MAÇ BRÜT 97 DAKiKA SÜRDÜ
Pazar gecesi böyle bir filme maruz kaldık hep beraber. Maç brüt 97 dakika sürdü. Top 43 dakika oyunda, 54 dakika oyun haricinde kaldı. 97 dakika içinde 45 faul, 55 taç, 21 aut atışı, 8 korner ve 2 ofsayt bayrağıyla maç tam 131 kez durdu. Bu da oyunun ortalama 44 saniyede bir durduğu anlamına geliyor. 97 dakika içinde Muslera’nın kalesine tek bir isabetli şut atılmadı. Livakovic’e de Ziyech’ten geri pastan hallice bir şut geldi hepi topu. Peki global yayın organlarınca dünyanın en büyük 10 rekabetinden biri kabul edilen bu derbinin itiş-kakıştan başka bir şey üretmemesinin nedeni ne? Nasıl geldik bu noktaya?
1- KAYGILAR HAYALLERi BOĞDU
Dün de değindim, kaygılar hayalleri boğdu derbide. Ancak bu kaygılar, futbolcuların üzerindeki baskıyla ilgili değil bence. 6 ay önce Şampiyonlar Ligi finali oynayan Dzeko, iki kere Serie A gol kralı olmuş İcardi, Avrupa Ligi finalistleri Torreira-Tadic, Hollanda şampiyonu Szymanski, Dünya Kupası üçüncüsü Mertens, yarı finalisti Ziyech gibi futbolcuların İstanbul derbisi baskısından dizlerinin titremesi gibi bir teori benim aklıma yatmıyor. Kaygı futbolculardan çok teknik adamların üzerindeydi bence.
2- iKi ÇETE LiDERiNiN OYNAMAMASI
İki teknik adamın bu kısır futbolla ilgili tek makul bahanesi, iki takımın da belki en önemli oyuncularının, Fred ve Davinson’un oynamamaları olabilir. Ben bu iki oyuncuyu, iki takımın ‘tamamlanamayan atakların sonucunda topu geri kazanma çetesi lideri’ olarak tanımlıyorum. Davinson, Abdülkerim ve Torreira’yla yapıyor bu işi. Fred de Becao-Djiku ile. Dün bu iki lider sahada olmayınca, iki takımın da pres ve geri kazanma kabiliyetleri çok aksaklığa uğradı.
FUTBOLUMUZUN iNŞAATÇI NAKLiYECi SORUNU
Dün Kadıköy’de ilk 45 dakika tamamlanıp uzatma süresi gösterildiğinde, elektronik tabelada “+45” yazmasını bekledim bir an! Çünkü koskoca 45 dakikada neredeyse hiçbir şey oynanmadı. Feridun Düzağaç ustanın sözcükleriyle, kaygıların hayalleri boğduğu bir devre izledik dün. İlk devrede toplam 4 şut atıldı. İkisi Kerem Demirbay, biri Mertens, biri de Crespo’dan, hepsi ceza alanı dışından, hepsi auta... İki takım toplam 20 faul yaptılar, top sadece 22 dakika oyunda kaldı. Organize hücum yok, aksiyon yok. Sanki Ülker Stadı’nda %21 oksijen-%78 azot değil de, %100 karbondioksit varmış, kimse nefes alamıyormuş gibi bir ilk devreydi.
ŞUTLARDA KEREM DEMiRBAY DETAYI
İki takım soyunma odalarına gittiğinde nispeten olumlu veriler Galatasaray’ı, olumsuzlar Fenerbahçe’yi gösteriyordu. Zira topa Galatasaray daha fazla sahipti, cılız da olsa etkin anlar, özellikle Barış’ın bindirmeleriyle sarı kırmızılılar tarafından üretildi. Barış soldan bir bindirmesinde Samuel’e sarı kart aldırdı. Bir bindirmesinde de yine Samuel’i geçip etkili bir orta yaptı ceza alanına. İsmail Kartal belli ki o kanatta bir değişiklik yapması gerektiğini hissetti. İkinci yarıya çıkarken Cengiz’i oyundan aldı, İsmail’i merkeze, İrfan’ı sağ açığa kaydırdı. Bu rötuş ikinci devrede Fenerbahçe’yi en azından bir tık oyuna ortak etti, sarı lacivertlilerin 61’de Szymanski’yle yakaladığı en net pozisyonun içinde de İsmail vardı zaten.
Galatasaray’daysa günün dikkat çekici detayı, Kerem Demirbay’ın aynen Karagümrük önünde olduğu gibi sarı kırmızıların en fazla şut deneyen oyuncusu olması.
iKiNCi DEVRE BiRAZ DAHA iYiYDi
İkinci devre, ilk yarıdan bir kademe daha fazla futbol oynansa da, büyük resimde “dağın fare doğurması” gerçeğinden uzaklaşamadık. Bu haftaya toplamda 32 maçın 28’ini kazanarak gelen, 65 yılın Süper Lig rekoru total 86 puanı toplayan iki ekibe yakışmayan, eğlencesi eksik bir 90 dakikaydı her haliyle.
Umarım Suudi Arabistanlı yetkililer de dünkü berbat maçı izleyip Süper Kupa için teklif ettikleri paradan vazgeçerler de, en azından cumhuriyetin yüzüncü yılında Atatürk Olimpiyat’ta oynanır o simge müsabaka
65 yıllık Süper Lig tarihinde, Fenerbahçe ve Galatasaray’ın her ikisinin birden bu derbiye maç başına 2,69 gibi fantastik bir puan ortalamasıyla gelmişlikleri yok. Yine 65 yıllık Süper Lig tarihinde iki takımın ilk 32 maçta toplam sadece 10 puan kaybettiği bir başka sezon yok. İlk 16 haftalar itibariyle lig tarihinin en dominant ikilisi bu Fenerbahçe ve bu Galatasaray... Yarın akşam hep birlikte tanıklık edeceğimiz bu tarihi derbinin FÜTZ (fırsatlar, üstünlükler, tehditler ve zayıflıklar) analizini yapmaya çalıştım.
ÜSTÜNLÜKLER
FENERBAHÇE: 3-4 pasla gole gitme alışkanlığı
Fenerbahçe’nin bu sezon attığı gollerin önemli bir ekseriyeti 3-4 pas sonucu gelen geçişler. Sarı lacivertliler elbette çoğunlukla dominant oynadılar, topa sahip oldular, ancak sayıların önemli bir kısmını rakiplerinin hücuma çıkarken kaptırdığı toplardan buldular. Fenerbahçe topu kaybettiği yerde kalabalık olabilen bir takım. Tabii ki bu noktada Fred’li ve Fred’siz senaryoyu da ayırmak lazım. Fred’siz günlerde bu özelliği zayıflamış göründü sarı lacivertlilerin.
GALATASARAY: Geri kazanma ustalığı
Galatasaray’ın bu sezon bence ligde ve Avrupa’daki hikayesinde en önemli üstünlüğü, hücumda top kaybettiğinde geri kazanma konusundaki ustalık. Savunma ikilisi Davinson-Abdülkerim’in ortalama pozisyonunun çok önde olması. Kaybedilen ya da sahipsiz toplara sadece Torreira’nın değil, Davinson ve Abdülkerim’in de önde verdikleri reaksiyon. Onlar geri kazandıkça, Galatasaray da atak sürekliliği sağlıyor haliyle. Bu sezon belki İcardi’yi haklı olarak çok ön plana çıkardık, ama Davinson-Abdülkerim ve Torreira üçlüsü de sarı kırmızılıların tarihindeki en başarılı üçlülerden biri.
ZAYIFLIKLAR
FENERBAHÇE: Prese yanıt kabiliyeti
Birkaç sporsevmezi, gözü dönmüş fanatiği, ticari çıkarlarını sporcuların hakkından üstün gören kalpsizi futboldan temizleyemediğimiz için oyunu konuşamadığımız acayip günlerdeyiz. Dün Süper Lig’in iki devi, zirvenin iki ana yarışçısı sahaya çıktılar. Güzel müsabakalar oynandı Kayseri ve Seyrantepe’de. Ancak sevgili dostum Cüneyt Özdemir dünkü programında güzel özetlemiş durumumuzu: “Eğlencesini yitirdi bu ülke. Son kurban futbolun ruhuna el fatiha”
DERBiNiN PROVASI GiBiYDi
Önce saat 17’de kıran kırana bir maç oynandı Kayseri’de. Fenerbahçe kadrosunda birkaç kritik değişiklik söz konusuydu. Savunma göbeğinde Djiku’nun yeni partneri Serdar Aziz’di. Ki bir tür derbi provası sayılabilir bu. Müsabaka ritmi eksik olan Serdar Aziz’in İsmail’le birlikte 45’te yaptıkları hata, gole mâl oldu. Cardoso’nun golü öncesinde de Serdar’ın maç eksiği hissedildi yine.
DZEKO, BATSHUAYi ÇOK FARKLI
F.Bahçe kadrosundaki bir diğer önemli farklılık da en uçtaydı, Dzeko’nun rolünde Batshuayi’yi izledik dün. Belçikalı santrfor 3 golle kendi adına unutulmaz bir güne imza attı ama tabii Dzeko daha farklı bir futbolcu. Fenerbahçe’nin sadece 9 numarası değil, aynı zamanda orta sahasının, oyun kurulumunun da bir parçası. Fenerbahçe, son iki müsabakada, Dzeko da sahadayken Beşiktaş’ı ve Spartak Trnava’yı sürklase etmişti.
EN BÜYÜK EKSiKLiK FRED
Sarı-lacivertliler, Beşiktaş ve Trnava’yı büyük oyun farkıyla yendiler, oyuncu farkıyla değil. Ancak dün Kayseri’ye karşı kurdukları üstünlük, oyuncu farkıydı daha çok. Özellikle Fred’in zekası ve Cengiz’in keskinliğiyle kazandı dün Kayseri’de. Fred bence Süper Lig’in üzerinde kalitede bir adam ve onun derbide yokluğu şüphesiz ki büyük bir eksiklik sarı-lacivertliler için. Galatasaray için Torreira neyse, Fenerbahçe için de Fred o anlama geliyor artık.
EKSTRA DEMiRBAY’DAN