DÜN Fenerbahçe’nin kalecisi Volkan, bekleri Şener ve Hasan’dı. Orta ikilide Mehmet ve Souza oynadı. Eljif varken, sağlıklıyken ve formdayken... Sezona 11’de başlayan Valbuena yine kulübeye dönmüştü, aynen geçen yılki gibi. İleri dörtlüye yapılan takviyeleri saymazsak, geçen yılki Aykut Kocaman tercihleriyle her şey bire bir aynı. Geçen yılki takımın hocası Aykut Cocu, ya da bu sezonun patronu Phillip Kocaman’mış gibi hissetmediniz mi siz de?
Geçen yılla bir başka enteresan benzerlik de, korner atmaya yine iki kişinin gidiyor oluşuydu. Dün de, aynen geçen sezonki gibi Hasan ve Mehmet Ekici gittiler köşe atışlarına. Tabii ki bu tercihin bir sebebi var: Köşeye bir sol, bir sağ ayaklı gönderiyorsunuz. Biri ortalarsa içeriden, diğeri ortalarsa dışarıdan falsolu atacak. Ve rakip takımın savunma planı değişecek ister istemez.
Aslında maçta Fenerbahçe’nin gerçekten umut verdiği tek anlar da kornerlerdi aslında. Hele Slimani’nin hava toplarındaki becerisinden faydalanılmaya başlandığında bu organize kornerlerden sonuç alacaktır Fenerbahçe. Ama duran toplar dışında çok fazla doğrusu yoktu dün sarı lacivertlilerin.
Cocu’nun dünkü en büyük yanlışıysa bence, orta saha tercihleriydi. İyi futbol, iyi futbolcuyla oynanır. Geçen sezon orta üçlüde Azubuike-Murat-Aytaç-Buğra gibi kısıtlı yeteneklileri kullanan Erol Bulut bu sene Guilherme ve Aleksic gibi kalitelilere dönerek bu tercihten harika bir verim aldı. Mevkidaşı Cocu ise orta sahada Mehmet-Souza’yı kullanarak büyük bir kalite zafiyetine izin verdi sarı lacivertlilerde. Elde Eljif Elmas varken kullanmamayı nasıl açıklamalı, bilemiyorum gerçekten.
BARIŞ’IN YÜKÜ ÇOK FAZLA
BARIŞ Alıcı, sezona çok iyi giriş yaptı ama onun Cengiz Ünder gibi parlak bir çıkış yapmasını beklemek biraz iyimser sanki. Barış Alıcı, Türk futbolunun nadide çiçeklerinden. Ama genç futbolcu konusunda bir beklenti optimizasyonuna ihtiyaç var.
SÜPER LİG’E GELEN GERİLİYOR
DÜN
Tabii sezon açılışının bir hafta gecikmesini, yeni başkan, yeni hoca ve bolca mali problemle de açıklayabilirsiniz; ama ben bir başka faktörün tepeye yazılması gerektiğini düşünüyorum: Takımların sezon planlamasındaki yanlışlık.
İngiltere Premier Lig’de transfer 10 Ağustos’ta bitti. İtalya Serie A’da da transferin son günü dündü. FIFA, kulüplere transfer için 2 hafta daha süre veriyor olmasına rağmen bu ligler, kendi limitlerini kendileri koydular transfer sezonuna. Ve herkes kadro yapılanmasını sezon başlamadan bitirdi mecburen.
Transferi bitirmek, sadece gelen-giden oyuncularla ilgili bir konu değil. Antrenörlerin sezon planlamalarının bitmesi demek bu. Kadrolarını bilmeleri, ideal seçimleriyle birinci haftaya başlamaları, teknik direktörlerin ve futbolcuların kafalarının rahat olması demek... Ben Trabzonspor’un, Karaman’ın ya da futbolcuların geçen hafta sezonu açabildiklerini düşünmüyorum. Hâlâ herkesin kafası karışıktı geçen hafta. Dün Rodallega’nın, Yusuf’un, Olcay’ın kafaca sezonu açmış olmaları, yarım saatte maçı koparmalarına yetti zaten.
RAHEEM Sterling, M.City’nin İngiliz forveti. Dünya Kupası’nın son gününe kadar mesai yaptı. 6 maça ilk 11’de başladı, 454 dakika sahada kaldı. Gol atamadı. İngilizler, takımlarını havaalanında karşılarken onun suratı düşüktü.
Aradan 25 gün geçti. Ligin ilk haftasındaki Arsenal-City maçına ilk 11’de başladı. 15’inci dakikada gol attı ve maçın yıldızı oldu. Aslında hiç kimse onun oynamasını beklemiyordu çünkü kısa bir tatilin ardından takımıyla sadece birkaç gün idman yapmıştı. Maç sonu bu durum kendisine sorulduğunda cevabı şuydu: “Tatil mi? Hayır, tatilde hiç mutlu değildim. Bana günler geçmek bilmedi. Bir an önce sahaya çıkıp, kendimi gösterip, tekrar iyi olduğumu ispat etmek istiyordum.”
Paul Pogba, United’ın Fransız orta sahası. Dünya şampiyonu. 6 maçta 540 dakika forma giydi. Finalde attığı golle yıldızlaştı. Kısa bir tatilin ardından United kampına katıldı. Sadece 4 gün idman yaptı. Ve cuma gecesi, Leicester önünde ilk 11’deydi. Bir gol attı, maçın yıldızıydı. Maçtan sonra Pogba tercihi Mourinho’ya sorulduğunda yanıtı şöyleydi: “Paul, bir canavar. Oynayıp oynamamak kendisine bağlıydı, sahaya çıkmak istedi. 60 dakika oynayabileceğini söyledim, 85’te zorlukla çıkardım!”
Giuliano, Dünya Kupası’nda yoktu. Gomis yoktu. Valbuena yoktu. Feghouli yoktu. Belhanda’nın mesaisi haziran sonunda bitmişti. Hafta sonu bir Pogba’nın, bir Giuliano’nun performansına; bir Sterling’in bir de Gomis’in isteğine bakıyor ve anlam veremiyor insan! Kim Dünya Kupası yorgunu, kim dinlendi sahi? Belli ki büyük oyuncu olmak sadece yetenekle ilgili bir konu değil.
GİULİANO, 1 AY ÖZEL ÇALIŞMALI
Emre Belözoğlu, Atletico Madrid’e transfer olduğunda 75 kiloymuş. Kulüpte kendisine rutin fiziksel testler uygulanmış ve sonuçlara bakan Simeone’nin yorumu şu olmuş: “Bu yağ oranıyla değil bizimle, U21 takımımızla bile maça çıkamazsın. Önce ihtiyacımız olan fiziksel seviyeye gelmelisin”. Emre, muazzam bir profesyonel. Kendine çok iyi bakan bir sporcu. Tabii ki kısa sürede beklenen fiziksel seviyeye gelip, maçlara çıkmaya başlamış.
Fenerbahçe artık Avrupa Ligi’nde. 15 Eylül’e kadar önünde sadece 3 resmi maç var. 15 Eylül’den sonra hem lig, hem de Avrupa mesaisi yoğunlaşacak. Hazır önlerinde böyle 1 aylık sakin bir dönem varken, acaba Cocu da Giuliano’yu yanına çekip, ona özel bir program uygulaması gerektiğini mi söylese? İlk 3 resmi maç gösterdi ki, Brezilyalı oyuncu fiziksel olarak geçen sezonun çok gerisinde. Ve bu 1 ay, Giuliano gibi sporcuların fiziksel olarak toparlanması için iyi bir fırsat olabilir.
GOL ÇİZGİSİ TEKNOLOJİSİ
Benfica yaklaşık 250 milyon Euro’luk bir takım. Dün oynamayanlarından bir 11 yapsanız bile, Fenerbahçe’nin tüm takım kadrosundan daha değerliler. Tam 8 oyuncuları, Salvio, Dias, Pizzi, Grimaldo, Cervi, Fejsa, Zivkovic ve Rafa Silva, markette 8 haneyi görmüş adamlar. Evet son yıllarda 5 büyük lige sayısız oyuncu sattılar, ama yine yeni madenler var ellerinde. Fenerbahçe’nin bir “Elmas”ına karşılık bir elmas madencisi takım vardı doğrusu sahada...
F.Bahçe 180 dakikanın genelinde Benfica ile gerçekten kalite tartısında yarışamadı... Ama Lizbon’dan biraz şansın da yardımıyla 1-0’lık hiç fena olmayan bir sonuçla dönünce, İstanbul’da tur için umutlandı sporseverler ister istemez.
Umudu gözlerinden okunan Cocu da, maç öncesi mikrofonlara stratejisini açıklarken heyecanlıydı: “Taraftarla beraber maça baskılı başlayacağız ve erken gol arayacağız” dedi Hollandalı. Taraftar öyle başladı gerçekten de. İttiler takımı. Ama Lizbon’da hayalet performans gösteren Alper-Giuliano ikilisinin bir arada 11’de olmaları hedefle paralel seçimler değildi sanki. Tamam, Barış’ın deneyimi eksik. Ama takımdaki tek gerçek santrfor Soldado’nun başlamaması, enteresan bir seçimdi gerçekten.
Alper, attığı golle bizi yanılttı. Giuliano çok etkisizdi yine. Valbuena’nın ısrarlı top kayıplarıyla Benfica’ya bir gol hediye edeceği seziliyordu zaten. Takımın en etkili oyuncusuysa yine Eljif Elmas’tı. Zaman zaman geriden driplingle getirdiği toplar, bana yeni Liverpool’lu Naby Keita’yı anımsattı doğrusu. Fenerbahçe, eğer Avrupa Ligi’nde bir şeyler yapacaksa, bunu ancak Eljif’in etrafına bir oyun kurarak yapacak. Cocu’nun elinde bir Eljif Elmas daha yok çünkü.
TARAFTAR GERİ DÖNDÜ
Sanırım Fenerbahçe Stadı’nda böyle bir enerjiyi en son yine bir Benfica maçında, 2013’te görmüştük. Meğer Fenerbahçe tribünleri takımla birlikte oynamayı 5 yıl dondurmuş. Dün hakemin düdüğüyle birlikte adeta sahaya indi tribünler.
VALBUENA GERÇEKÇİ OYNAMIYOR
Kalitesini kimse tartışmıyor. İstekli, arzulu, coşkulu. Ama
Juventus ya da Milan’la şampiyonluk mücadelesi yapma şansı olmadı. Ama Udinese’de 12 sezon forma giydi, takımını bir kez Şampiyonlar Ligi’ne, üç kez de Avrupa Ligi’ne taşıdı. İki kez gol kralı oldu. Geçtiğimiz sene futbolu bıraktı ama 80’ler sonrası doğanlar için Udinese demek, Di Natale demek; Di Natale demek, Udinese demek artık.
Türk futbolu böyle kült figürleri çok sık çıkaramaz; lâkin Başakşehir’li Visca için sanırım şimdiden kulübün bir numaralı efsanesi demek yanlış olmaz. Henüz 21 yaşındayken, 400 bin dolara tuttu Başakşehir’in (İBB’nin) yolunu. 8 sezonda Başakşehir formasını 264 kez giydi, 67 gol-72 asist yaptı. Düştü-çıktı, ikinci lige gitti geldi, bek oynadı-açık oynadı, ama gelişimi hiç durmadı. Her yıl üzerine koydu. Kendine hep iyi baktı, bir ara 3 sezon tek bir maç kaçırmadan ligde bütün müsabakalarda ilk 11 oynadı. Dünkü Başakşehir’e bakıyorum, yine en fit o. Yine en hazır o. Yine en etkili o.
Başakşehir’in ikinci vitesten üçe dahi atmadığı bir maçta yine farkı, kendi çizgisinde Ibanez’e kurduğu üstünlükle Visca yarattı. İlk golü getiren korneri de o kazandırmıştı zaten. Trabzonspor’sa sezona hiç hazır değil, geçen yılı bitirdikleri noktanın çok gerisindeler. Oyuna sonradan giren Abdülkadir Parmak’la heyecanlandık ama o da bir rüzgar yaratamadı. Skorun 2-0’dan fazla olmamasının tek sebebi, Başakşehir’in vites yükseltmemesi.
BURNLEY DE GRUPLARI İSTİYORDün Avcı’nın orta üçlüsünü tümüyle değiştirip, Emre-Mahmut’u dinlendirmesi beni çok mutlu etti. Bu kez Avrupa Ligi için belli ki daha ciddiler. Burnley de dün sahaya çıktı, onlar da iki bek ve iki forvetlerini değiştirmişlerdi. Taylor ve Bardsley kenardalardı. İyileşen Wood’u da ligde kullandı Dyche. Grupları Burnley de istiyor. Heyecanlı bir perşembe bekliyor bizi.
Cocu göreve geldiğinde orta ikilide görev verebileceği yedi adam vardı elinde: Mehmet Topal, Souza, Ozan, Salih, Ekici, Eljif ve Oğuz... Cocu’nun bu 7 alternatif içinde prensi Eljif oldu, çünkü kafasındaki iki yönlü oyunu en iyi oynayabilen oydu. Salih ve Ozan, kâğıt üzerinde 8 numara oynayabilir umudu veriyorlardı, ama Cocu’yu kulübede beklemek için bile ikna edemediler. Hollandalı’nın onları fiziksel olarak yeterli bulmayacağı aşikardı.
Ekici henüz hazır değil. Souza ve Topal’sa öne gitme arzularındaki yetersizlik nedeniyle endişe veriyorlardı. Yani Cocu’nun elinde PSV’de olduğu gibi “iki yönlü 8 numara” bolluğu yok. PSV’de Pröpper’i, Van Ginkel’i, Wijnaldum’u vardı. Burada yok. Cocu da sanırım elinde kusursuz 8 numaralar olmadığı için Topal ve Souza’dan ortaya daha fazla niyet koymalarını istemiş. Dün birinci golü yaratan penaltının Topal’dan, ikinci golün Souza’dan gelişinde bir Cocu efekti aradım ben. Sanki kendisi nasıl bir futbolcuysa, Souza’yla Mehmet’e de onu empoze etmeye çalışıyor Hollandalı hoca.
Dünün bir başka yıldızı VAR’dı şüphesiz... Gerek verilen, gerekse verilmeyen penaltıda VAR katkısı olumlu. Ancak gerek kararların iki dakikaya varan süreler çalması, gerekse pozisyon tekrarlarının ekrana yansımaması can sıkıcıydı. Sezon başında deneyim konusundaki endişemi dile getirmiştim, acaba bu yıl VAR’ı Türkiye Kupası üst turlarında test ederek tecrübe mi kazansaydık diye düşünmeden edemiyor insan.
HAKEM, VAR’LA KONUŞURKEN MOBBİNG ANLAMSIZ
21’de hakem H.Umut Meler, Yusuf’un Mehmet’e müdahalesine penaltı çaldı. Çalar çalmaz da elini kulağına götürüp oyunculara “VAR’la diyalog kuruyorum” mesajı verdi. Hakem Riva’yla konuşurken, Barış ve Ertuğrul muhtemelen onlardan daha fazla konuştular! Sonra Furkan da katıldı bu mobbinge... Süper Lig’deki tüm hakemlerin acilen sarı kartlarla bu görüntülerin önünü baştan kesmeleri gerek. Bu haftalar kritik.
ÜÇÜNCÜ KALECİ BERKE
HAZIRLIK maçlarını yakından takip edemeyenlerin gözünden kaçmış olabilir, Cocu kalede Berke’den çok Erten Ersu’ya şans vermişti. Ancak Erten özellikle Feyenoord maçındaki şaşkınlığıyla sanırım üçüncü kaleci rolünü (en azından şimdilik) Berke’ye kaptırmış. Benfica önünde kadro 18 kişilikti, Volkan-Kameni kadrodalardı. Dün üçüncü kaleci rolünü Berke almış.
VALBUENA’NIN TOP KAYIPLARI ENDİŞE VERMİŞTİ
BU sezonun Türk futbolunda bir, ‘sessiz devrim yılı’ olduğunu düşünüyorum ben. Evet belki finansal fair-play kriterleri motivasyonuyla bu devrime zorlandık; ama orta vadede UEFA kısıtı ortadan kalktığında da mâli disiplin melekesinin süreceğine inanıyorum.
90’lı ve 2000’li yılların en meşhur söylemlerinden biriydi, “Beşiktaş’ta/Fenerbahçe’de/Galatasaray’da transfer bitmez” lakırdısı. Fenerbahçe’nin 49 futbolcuyla sezon açtığı, Avrupa’da her yenilginin ardından Atatürk Havalimanı’na bir uçak inip içinden bir siyahi forvet çıktığı günler çok uzak değil. Bu sezonsa şu anda Beşiktaş, transfer markette 9,5 milyon Euro artıda. Galatasaray, denk bütçede. Fenerbahçe ise sadece 3 milyon Euro ekside. Yaklaşık 10 milyon artıdaki Beşiktaş’ın bu sezon, ‘sattığın kadar alabilirsin’ kısıtlamasından çıktığını da not etmek gerek. Ben Fenerbahçe ve Galatasaray’ın da bu kısıttan çıktıklarında aynı transfer tavrını sürdüreceklerine inanıyorum.
Bence sırada 2 önemli devrim daha var: Birincisi, 8 Temmuz’da benim bu köşede dile getirdiğim, Inter-Milan örneklerini hatırlattığım, 4 büyüklerin birbirinden futbolcu alması gerektiği konusu. Sonraki günlerde Terim ve Albayrak’ın da görüşümü benimsemelerinden mutluluk duydum doğrusu.
İkincisi de, tüm dünyada futbolcu sözleşmeleri 30 Haziran’da biterken, Türkiye’de 31 Mayıs’ta bitmesi garabeti. Kulüpler, bu 1 aylık anlamsız kayıpla kendi ayaklarına sıkıyorlar aslında. Umarım bu devrimleri de ivedilikle gerçekleştirir kulüplerimiz...
ÇOK YAKINDA POZiSYONLAR SAATTEN iZLENECEK
PAZAR akşamı Türk futbolunda tarihi anlara şahitlik ettik; ilk kez en üst seviye bir maçta VAR uygulandı, ilk kez monitöre gidildi, ilk kez 4 oyuncu değişikliği hakkı kullanıldı. İnsan böyle tarihi anlara tanıklık edince, “Acaba bundan sonra ne olacak” diye kafa yormaya başlıyor sanırım!
VAR devriminde sıradaki adımın, pozisyon tekrarı izlemeyle ilgili atılması olası. Muhtemelen birkaç yıl içinde hakemin kenara gelip monitöre bakmasının yerini daha efektif bir alternatif alacak. Ben önceleri, ‘3 boyutlu gözlük’ ihtimalini güçlü görüyordum, ama o gözlüğün hakemin boynunda taşınması pek akılcı değil.
Sanırım daha güçlü ihtimal, hakemin pozisyonları saatten izleme şansı olması. Tabii ki bugünkü saat ekranı boyutlarıyla değil; katlanabilir ekran teknolojisinin ilerlemesiyle, saat ekranının belki 10-12 inçlik bir ekran boyutuna dönüşmesi yoluyla...
ESTADIO da Luz atmosferini iyi biliyorum. Belki Camp Nou veya Wembley gibi devasa değil. Ama tribünler dik, akustik güçlü, taraftar organize. 2013’te Fenerbahçe ve 2016’da Beşiktaş da bu Işık Stadı’na alışana kadar ilk devrelerde çok bocalamışlardı. Dün de birçok yenisiyle Fenerbahçe’nin bocalaması doğal.
Ancak maçın kaderini bu bocalama belirlemedi aslında... Cocu’nun PSV’de genelde tercih ettiği dizilişin 4-3-3 olduğunu biliyoruz. Belki de Fenerbahçe’de de orta vadede planı bu olacak. Ancak muhtemelen şu anda elinde klasik bir santrfor olmadığı için gerek Feyenoord ve Cagliari önünde, gerekse dün Alper-Giuliano’lu bir 4-4-2’yi tercih etti. Biliyorum, ileri ikili Alper-Giuliano ise buna 4-6-0 da diyebilirsiniz. Ama ileri ikiliniz gerçekten de orta sahanızla bütünleşiyorsa, altılıyorlarsa diyebilirsiniz bunu. Dün Alper’le Giuliano hem orta sahayı altılamaktan, hem rakibe önde baskı yapmaktan, hem top tutmaktan çok uzaklardı. Fenerbahçe kazandığı hemen hiçbir topu 10 saniye boyunca ayağında tutamadı ve ivedilikle Benfica’ya iade etti. Böyle olunca, tenis topu gibi geri döndü Benfica hücumları. Ve baskı altında yorulan Fenerbahçe savunması, bir noktada açık verdi doğal olarak.
Fenerbahçe, kâğıt üzerinde Benfica’nın üçte biri değerinde gözükmesine rağmen; Portekizliler’den çok zayıf bir takım değil. Dün Alper’le Giuliano daha realist bir top oynasalar, ayakta kalsalar, serseri topların tamamı Benficalılar’ın olmasa pekala Fenerbahçe oradan 0-0’la dönebilirdi. Rövanşta Phillip Cocu, karşısında Pizzi-Fejsa-Gedson’lu harika bir orta üçlü olduğunu unutmamalı. Sistemi muhakkak 4-3-3’e evirmeli.
BENFICA GEÇİLİRSE ‘İKİ TAKVİYE’ YAPILACAKMIŞ!
ÖNCEKİ günkü Hürriyet’te Süleyman Arat imzalı haberi görmüşsünüzdür: Fenerbahçe Benfica’yı geçebilirse, iki takviye yapacakmış. Sanırım Yıldırım’ın 10 senedir yaptığı hataya, şimdi de Koç yönetimi düşüyor. Bu yıl Devler Ligi ön elemesinde 5 büyük lig temsilcilerinin olmayacağı, Portekizli, Rus, Ukraynalı’larla karşılaşılacağı Mayıs’ta belliydi. Devler Ligi’ne girmek için dev bir fırsat var ve en kritik gün, 7 Ağustos... 7 Ağustos’ta iyi bir sonuç alırsanız, muhtemelen bu turu da, play-off turunu da geçeceksiniz.
Öyleyse hâlâ bu ‘iki takviye’ işinin Benfica sonrasına bırakılmasını nasıl açıklayabiliriz? Sarı-lacivertlilerin Haziran-Temmuz’da acilen oyuncu satıp, transferleri tamamlaması gerekmiyor muydu?