Dünkü karşılaşma Ernst Happel’de olunca hafızamız Hırvatistan-Türkiye arasındaki epik maça götürdü bizi. O büyülü geceye yerinde tanıklık eden şanslı sporseverlerdendik. Modric’li, Rakitic’li, Srna’lı Hırvatlar’a karşı 119’da geriye düşmüş, 120’de penaltılara taşımıştık maçı.
Euro 2008’de yarı final oynayan ekiple, bugünkü takımımız arasında benzerlikler görüyorum doğrusu. Grupta yine Portekiz ve Çekya ile eşleştik. Kulübede Milan-Fiorentina maceralarından sonra Türkiye’nin yolunu tutmuş bir hocamız var yine. Oyuncu grubumuz yine çok genç. O gün Viyana’da Hırvatlar’ı eleyen çocuklardan Kazım ve Arda 21, Topal 22, Sabri 23, Hakan, Semih ve Hamit 25 yaşındaydılar. Bugün de 25,3 yaş ortalamasıyla Euro 2024’ün en genç kadrosuyuz. İşler iyi gittiğinde maç içinde büyüyebiliyorlar ama durum kötüleştiğinde dizler titreyebiliyor. Dün 44’üncü dakikaya kadar galibiyet golüne daha yakın görünen taraf bizken, 44’teki şokun altından kalkamadı gençlerimiz.
TEKNİK ADAM HEP SAKİN KALMALI
Yalnız genç takımımız soğukkanlılığını koruyamasa da, teknik adamımızın sakinliğini muhafaza etmesi gerek. Dün Montella için bence önemli dersler vardı bu hezimetten çıkarılacak:
1- Kalan iki hazırlık maçında artık sahaya Euro 2024’te kullanacağımız 11’le çıkmamız lazım. Budapeşte’de bir 11, Viyana’da bambaşka bir 11’le oynamanın esprisi nedir, ben anlamadım doğrusu. Bizim şu an oyuncu seçme değil, ilk 11 ve oyun istikrarı sağlama aşamasında olmamız gerek.
CENK ÖZKAÇAR ISRARI ANLAMSIZ
2- Milli takımda devşirme oyuncudan kaçınmak lazım. 6 ay önce bir buçuk maç sol bek oynadı diye Cenk Özkaçar ısrarı anlamsız. Dün pekalâ sağda Zeki, solda Mert’le başlayabilirdik.
3- 180 dakikada santrfor rolünde Enes, Yusuf, Kenan ve Barış’ı denedik. 2 maçta 1 gol attık, o da penaltı dan. Montella’ya soruyorum: Elimizdeki santrfor havuzu çok mu iyiydi ki Semih Kılıçsoy’a ihtiyaç duymadık? Demirspor’la başarı yakaladığı santrforsuz model Adana’da kaldı artık. Montella’nın içinden Demirspor mantalitesini söküp, Türk pasaportu taşıyan en iyi futbolcularla çıkması lazım sahaya.
Bu sütunun dikkatli takipçileri TFF ile ilgili görüşlerimi bilirler. Kısa görev süresine onlarca hata sığdırmış bir TFF... Seneye Süper Lig’in 19’lu olması garabeti, kupada tuhaf grup formatına dönülmesi gibi hatalar dışında, hakemlik müessesemizi en fazla yıpratmış federasyon bu. 65 senelik lig tarihinin ilklerine imza attılar: Maç oynanırken sahadan takım çekildi. Cumhuriyetin yüzüncü yılında Süper Kupa, Arabistan’da oynatılmaya çalışıldı. Saha içinde hakem dövüldü. Sonra o hakem sezonun en gergin maçına çıkarıldı, bir darbe de kamuoyundan aldı. 44 yaşındayım, benim Türk futbolunda şahit olduğum en karanlık dönem bu.
EURO 2024’ÜN EN GENCiYiZ
Ancak bu TFF’nin aldığı az sayıdaki doğru karardan biri Montella. Bu da muhtemelen başkan vekili Mustafa Eröğüt’ün vizyonu. Avrupa’nın en değerli 10’uncu milli takımıyız. 25,3 yaş ortalamasıyla Euro 2024’ün en genciyiz. Bu kadronun dengi Kuntz değil, CV’sinde Milan-Sevilla olan, bu gençlerle birlikte büyüyebilecek 49 yaşındaki Montella idi. Dört hazırlık maçı seçimimiz olumlu. Üç rakibimiz zaten orada olacak, Polonya da play-off yoluyla gidebilir. Dördü de FIFA sıralamasında üstümüzde olan sert rakipler. Dün Budapeşte’de Montella’nın 5 maçtır oturtmaya çalıştığı dinamik futbolu oynadık yine yer yer. Macarlar atak tamamlayamadığında kazandığımız toplarla seri geçtik zaman zaman hücuma. Kanatlarda Kenan-Yunus tercihi bu yüzden.
GOLÜ KiM ATACAK?
Hakan derinde oynuyor, kazandığımız topları en hızlı şekilde öne aktarıyor. İleri ikilide Orkun-Enes’in yerine Arda-Yusuf girdikten sonra daha canlıydık. Ancak son vuruşlarda vasatız. Golü kim atacak sorusunun yanıtını aradım maçı izlerken sık sık. Dün üçüncü bölgedeki kısırlığımızı seyredince Semih’in Ümit milli takıma gönderilmesi daha da anlamsızlaştı, umarım hatasından döner İtalyan Hoca. Montella’nın hayalinde 2014 Dünya Kupası üçüncüsü Hollanda’nın stratejisinin olduğunu hissediyorum. Van Gaal’in direkt oyunuyla İspanya ve Brezilya’ya fark atmışlardı. Dün başlayan değil ama bitiren 11’imizle, sağ bekte Barış’la, on numarada Arda ile daha mümkün o hayal.
Süper Lig’de sezonun en enteresan haftası oynandı aslında. Bir değil, iki değil, tam üç kalecinin imza attığı bir hafta. Gökhan Akkan ve Bahadır asist yaptılar. Mert uzatma dakikalarında hücuma çıkıp, kafa vurup penaltı kazandırdı. O penaltı, lig tarihinde belki de ilk kez yaşanan bir tuhaflığa dönüştü.
FANTASTiK BiR HAFTAYDI
Fantastik hafta, dün saat 16’da üç geri dönüşe sahne olan Kasımpaşa-Galatasaray’la sürdü. Birkaç gün önce hepimiz 4-3’lük Bournemouth-Luton maçını konuşmuştuk. Dün de Süper Lig’in klasikleri arasına girecek bir maç oynandı Kasımpaşa’da. Bu sütunun sıkı takipçileri bilirler. Mayıs sonunda zafere Galatasaray ulaşırsa “Süper Lig Davinson sezonu”, Fenerbahçe ulaşırsa “Süper Lig Fred sezonu” tabirini kullanacağımdan bahsettim sık sık... Dün Davinson’suz Galatasaray’ın atak sürekliliği aksadı, takım boyu uzadı ve çok zorlandılar Kasımpaşa’da. Fenerbahçe’deyse Fred sahadaydı. Brezilyalı oyuncu hemen her zaman yaptığı gibi takımının tutkalıydı, herkesi birbirine yapıştırdı ve 2-0’lık avantaja taşıdı Fenerbahçe’yi derbinin ilk yarısında.
YAZILI OLMAYAN KURALLAR
Ancak Türk futbolunda yazılı olmayan kurallardan biri girdi sonra devreye. Türkiye’de futbol adeta sırayla oynanıyor! Dün Trabzon’da ilk 45’te Fenerbahçe oynadı, Trabzon seyretti. İlk yarının sonunda Trabzon’un tek bir şutu vardı (isabetsizdi) ve gol beklentisi sadece 0,02 idi. Ardından 46 ile 80 arası Trabzon oynadı, Fenerbahçe seyretti. 46 ile 80 arası Trabzon yüzde 74 topla oynayıp, şutlarda 6-0 üstünlük kurmuştu o 35 dakikada. Skor 2-2’ye gelince oynama sırası Fenerbahçe’ye geçti ve sonradan giren Serdar-Batshuayi ikilisinin çabasıyla zaferle çıktı Fenerbahçe deplasmandan.
YiNE ŞiDDET HORTLADI
Ancak bu epik haftada biz oynanan futbolu konuşmak isterken yine hortlayan bir şiddet var dün gece. Bu ülkede son birkaç yılda saha içinde Halil Umut Meler dövüldü, Bayarslan’a arkadan yumruk atıldı, Fernandes’e tekme, Burak’a çakı atıldı, arkadaşını koruyan Josef cezalandırıldı. Bu ülkede spor adamının, sporcunun can güvenliği var mı, söyleyebilir misiniz bana? Durdurun futbolu artık, inecek var.
Dün meslektaşım Kerim Beşer’den şöyle bir istatistik öğrendim: Süper Lig’in ikinci devresinde maçlarında en az gol olan takım Beşiktaş’mış (10 haftada 17 gol). Yeryüzünün istediğiniz noktasına gidin, “Santos’un takımı, ligde maçlarında en az gol yaşanan ekipmiş” deyin, futboldan azıcık anlayan bir kişi bile şaşırmayacaktır bu veriye. Ve Süper Lig’in 4 devinden biri, ligde 38 maçın 30’unda dominant oynama alışkanlığı olan Beşiktaş, genetiğine, kimyasına uyması güç bu teknik adamı getirdi göreve. Fernando Santos’lu Beşiktaş’ın bu 10 haftalık süreçte en önemli üç problemi şu:
1- Beşiktaş maçlara çok düşük viteste başlıyor. Hemen her maçta ilk devreleri rölantide geçiriyor. Fernando Santos’la sadece 2 maçın ilk devrelerinde (İstanbul ve Trabzonspor’a Semih sololarıyla) gol bulunabildi. Süper Lig’in bir devinin her maçta ilk devreyi çöpe atma lüksü yok.
MODERN ZAMANLARDA BÖYLE BiR iSTATiSTiK YOK
2- Bu 10 maçın beşinde (Sivas, Pendik, Galatasaray, Gaziantep ve Antalya’dan) ilk 10 dakikada gol yedi Beşiktaş... Ben Süper Lig’in modern zamanlarında bir takımın daha böyle bir istatistiği olduğunu zannetmiyorum. 10 maçın 5’inde ilk 10 dakikada gol yemek akıl almaz.
3- Düne kadar üçüncü büyük problem de Beşiktaş’ın geriye düştükten sonra veremediği reaksiyondu. Pendik’e, Sivas’a, Antep’e 80 dakika tepki veremediler. Dün ilk kez Antalya’ya karşı bence ikinci devrede güçlü bir reaksiyon verdiler. Ancak o da geri dönüşe yetmedi.
Beşiktaş’ın tarihi belli. Tribünlerinin gücü belli. Kadrosu da bence hiç fena bir kadro değil. Fernando Santos’a acilen Beşiktaş müzesi, semti, çarşı filan gezdirilip siyah beyazlıların tarihine uygun maç başlangıçları yapması gerekliliği anlatılması gerek.
Trabzonspor, İnönü’deki Beşiktaş maçında tabelada kaybetti ama geleceği kazandı. O gün 90 dakikanın 70-75’inde dominant taraf bordo mavililerdi, rakip ceza alanında topla oynamada kurdukları 27-10 üstünlüğü tabelaya yansıtamadılar sadece. Dolmabahçe’de sol bek Eren’i uzun süre sonra önde gördük, hatta iki pozisyona girdi milli oyuncu. Trabzonspor’da Beşiktaş maçıyla başlayan gelişim, Meunier’nin transferiyle ikinci kademeye ulaştı. Belçikalı futbolcu, adeta sağ bekten oyun kurucu gibi davranıyor geldiğinden beri. Zaten son 5 müsabakada dördüncü gol katkısı verdi deneyimli sağ bek.
MEUNİER GELİNCE TREZEGUET DE CANLANDI
Meunier’nin gelişi ve onun sağdan yarattığı pozisyonlar, sol açık Trezeguet’yi de canlandırdı. Mısırlı sol açık ikinci santrfor gibi gol katkısı vermeye başladı son 1 ayda. Ve Trabzon’da gelişim sürecinin son aşaması, geçtiğimiz hafta Karagümrük önünde Pepe’nin en uçta oynaması oldu. Pepe belki klasik bir santrfor değil. Ama çok çalıştı, gezdi-dolaştı, arkadaşlarına koridorlar yarattı ve 4-6-0 gibi oynattı takımını. Bu yeni Trabzon, ilk devrede Kadıköy’de kazanan Trabzon’dan farklı. Orada oyuna yüzde 30 hükmetmekle yetinen, uzun metrajlı toplar ve Onuachu kısayoluyla oynayan bir takım vardı. Bu Trabzon, iç sahada muhtemelen çok daha fazla talep edecek topu.
iKi EKiP iÇiN DE ESAS ADAMLAR STOPER + ÖN LiBEROLAR
Fenerbahçe için de sezonun tanımlayıcı detayı, Djiku-Becao-Fred üçlüsü oldu. Bugün Becao’nun oynayamayacağı yazılıyor. Ama Djiku ve Fred’in başladığı müsabakalarda Fenerbahçe, mevsim normallerine daha yakın bir performans ortaya koydu. Tamamlayamadığı hücum dönüşlerinde topu çok daha hızlı geri kazandı, atak sürekliliği sağladı. Fenerbahçe’de Djiku-Fred, Galatasaray’da da Davinson-Torreira, takımlarının görünmez anahtarları. Bir takımda her zaman golleri atanlar, asistleri yapanlar hücumun önemli aktörleri gibi görünür ama ben bu iki ekip için de esas adamların stoper+ön libero olduğunu düşünüyorum.
DJİKU VE FRED’LE FARKLI OYNUYORLAR
Djiku-Fred yoksa Fenerbahçe atak tamamlayamadığında topu hızlı geri kazanamıyor ve takım çok fazla koşmak zorunda kalıyor. Oysa sahada Djiku-Fred (hatta bir de Becao) varsa Fenerbahçe’nin kaybettiği topları geri kazanma hızı artıyor. Atak devamlılığı sağlanıyor. Büyük takım futbolu çıkıyor ortaya. Dolayısıyla bugün Trabzon için kilit oyuncunun takımı 4-6-0 oynatmayı beceren Pepe, Fenerbahçe içinse esas adamın atak devamlılığı canavarı Fred olduğunu düşünüyorum. Topu iki tarafın da iştahla talep edeceği, orta sahayı kazananın maçın da sırrını ele geçireceği bir müsabaka olacak bence bu.
Avrupa futbolunun 5 büyüğü var: İngiltere, İspanya, Almanya, İtalya ve Fransa... Bu ülkeler, birçok alanda kıtanın büyük beşlisi zaten. Tüm toprakları yaşlı kıtada olan en kalabalık beş ülke bunlar. Yine tüm toprağı Avrupa’da olan ülkeler içinde, GDP (gayri safi milli hasıla) bazlı kıtanın en büyük beş ekonomisi bu beşli.
Futbolda da ana tablo oyuncuları belli. Dünya Kupası’nı kazanabilen 5 Avrupa ülkesi bu beşli... FIFA ülkeler sıralaması tarihinde Brezilya, Arjantin ve bu büyük beşli dışında zirveye çıkabilen iki ülke olmuş: Belçika ve Hollanda. UEFA ülkeler sıralamasında da durum aynı. Büyük beşli son 30 senedir hep ilk beşte. Modern zamanlarda bu beşlinin kilidini kırıp araya sızabilen üç ülkeyse, Belçika, Hollanda ve Portekiz.
İLK SEKİZ BELLİ
Bugün bu sekiz ülke (İngiltere, İspanya, İtalya, Almanya, Fransa, Hollanda, Portekiz ve Belçika), UEFA ülkeler sıralamasında ilk sekizdeler. Zaten kıtanın en büyük sekiz ligi bunlar. Oyuncu varlığı bakımından Süper Lig, Belçika Ligi’nin önünde diye itiraz edenler olabilir. Ancak toplam sporcu ederini takım sayısına böldüğünüzde Belçika Ligi hâlâ önde.
OLUMLU BİR ADIM
Bütün bu demografik, ekonomik ve sportif tabloyu anlatma sebebim şu: Futbolda Türkiye için Avrupa dokuzunculuğu gayet makul bir basamak. Tabii ki amaç ilk sekizi zorlamak olmalı. Lakin bü yük sekizlinin hemen ardındaki dokuzunculuk da bizim için gerçekçi bir pozisyon. Zaten tüm futbol tarihimizde sadece bir kere, 2001’de yedinci basamağa çıktık. O da Galatasaray’ın UEFA zaferinin kısa süreli ödülüydü. Fenerbahçe’nin dün USG’yi elemesiyle hem sekizinci Belçika’ya darbe vurmak, hem de gece gelişen diğer skorlarla dokuzunculuktaki yerimizi sağlamlaştırmak son derece olumlu.
KORUMACI-RÖLANTİ FUTBOL
Fenerbahçe dün Kadıköy’de aynen Brüksel’de son 1 saatte olduğu gibi korumacı/rölanti bir performans ortaya koydu. Tur biletini cebine koyması önemli. Djiku döndüğünden beri savunmanın, Fred de sahanın lideri. Ryan Kent takımını 10 kişi oynatıyor, onda ısrar anlamsız gibi. Umarım bugün 15:30 sularında iyi bir çeyrek final kurası çekmiş olur Fenerbahçe.
Beşiktaş, Fernando Santos yönetiminde 10’uncu lig maçına çıktı dün. 3-5 maç yeterli data seti değil diyenler vardı, haklı da olabilirler. Ama 10 müsabaka bence yeterli bir veri seti. Ve Santos’lu bu 10 maçın ortaya koyduğu bazı realiteler var. Beşiktaş, Santos yönetimindeki 10 lig maçının 8’inin ilk yarılarında gol atamadı. Sadece ikisinde (İstanbul ve Trabzon’a) birer solo Semih golü var. Üstelik bu 10 müsabakanın ilk devrelerinde eksik olan şey sadece gol değildi. Pendik’e, Adana Demir’e karşı, Konya’ya, Gaziantep’e, ligin en sorunlu takımlarına karşı ilk devreleri çoğunlukla hiçbir şey oynamadan çöpe attı Beşiktaş.
GERiYE DÜŞÜNCE KAYBEDiYOR
Santos’lu Beşiktaş’ın bir başka ilginç istatistiği de şu: Pendikspor’a, Sivasspor’a, Galatasaray’a ve Gaziantep’e karşı ilk 10 dakikada mağlup duruma düştüler. Olabilir, bunlar futbolun içinde olan şeyler. Ancak kalan 80-85 dakikada ne Pendik’e, ne Sivas’a, ne de Gaziantep’e karşı oyunu rakip yarı alana yığamadılar. Net bir reaksiyon veremediler. Rakiplerine topla çıkma imkanı verdiler. Ve eğer yanılmıyorsam, Süper Lig’de geriye düştüğü maçlarda tek bir gol dahi atamayan tek teknik adam Fernando Santos. Beşiktaş geriye düştüğü 4 maçı da (Pendikspor, Sivasspor, Galatasaray ve Gaziantep’e karşı) gol bulamadan kaybetti.
iSMAEL VE BULUT GiBi
18 yıllık meslek hatayım böyle geçti, maalesef bugün de bir tekrar yaşıyorum. Valerien İsmael’in de, Erol Bulut’un da, Pereira’nın da, Fernando Santos’un da göreve getirildikleri gün, sıkıntılı kararlar olduğunu söylemiştim. Umarım yanılırım ama Fernando Santos şu ana kadar Yunanistan’a veya Portekiz’e oynattığı emniyetli oyunun dışına çıkmadı Beşiktaş’ta da.
HEP AYNI SENARYO
Sanki elinde bir kullanım kılavuzu var ve onun dışına pek çıkmıyor gibi: İlk devreleri çöpe at. Üçüncü bölgeye şiddetli baskıya asla gitme. Semih Kılıçsoy ve Ernest Muci’yi mümkün olduğunca kanada hapsedip yok et. İşler iyi gitmezse 60’ta Rachid Ghezzal’i oyuna al. Bu kadar.
Dün Kadıköy’de oynanan (daha doğrusu oynanamayan) ilk yarıyı izleyemediyseniz size şu absürt istatistiklerle seyrettiğimiz şeyi özetlemeye çalışayım: İlk yarı 14 dakika uzatmayla toplam 59 dakika sürdü. 59 dakikanın sadece 23’ünde futbol oynandı, yani bir devrede tam 36 dakika top oyun dışındaydı. Ve topun oyunda kaldığı bu 23 dakikada tam 28 faul düdüğü çaldı. Oyun akarken her 49 saniyede 1 faul düdüğü demek bu!
iRFAN CAN HEP YÜZDE 100’LE OYNUYOR
Bu doz aşırı gergin müsabakanın devre arasında İsmail Kartal’ın 4’te 3’ü cebinde sarı kartla oynayan savunmasından ikisini çıkarması doğru karardı. Takımının gerilimini birkaç doz düşürdü bu hamleyle. Ardından gelen İrfan Can Kahveci müdahalesi de yerindeydi. İrfan Can’ın bu sezon Süper Lig’de bir maça sonradan girip de yüzde 90 tutkuyla oynadığını hatırlamıyorum doğrusu. Hep yüzde yüzle mücadele etti. Defalarca da kritik rol oynadı takımının geri dönüşlerinde. İrfan’ın yanı sıra yine kulübeden gelen Djiku da bir başka başroldü geri dönüşte.
BiR GÖZÜMÜZ LiVERPOOL-CiTY MAÇINDAYDI
Dün bir gözümüz Fenerbahçe-Pendik maçındayken biri de Liverpool-City kapışmasındaydı haliyle. Maç, Liverpool’un Barcelona’ya Trent-Origi işbirliğiyle attığı ikonik korner golüne benzer bir sayıyla başladı. Messi’nin hâlâ yedikleri o golü unutamadığını, hatta oğlunun o anla ilgili kendisiyle alay ettiğini biliyoruz. Lionel Messi, yaramazlık yapan oğlunu ceza olarak odanın bir köşesine gönderdiğinde, oğlu oradan “corner taken quickly (korner çabuk kullanıldı)” diyerek öfkelendiriyormuş babasını!
SAHALARDA ENDER GÖRÜLEN BiR GOL
Dün de City, önceden çalışılmış bir organizasyonla korneri çabuk kullandı. Ake savunmayı karıştırdı, De Bruyne de Stones’u buldu ön direk dibinde. Sahalarda ender görülecek cinsten bir gol izledik Anfield’da. City’nin efsanevi duran top koçu Jover, Arsenal’a gitti. Orada şahane işler yapıyor. Jover’in yerine göreve gelen (Brentford kökenli) Jack Wilson kurguladı dünkü planı.
Süper Lig’de bu işleri organize biçimde en iyi yapan Kasımpaşalılar. Büyük takımlarımızın da bize bu çalışmaları konuşturacak işler yapmaları umuduyla elbette.