Uğur Meleke

Antrenörler ve kalecilerin kupası

8 Temmuz 2018
Martinez, De Bruyne ile “sahte dokuz” sürprizi yaptı. Southgate, İsveç’in önde baskısını uzun vurarak kırdı. Lloris, Courtois ve Pickford, maçların kaderini eldivenleriyle değiştirdiler.

DÜNYA Kupası’nda çeyrek finallerle birlikte iki ana unsur ön plana çıktı: Menajerlerin taktik hamleleri ve kaleciler... Fransa-Uruguay maçında duran top düellosu şeklinde bir ilk yarı oynandı. Peş peşe iki aynı kafa vuruşundan biri gol oldu, birini Lloris adeta uzayarak kurtardı ve fişi çekti. Kritik kaleci katkıları Courtois-Neymar ve Pickford-Claesson pozisyonlarında da sürdü. Özellikle Brezilya-Belçika eşleşmesinde kaleci farkı bariz biçimde çıktı ortaya. Alisson’un büyük maçlarda sıradanlaştığını Roma-Liverpool eşleşmesinde de görmüştük halbuki...  

Tabii Dünya Kupası’nda çeyrek final oynuyorsanız, taktik mükemmelliğe de ihtiyacınız var. İsveç, ikinci turda İsviçre’ye karşı önde baskı yaparak başlamış; kazandıkları toplarla rakiplerine ciddi zorluk çıkarmıştı. Turu da öyle geçtiler zaten. Ama Southgate o maçı iyi analiz etmiş, İsveç’in öne baskı için geleceğini öngörmüş ve alışılmışın dışında defalarca uzun vurdular Kane’e. Ve baskıyı aştılar böylece. Oysa rakip menajer Janne Andersson, İngilizler’in turnuva başından beri duran toplarda kullandığı “sevgi treni” metoduna çare bulamadı. İsveçliler ilk günden beri duran toplarda alan savunması yapıyorlar ve İngiltere’nin tren zaferini engelleyemediler.

Messi gözyaşlarıyla veda etti, Ronaldo elendi, Neymar yok, Salah zaten hiç başlayamadı. Süper yıldızların tesir edemediği bu Dünya Kupası’nda kalan dört maçta da sanırım ön plana daha çok menajerler ve kaleciler çıkacak gibi.

 

4 BÜYÜKLER TAKAS DÜŞÜNEBİLİR Mİ?

1998’de Ganz Inter’den Milan’a, Frezzolini Milan’dan Inter’e geçti. 2001’de Guly Inter’in, Pirlo, Brocchi ve Domoro Milan’ın yolunu tuttular. 2002’de Helveg, Ümit ve Coco Milan’dan Inter’e, Seedorf ve Simic Inter’den Milan’a transfer oldular. Aynı kentin düşman kardeşleri, yıllarca sürdürdüler bu takas alışkanlığını.

Transfer zor iş. Bir takımda tutmayan bir oyuncu, başka takımda parlayabiliyor. Özellikle büyük takımlar, hem oyuncu almakta, hem de elden çıkarmakta fena halde zorlanıyorlar. Inter’le Milan’ın yıllarca başvurduğu bu takas formülü, acaba İstanbul’un 3 büyüklerinin de kurtuluşu olabilir mi? Okurumuz Emre Doğan, kendi takımlarında verimsiz gözüken Isla, Ozan, Tolgay, Veli, Tolga Ciğerci, Ahmet gibi isimleri işaret etmiş mesela.

Dünya Kupası bitiyor. Transferler güçleşiyor. 4 büyükler hem

Yazının Devamını Oku

2030’ların futbolunu mu izledik?

7 Temmuz 2018
Gelecekten gelen bir maç oynandı adeta. Sanki deneysel bir 90 dakikaydı, oyun oynanmadı, karşılıklı serbest vuruşlar kullanıldı ve bir gol olduğunda iş bitmişti!

YILLAR geçiyor, teknoloji gelişiyor, iletişim kanalları çeşitleniyor. Bu da futbolda taktik bilgiyi herkes için daha ulaşılabilir kılıyor. Artık Malezya dördüncü kümesinde bir takım çalıştıran antrenör de, internetten ihtiyacı olan dokümantasyona ulaşabilir durumda. Kaynak bağlamında, Premier Lig’in şöhretli menajerleriyle arasındaki fark azaldı aslında.

Durum böyle olunca futbolda özellikle yerleşim, alan parselasyonu, taktik duruş artık her takımın kolay halledebildiği meseleler. Hemen hemen bütün takımlar sahaya mükemmel yerleşiyorlar, alanı çok iyi paylaşıyorlar, boşluk bırakmıyorlar. İki takım da taktiksel olarak mükemmel olunca da farkı ancak özel yetenek veya bir duran top belirliyor.

Dün 17’de Uruguay-Fransa eşleşmesini izlerken bu sorular düştü aklıma: Futbolda taktik mükemmellik bu olsa gerek. İki takım da şemalarına olağanüstü sadık. Hata yok, boşluk yok, dalgınlık yok. Özel bir yetenek de fark yaratmazsa, maç bir duran top kapışmasına dönüyor. Duran topta golü bulan da kilitliyor oyunu.
2030’larda taktik mükemmellik yaygınlaştığında futbol sıkça böyle bir şeye mi dönüşecek acaba? Özel yeteneklerin de şımarma hızına bakılırsa, futbolu böyle bir tehlike bekliyor olabilir diye endişe ediyor insan ister istemez.

BEŞİKTAŞ VİDA’YI SATMALI MI?

Futbolda partnerine en bağımlı pozisyondur stoper... O yüzden takım değiştiren stoperlerin performanslarında dramatik oynamalar olur; o düzeyde dramatik farkları başka pozisyon oyuncularında görmeyiz.

Vida, Beşiktaş’ta inişli-çıkışlı bir grafik çizdi; hatta daha çok inişliydi grafiği! Ama kupa performansı etkileyici. Bunun sebebi bence Lovren... Birbirini tamamlayan bir ikili bu; Lovren kurucu, yönetici ve süpürücü. Vida öne çıkıyor, ilk topa hamle yapıyor, hata kredisi var. Vida, Danimarka önünde 18 top kesmiş, turnuvanın açık ara lideri. Maçı izledik, kesemedikleri de oldu; ama kademede Lovren vardı. Rhodolfo-Marcelo da benzer bir ikiliydi, Rhodolfo duran-yöneten, Marcelo öne cesurca giden rolündeydiler.Vida 29 yaşında. Bence zirvesi bu değil, daha iyi günleri olacak. Fenerbahçe Kjaer’i satarak nasıl hata ettiyse, Beşiktaş da Vida’yı şimdi satarsa hata edecek. Pepe ile sürekli oynarlarsa o sihri yakalayabileceklerini düşünüyorum. Pepe de dönüşebilir, Vida da.

GÜNÜN SÜRPRİZ ADAYI

Yazının Devamını Oku

Video istatistik hakemi de gerekecek

6 Temmuz 2018
İsveçli Berg, İsviçre maçında tam 7 faul yaptı ve kart görmedi. Kolombiyalılar Kane’i 9 kez faulle durdurdular. Korkarım ki gelecekte video odasına bir de istatistik tutan hakem gerekecek!

BU benim bilinçli olarak izlediğim 9’uncu Dünya Kupası. Tüm zamanların en güzel ve en tartışmalı golüne bir arada sahne olan 1986’yı saymazsak; benim takip edebildiklerim içinde belki de en iyi turnuva bu.

İki ‘Pele adayı’ var; biri Bolt’u zorluyor, biri kahraman/anti-kahraman sınırında dolaşıyor. Eleme turlarına geçilince rekabet ve drama dozu arttı, bugünden itibaren tarihi çeyrek finaller de bizi bekliyor.

Ancak bu turnuvada beni fena halde rahatsız eden bir detay var; ki aynı detay, Süper Lig’in de başına bela: Sistematik fauller...

Grup maçlarında da sistematik faulcü takımlar vardı ama derin güç farkları nedeniyle bunu tolere edebiliyorduk. İkinci turla birlikte sahnede daha kaliteli takımlar ve daha fazla futbol kalacaktı ne de olsa. Ama şampiyonluk adayı Fransa bile Arjantin’e karşı tam 21 faul yapınca, iş biraz can sıkıcı olmaya başladı.

Yazının Devamını Oku

Rusya bir diziliş devrimi doğurabilir

5 Temmuz 2018
Çeyrek finaldeki sekiz takımdan ikisi sürekli, biri de zaman zaman üçlü savunma oynadı. Kupanınin golcü takımları da bu üçü. Ayrıca son sekizli arasında duran toptan gol yemeyen de yok.

Rusya’2018, üçlü savunma oynayanların kupası olmaya doğru gidiyor. İngilizler top dururken, Belçika sete yerleştiğinde tehlikeli. Ruslar’sa duran topları bir türlü savunamıyorlar.

Çeyrek finale 6 Avrupalı, 2 Güney Amerikalı kaldı. Hatta algoritma gereği finalde bir Avrupalı’nın yeri garanti. Güney Amerikalılar’ı genelde yetenekle tanımlarız ama enteresandır, şu anda kupanın en az gol yiyen iki ekibi Brezilya ve Uruguay (1’er gol). 

Çeyrek finale kalan 8 takımdan ikisi sürekli, biri de zaman zaman 3’lü savunma oynadılar: Belçika, İngiltere ve Rusya... Şu anda kupanın en golcü üç takımı da bunlar: Belçika (12), İngiltere (9) ve Rusya (9)... Elbette üç takımın üçlü savunmalarını aynı potada eritemeyiz ve golcülüklerini diziliş ezberine sıkıştıramayız. Zira Rusya (üçlü savunma tercih ettiğinde) bekleri daha defansifti, daha ziyade bir 5-3-1-1’di onların görüntüsü. Belçika ve İngiltere ise ofansif kenar oyuncularıyla Rusya’ya göre daha fazla risk alan taraftılar.

Aslında çeyrek finalist takımlar, hücum biçimleriyle de birbirlerinden ayrışıyorlar: İngiltere kaydettiği 9 golün 7’sini duran toplardan bulurken; Brezilya 7 golde sadece 1 kornerden faydalandı. Instat verilerine göre kalan 8’li içinde; yerleşik hücumda en fazla gol atan ekip Belçika (7 gol). Kontra ataklardan en fazla sonuç alan da Belçika ve Hırvatistan (3’er gol). Rusya sağ kanat (4), Brezilya sol kanat (3) lideri.

Çeyrek finalist sekizlinin yediği gollere baktığımızda ise en enteresan veri Rusya’da: Duran toplardan kalelerinde tam 5 gol görmüş Ruslar... Uruguay’ın da kornerden gol yemesiyle, sekizli içinde duran toptan gol yemeyen kalmadı. 

İNGİLTERE HAKSIZLIĞA UĞRUYOR

Yazının Devamını Oku

Zlatan, Laudrup'u Los Angeles'a çağırsın!

4 Temmuz 2018
Bu Dünya Kupası’nın en klas hareketlerinden biriydi, İsveç Federasyonu’nun kibirli Zlatan’ı Rusya’ya getirmemesi. Ve ben bu hikâyeyi, Laudrup’un 1992 fiyaskosuna fena halde benzetiyorum

Yaşı tutanlar hatırlayacaklardır, Yugoslavya’nın yaşadığı iç savaş nedeniyle Danimarka sürpriz bir biçimde Euro 1992 bileti almış ama tatildeki bazı futbolcularını turnuvaya götürmeye ikna edememişti. O sıralar yeryüzünün en iyi futbolcuları arasında gösterilen Michael Laudrup da, koç Nielsen’le yaşadığı taktik anlaşmazlığı bahane ederek, komşu İsveç’teki turnuvaya katılmamıştı.

O Danimarka, Euro 1992’de bir peri masalına imza atarak kupaya uzanmış, turnuvaya gelmeye tenezzül etmeyen Michael’sa maçları plajda televizyondan izlemek zorunda kalmıştı. Yıllar sonra yerel bir gazeteye verdiği röportajda pişmanlığını dile getirmişti Michael... Ama iş işten geçmişti. Şampiyonlar, kardeşi Brian ve genç arkadaşlarıydı.

İsveç de Rusya 2018 öncesi turnuvaya katılması beklenenlerden biri değildi aslında... Devler Fransa ve Hollanda ile aynı gruptalardı ve sürpriz bir biçimde Hollanda’yı saf dışı ederek play-off bileti almışlardı. Turnuvaya katılabilmek için önlerinde bu kez İtalya engeli vardı; onları da tek golle aştılar. Bu aşamayı Zlatan’sız geçmişlerdi; kibirli yıldızın bütün alaycı çağrılarına rağmen İsveç Federasyonu geri adım atmadı ve elemeleri oynayan futbolcularıyla finallere geldi. Bu yıldızsız, çalışkan ekip, dün itibariyle çeyrek final bileti almış durumda.

Zlatan’a önerim şu: Michael Laudrup’u LA’deki evine davet etsin ve İsveç’in bundan sonraki maçlarını birlikte izlesinler. Bence birbirlerine anlatacak çok benzer öyküleri var ikilinin...

Yazının Devamını Oku

Üzerine takım kurulmayan adam

3 Temmuz 2018
Dün Brezilya, Neymar’la kazandıysa bunun sebebi, Neymar’sız da kazanabilecek olmaları. Tite, Arjantin ve Portekiz’in aksine “Neymar’ın takımı”nı değil, “takımın Neymar’ı”nı yaratmayı tercih etti.

PORTEKİZ, Uruguay karşısında 85’inci dakikaya 2-1 mağlup girmişti. Son Avrupa şampiyonunun Dünya Kupası’na vedasına 5 dakika kalmıştı. Ve Fernando Santos, henüz son değişiklik hakkını kullanmamıştı. Çünkü bilmiyordu ne yapacağını. Aylardır tek plan, Ronaldo’nun sihir yapmasıydı. Ronaldo şapkadan tavşan çıkarmadığında, bir B planına sahip değildi... Sonra oyuna Manuel Fernandes girdi. Topu aldığı her noktadan şut attı. Dağlara taşlara... Portekizliler’in şaşkınlık, Ronaldo’nun nefret dolu bakışlarını çekti üzerine. Maç bitti sonra da...

Turnuvanın belki de en geniş hücum opsiyonlarına sahip Arjantin de, Rusya’ya kupayı kazanmaya değil, Messi’yi memnun etmeye gelmişti! İtalya gol kralı Icardi kadroda yoktu, Juventus’un 160 milyona satmadığı Dybala değersizdi. Premier Lig’in 21 gollü şampiyonu Agüero’yla Higuain kulübedeyken Fransa önüne Messi, “sahte dokuz” rolüyle çıktı. Sahte umutlar sona erdi.

Brezilya da en az Ronaldo ve Messi kadar kibirli, onlar kadar ışıltılı bir isimle geldi turnuvaya. Üstelik Neymar onlardan daha gençti ve bir sene önce yeryüzünün en pahalı futbolcusu etiketini de koymuştu cebine. Ama Tite, Neymar’a her fırsatta saygısını dile getirmekle birlikte, tapuyu onun üstüne yapmadı. Enerjiyi, yetkiyi, hatta kaptanlık bandını bile paylaştırdı. Coutinho’ya da, Willian’a da, Paulinho’ya da iyi hissettirdi kendilerini. Ve Brezilya dün Neymar sayesinde kazandıysa, bunun sebebi Neymar’sız da kazanabilecek bir takım olduklarını hissetmeleri...

PENALTILARDA KALECİ DEĞİŞEBİLİR

Bundan tam 4 yıl önceydi. 5 Temmuz 2014 akşamı, Dünya Kupası çeyrek finalinde Hollanda-Kosta Rika maçı penaltılara gitmiş, Van Gaal, 120’de yaptığı kaleci değişikliği ile geceye damga vurmuştu. Van Gaal, maçın bitimine 44 saniye kala Cillessen’i çıkarmış ve kaleye Tim Krul’u koymuştu. Krul, hem Ruiz hem de Umana’nın penaltılarını kurtararak Hollanda’yı yarı finale çıkaran kahraman olmuştu. Van Gaal, Cillessen’in Krul’dan daha iyi kaleci olduğunu düşünüyordu; kupada 1 numaralı formayı ona vermişti. Ama penaltılar farklıydı; özel uzmanlıktı, ya da belki de basitçe boyu ve kolları daha uzun kaleciye ihtiyaç duyuluyordu. Cillessen’in boyu 1,85; Krul’un ise 1,93’tü.

Birçok otoriteye göre penaltıcı oyuncu, karşısında daha fizikli bir kaleci gördüğünde çekiniyor, daha köşeye ve daha güvenli şut atma ihtiyacı hissediyor. Bu da riski artırıyor. Şimdi penaltılara giden maçlarda kalecileri esneyebilen-esneyemeyen diye ayırıyorum artık gözümle.

GÜNÜN SÜRPRİZ ADAYI

Mateus

Yazının Devamını Oku

3 bin 657 gün sonra

2 Temmuz 2018
Euro 2008 yarı finalinde Viyana’da İspanya, Rusya’yı yendiğinde oradaydım. O gün de takımın umudu Ramos, Iniesta ve Silva’ydı. 3657 gün sonra dün Luzhniki’de, o umuttan fazlası yoktu sahada.

DÜNYA Kupası ev sahipliğini kazanan her ülkenin, 7-8 yıllık devrim planı, yaygın bir durum. Ruslar da benzer heyecanlara kapılmışlardı; zaten ligde yabancı sayısını da bu yüzden azalttılar. Sonra çılgın bir fikir atıldı ortaya: 2017’de federasyon bir kulüp kuracak, tüm milli futbolcuları 1 yıllığına kendi kulüplerinden kiralayacak. O yeni takım, özel izinle 1 sezon Rusya Premier Ligi’nde oynayacak. Böylece Dünya Kupası’na çok uyumlu bir takımla gelecekler.

Bu planların hiçbiri hayata geçmedi elbette. Hatta Euro 2016’da öyle bir dibe vurdular ki, bir ara milli takımı lağvettiler. Ulusal futbola kilit vurdular. Sonra da çok az iddiayla başladılar Dünya Kupası’na. Rus halkının başlangıçta Dünya Kupası’na ilgisi sıfırdı neredeyse.

Cherchesov’un da farklı düşündüğünü sanmıyorum; zaten Dzyuba’lı formülü de Arabistan maçının sonlarında tesadüfen buldu. A planı bu değildi. Mancini’nin Zenit’ten kovup itibarsızlaştırdığı Dzyuba, bir anda Rusya’nın tek hücum planı ve umudu oldu. Ve Rusya, tesadüfen başarıya gidiyor adeta kupada.

İspanya’ysa aynen Almanya gibi bir geçiş sürecinde. Bu süreci yumuşak bir şekilde kotaran Lopetegui’nin ayrılışı sonrası tam olarak ne yapması gerektiğini bilmeyen Hierro şaşkın. Hierro, 3657 gün önce Rusya’yı farklı yenip kupaya giden altın jenerasyondan farklı bir iş yapmak istiyor; tiki-taka değil, daha hızlı kaleye giden bir takım. Ama bunu yapabilecek doğru ismin Hierro olmadığını da, kendisi
dahil herkes biliyor
sanırım.

FIFA SIRALAMASI İŞE YARAMAZ MI?

RUSYA

Yazının Devamını Oku

Çelişkili, ilkel ve duygusal

1 Temmuz 2018
“Futbolu seviyorum, çünkü bilimle taban tabana zıt: Çelişkili, ilkel ve duygusal...” Valdano haklı. Bu tezin en büyük ispatı da bu Dünya Kupası’nda acı çeken Arjantin takımıydı bence.

1986 Dünya Kupası’nı Maradona’yla birlikte kazanan Jorge Valdano, futbolu sevme sebebini bilimle zıtlığıyla açıklamış.

Dünkü Arjantin takımın izlerken de akla gelen ilk 3 kelime buydu gerçekten.

Çelişkililer. Turnuvanın başından beri öylelerdi. Ellerinde belki de tüm zamanların en iyi forvet havuzu var: Messi, Agüero, Higuain, Dybala, Di Maria, Icardi... Ama sanki bu milli takımın esas amacı Messi’yi memnun etmekmişçesine davranarak tüm bu yıldızları yok ettiler. Bir daha da olmayacak böyle bir havuzları.

İlkeller... İlk 20 dakikada Mbappe ve Griezmann’ın hızı başınızı döndürmüş. Adamları seyretmek için bile yavaş kalmışsınız. Ve bu son derece yavaş savunmanıza devre arasında belki de turnuvanın en yavaş adamı Fazio’yu monte ediyorsunuz!

Duygusallar... Talih yanınızda olmuş, gruplardan bir sağ bekin ortası ve bir stoperin hayatının vuruşu sayesinde çıkmışsınız. Gruplarda aldığınız uyarıyı önemseyip artık daha çağdaş işler ortaya koymanız gerek. Ama turnuvanın belki de en iyi savunmasının karşısına Messi’yi “sahte dokuz” rolüyle çıkarıyorsunuz. Dünyanın en iyi 10 santrforunun üçü (Icardi, Agüero ve Higuain) Arjantin pasaportu taşıyor. Ama Fransa ile oynadığınız bu hayati maça en uçta Messi çıkıyor.

Fransa çok genç bir takım. Ama Mbappe, pasaportuna itiraz eden bir soğukkanlılığa sahip. Bu seviyede bir maçı evinin bahçesinde yürüyormuşçasına aldı götürdü genç adam. 20 yaşındaki Henry’yi görüyorum onda. Heyecan verici. Çok heyecan verici hem de.

 

ARJANTİN’İ GRUPTAN ÇIKARAN AN

Yazının Devamını Oku