Uğur Meleke

Futbol ödülleri Hollywood kafasıyla verilmemeli

24 Eylül 2018
Ödüller konusunda sanırım Wenger kafasındayım: “Bütün maçların sonucunu takımların aldığı bir oyunda bireyleriHollywoodvari törenlerle ödüllendirmek, bencilliği tetikliyor.”

FIFA yılın futbolcusu ödülü, bu akşam Londra’da sahibini bulacak. Kürsüye çıkacak 3 oyuncu, Cristiano Ronaldo, Modric ve Salah...

Bu ödül günlerini oldum olası benimseyemedim, zira neredeyse hiçbir zaman benim hak ettiğini düşündüğüm oyuncu kazanamıyor. Bu konuda sanırım biraz Wenger kafasındayım: “Bütün maçların sonucunu takımların aldığı, bütün kupaları takımların kazandığı bir oyunda bireyleri Hollywoodvari törenlerle ödüllendirmek, bencilliği tetikliyor.”

Üstelik son çeyrek yüzyıldaki ödüllendirme biçimi de türlü türlü adaletsizlikler taşıyor: France Football kökenli Balon D’or, 1991’e kadar sadece Avrupa’da oynayan Avrupalılar’a veriliyordu, 2007’de tüm dünyayı kapsayan hâle geldiler ancak. Şu anda FIFA ödülünün altkümesi hâline gelen prestijli FIFPro heykelciğini kazananıysa 40 bin profesyonel sporcu belirliyordu. Ancak sadece 42 ülke sporcularının oy hakkı vardı orada da...

Hâlen alanının en prestijlisi olan “FIFA Futbol Ödülleri”nin sorunuysa hep aynı: Yetenek ve performans kıstasının birbirine karıştırılması.

2003’te FIFA yılın futbolcusu ödülünü Zinedine Zidane alınca, Milanlı Gattuso haklı bir isyanda bulunmuştu mesela: “Bu ödüller yeteneğe göre veriliyorsa Zidane’ı kutluyorum. Ama kriter buysa, Maradona’nın evinde bu ödülden 15 tane filan olmalı! Eğer kriter performanssa, bu yılın en iyisi Devler Ligi şampiyonu bir Milanlı (mesela Gattuso) olmalıydı.”

Bu akşam kürsüye Devler Ligi şampiyonu ve Dünya Kupası finalisti Luka Modric çıkarsa, kısmen inanacağım ödülün adaletine. Ama diğer 2 aday, bence finale bile kalamamalılardı. Şampiyonlar Ligi ve Dünya Kupası galibi Varane’la, Avrupa Ligi ve Dünya şampiyonu Griezmann tamamlamalılardı kürsüyü bence.

Futbol, bir takım oyunu. Ve bireysel ödüller de istatistik veya yetenek odaklı değil, başarı odaklı olmalı bence.

MANCHESTER CITY’NİN GELİRİ F.BAHÇE’NİN ALTINDAYMIŞ!

Yazının Devamını Oku

Kolları incecik bacakları upuzun bir canavar

21 Eylül 2018
Dün 56’da Fenerbahçe’nin Hajrovic’in ayağından yediği golün hemen öncesini anımsıyor musunuz bilmiyorum...

Muhtemelen siz Mehmet Topal-İsmail çarpışmasını hatırlıyorsunuzdur, ancak ben bir kare önceye taşıyayım sizi:

Sıradan, yavaş, yerden bir pası anlaşılmaz bir biçimde saha içinde tutamayan ve rakibe komik bir taç kazandıran Şener...

Ve taç atışı sonrası onun boş kalan bölgesini kapamak için insan üstü çaba gösterirken çarpışan takım arkadaşları... Ve sonra gelen o yıkıcı gol.

Ve maçın kopuşu...

Yazının Devamını Oku

Pektemek Negredo’dan daha pahalı

20 Eylül 2018
Beşiktaş’ta, yüksek maaşı bahane edilerek İspanyol golcü satıldı. Ancak ufak bir fayda/maliyet analizi yapacak olursak 1.7 milyon alan Pektemek, 4.4 alan Negredo’dan daha pahalıydı.

BEŞiKTAŞ geçen sezonun devre arasında Cenk’i satarken de, acele etmemeleri gerektiği düşüncesindeydim. O sıralarda Cenk zaten İngiltere’de merak uyandıran bir oyuncuydu, ününü Devler Ligi vasıtasıyla yapmıştı. Önünde 2 Bayern maçı vardı. Sezon ortası 25 teklif edilen Cenk’in sezon sonu belki de 30-35 edeceğine emindim.

Cenk alelacele satıldı. Beşiktaş 2 sezon üst üste kazandığı ligi kaybetti. Süper Lig’de 1’incilik ile 4’üncülük arasındaki yayın havuzu prim farkı 15 milyon TL... Beşiktaş, Şampiyonlar Ligi’nden de oldu; gruplara katılım ödülü olan 15,250 milyon Euro’yu da alamadı. Ayrıca Şampiyonlar Ligi yayın havuzu primi olan 15 milyon Euro’yu da Galatasaray’la paylaşmış olsa, oradan da yaklaşık 7,5 milyon Euro kazanacaktı. Bu rakamları topladığınızda zaten Cenk’ten kazandığınız bonservisin daha fazlasını, hedeflerinizden olarak yitirdiğinizi görüyorsunuz.

Cenk Ocak’ta gitti. Beşiktaş Ocak’tan Eylül’le kadar ikna edici bir santrfor takviyesi yapamadı. Eldekilerin en iyisi Negredo ile sezonu sürdürecekler zannederken, şimdi de yüksek maaşı bahane edilerek İspanyol golcü satıldı. Süper Lig’de bir galibiyetin ödülü 2,2 milyon Lira. Şampiyonluk ödülü 30 milyon Lira. Uefa Avrupa Ligi’nin ödülleri de artık hiç yabana atılacak düzeyde değil: Bir galibiyete 570 bin Euro, gruptan çıkmaya ise 1,5 milyon Euro ödüyorlar. Kupayı kazanan takım sadece finalden 8,5 milyon Euro ekstra alacak. Ve siz önünüzde bunca maddi-manevi hedef varken Negredo’yu da pahalı bir oyuncu olduğu gerekçesiyle gönderiyorsunuz.

Ben iktisatçıyım, ufak bir fayda/maliyet analiziyle rahatlıkla şu itirazı yapabilirim bu teze: Bence 1.7 milyon alan Pektemek, 4.4 alan Negredo’dan daha pahalıydı. Ne dersiniz?

AVRUPA LİGİ ARTIK DAHA CAZİP

Belki farkındasınızdır, UEFA önemli bir dönüşüm geçirdi. Başkan değişti, Şampiyonlar Ligi’nin sponsorluk anlaşmaları bu sezon başı itibariyle bitti, yeni bir döneme geçildi. Hem Kupa 1’de, hem de Kupa 2’de dağıtılan ödüller önemli oranda arttı. Bu yıl UEFA iki kupadan 3,250 milyar Euro gelir bekliyor ve bunun yüzde 93’ünü kulüplere dağıtacak.

Devler Ligi gruplarında bir galibiyetin ödülü 1,5 milyon eurodan 2,7 milyon Euro’ya çıktı. Hatta bir grupta mesela 4 maç berabere biterse, bir galibiyetin ödülü 3,2 milyon Euro’ya çıkıyor. Yani önceki gün Galatasaray tek bir galibiyetle muhtemelen 3 milyon Euro’dan fazlasını kasaya koydu. Yani Gomis’ten kazandığının yarısını aldı 90 dakikada.

Avrupa Ligi

Yazının Devamını Oku

Tekmeye kafa sokan adamlar

19 Eylül 2018
Dün tam bir Şampiyonlar Ligi akşamı yaşandı TT Arena’da. Devler Ligi tarihinin iki önemli parçası olan iki kulüp, özlemle, iştahla çıkmışlardı savaşmaya. Ve kan-ter-gözyaşı dolu bu savaşın galibi kalite farkıyla temsilcimiz Galatasaray oldu.

Rusya ve Türkiye, Avrupa’nın baş altı ligleri. Galatasaray ve Lokomotiv de Avrupa’nın baş altı kulüpleri. Belki tarihlerinde hiçbir zaman Şampiyonlar Ligi yarı finali olmayacak ama Avrupa’nın devleri İstanbul’a ya da Moskova’ya gelirken hep çekinecekler bu seyahatlerden. Bir süre Şampiyonlar Ligi’nden uzak kalan Galatasaray dün isteğiyle, arzusuyla, coşkusuyla net bir şekilde verdi bu mesajı: İstanbul, hâlâ Avrupa’nın çekinilecek deplasmanlarından biri.

Dün golleri Galatasaray buldu ama Lokomotiv takımı da bölüm bölüm çok iyi oynadı. Özellikle 20 ile 45 arası oyunu rakip yarı alana yığdılar, bir Fernandes klasiği olan kale içine ortalarla pozisyonlar da yarattılar. Ancak Galatasaray, dün kazanırken sahaya yansıttığı kalitesi kadar isteğiyle de gurur duymalı. Özellikle 2 pozisyon dünkü galibiyetin özeti gibi: 

Dakika 23’tü. Linnes topu ayağından açmıştı. Ama Norveçli oyuncu öyle istekli, öyle konsantreydi ki, sakatlanma pahasına tekmeye kafa sokup Corluka’ya kart göstertti... Yine maçın ilk devresinde yaşanan bir başka pozisyon da dikkat çekiciydi: Hakemin faul kararına sinirlenen Rodrigues topu yere vurdu. Sonra yarım saniyede hatasını fark edip yere vurduğu topun peşinden koşup geri getirdi sahaya! İşte o Rodrigues’in Şampiyonlar Ligi’nde var olma arzusuyla Linnes’in ciddiyeti, Galatasaray’ın bir numaralı sırrıydı dün gece.

Bravo Galatasaray. Bravo tekmeye kafa sokan adamlar... Bir kez daha gururlandırdınız bizi. 

‘KIRMIZI SEBEBİ’ BELHANDA

Dün dakikalar 41’i gösteriyordu. Galatasaray hücumdaydı ve Belhanda, daha önce sıkça yaptığı gibi sorumsuzca verdi topu rakibine. Faslı’nın artık alıştığımız o top kaybının faturasını, vazgeçmeyip rakibine faul yapmak zorunda kalan ve ilk sarısını gören N’Diaye ödedi. Linnes tekmeye kafa sokarken, Belhanda’nın böyle sorumsuzluk hakkı olmamalı bence.

DEVLER LİGİ’NE 2 TAKIM HAYAL DEĞİL

UEFA 

Yazının Devamını Oku

4-3-3 veya 4-2-3-1 oynamak mecbur mu?

17 Eylül 2018
Cocu’nun bence Fenerbahçe’de de 4-3-3 (veya aslında 4-2-3-1) oynatacağım diye bir takıntısı olmamalı. Çünkü Ayew dışında formda bir kenar oyuncusu yok.

2015-16 sezonunda Süper Lig’in 18 takımının toplam market değeri 1.2 milyar Euro imiş. Bugünse 660 milyon düzeyine geriledik. Yani ligimizin değeri, 3 sezonda yarı yarıya inmiş durumda.

Yine aynı sezon ligin en değerli 4 takımının market değeri 600 milyon Euro’ya yakınmış. Bugünse 4 büyüklerin toplam değeri 330 milyon seviyesinde. Süper Lig’in yaşadığı ekonomik dalgalanma, üst grupla alt grup arasındaki farkı fena halde kapadı. Bugün ligin sadece 5’inci haftasındayız ve namağlup takım kalmadı. Hatta 4 haftayı namağlup kapayan 3 ekip de konvansiyonel büyükler değil, Kasımpaşa, Konya ve Kayseri idi. Dün Konya’daki maç da son derece dengeliydi, defalarca gitti-geldi. Konya ayağına gelen fırsatları değerlendiremedi, Fenerbahçe değerlendirdi. Bu sezon bu tarz oyunları çok göreceğiz. Ligde artık güçler çok daha yakın. Maçlar gerçekten de “üç ihtimalli” artık.

Lig daha dengeli ama futbolda 100 yıldır olduğu gibi yine farkı yaratan “kalite” olacaktır şüphesiz. Phillip Cocu’nun PSV’yi yönetirken farklı maçlarda birçok farklı dizilişi denediğini çok iyi biliyorum. Mesela Şampiyonlar Ligi’nde Wolfsburg deplasmanında (elmas orta sahalı) 4-4-2 ve Manchester deplasmanında 5-4-1 gibi... Cocu’nun bence Fenerbahçe’de de 4-3-3 (veya aslında 4-2-3-1) oynatacağım diye bir takıntısı olmamalı. Çünkü bu diziliş 2 kenar hücumcusu istiyor ve Ayew dışında ikna edici bir performans çıkmadığı için Aatıf’a filan umut bağlıyorsunuz! Oysa dün Cocu, (PSV’de zaman zaman yaptığı gibi) elmas orta saha dizilimi ile başlasa, Mehmet-Jailson-Eljif-Benzia’nın önünde Ayew-Slimani’yi kullansa, son yarım saatteki doğruları baştan da yakalayabilirdi. Diziliş elastikiyeti, daha fazla kaliteli oyuncuyu sahaya bir arada sürebilmek demek çünkü.


Yazının Devamını Oku

Burası Süper Lig burada alan yok

16 Eylül 2018
Ronaldo şöyle yanıtlamıştı sorumu: “Aklıma ilk gelen kelime, direnç. Sonra dayanıklılık... Çok yakın oynuyorsunuz ve kolay vazgeçmiyorsunuz”.

Ronaldo o sırada daha 23 yaşındaydı, Türkler’le çok fazla oynamamıştı ve tanımı hiç de fena değildi bence. Zaten bana Türk ligini tanımla deseniz ya da, “Süper Lig’i diğer liglerden ayıran şey nedir” diye sorsanız, şöyle yanıt veririm: “Burası çarpışma ligi. Bu lig, göğüs göğüse oynanan bir lig. Burada futbol kemik kemiğe. Çok faul çalınır, az kart çıkar. Takımların çoğunun şeması doğrudur, alan bırakmazlar.

KIRMIZI KART ADiL OLMADI

Dün klasik bir Süper Lig maçı izledik Vodafone Park’ta. Özellikle ilk devrede Malatyaspor, takım şemasını hiç bozmadı. Çok doğru durdular, hiç boşluk bırakmadılar. İkili mücadelelerde serttiler. Böyle takımlar 0-0’ken olağanüstü dirençlilerdir hep. Rakipleri gol bulana kadar şekilleri bozulmaz. Ve böyle takımları bozmak için birkaç yolunuz vardır: Ya olağanüstü yetenek ortaya koymalısınız. Dün 2-3 kez Ljajic yaptı sadece bunu. Ya da iyi duran top organizasyonları yakalamalısınız.

21’de Quaresma’nın dışarıya çıkardığı, Ljajic’in vurduğu organizasyon sonuçsuz kaldı. Ama 51’de artık klasikleşen bir bağlantı çıktı sahneye: Quaresma-Pepe bağlantısı... Maçı da o bağlantı koparttı zaten...

Dünle ilgili sanırım iki detayı da pas geçmemek gerek: Romanya önünde 79 dakika oynayan Ljajic hazır gelmiş. Son derece klas bir futbol koydu ortaya. Umut veren hakemlerinizden Umut Meler’se çok kötü bir gün geçirdi gerçekten. Özellikle Medel’in atılışı, hiç adil olmadı...

MAÇIN ADAMI: LJAJIC

Yazının Devamını Oku

Uluslar Ligi âdeta Türkiye için üretilmiş!

13 Eylül 2018
Son yıllarda hazırlık maçı rakip seçimlerimiz iyi değildi.Uluslar Ligi’nin hazırlık maçlarının yerini alması, âdeta “resmi hazırlık maçı” formatı tam bize göre...

Uefa Uluslar Ligi, sadece Türkiye’de değil, Avrupa’nın tümünde tartışılan bir format. 55 takımın girdiği bir sistemin sadece 4 bilet veriyor olması, üçlü grup statüsü, EURO 2020 elemeleriyle eşzamanlı yürüyecek olması... Kabul ediyorum, sporsever için kafa karıştırıcı gerçekten...

Ancak ben Lucescu’nun yerinde olsaydım, Uluslar Ligi’nin kurulmasından çok mutlu olurdum doğrusu. Hatta iddiamı biraz daha ileriye götüreyim, Uluslar Ligi âdeta Türk futbolu için kurulmuş gibi. Neden mi?

1- Geleneksel olarak hazırlık müsabakası sevmeyen, özel maçlardan verim alamayan bir milletiz. Antrenörler değişiyor, futbolcular değişiyor, hazırlık maçlarındaki ciddiyetsizliğimiz değişmiyor. Uluslar Ligi’nin hazırlık maçlarının yerini alması, âdeta “resmi hazırlık maçı” formatı tam bize göre...

2- Üstelik son yıllarda hazırlık maçı rakip seçimlerimiz de iyi değildi. Tunus, İran, Karadağ, Arnavutluk, Romanya, Makedonya, Moldova, son 2 yıldaki özel maç seçimlerimiz... Gerçekten rekabet edeceğimiz rakiplerle, ‘resmi hazırlık maçları’ oynama fırsatı verdi bize Uluslar Ligi.

3- Grupta birinci olursak ne âlâ. Kendi seviyemizde rakiplerle 3 play-off maçı daha oynayacağız. İkinci olursak da yine play-off şansımız var; zira A Ligi’ndeki 12 ülke de elemeler yoluyla bilet alırlarsa, B Ligi’nden 4 takım daha play-off’a kalacak. Grupta sonuncu bile olsak zararı yok. O durumda C Ligi’ne düşeriz. Bu kez de oranın en iyisi olarak bir sonraki turnuva biletini alma şansımız artar. Yani aslında bu formatın esas kaymağını B Ligi takımları yiyecek.

TFF’nin ve Lucescu’nun yapması gereken bence kamuoyuna Uluslar Ligi’nin bir tür ‘resmi hazırlık maçı’ fırsatı olduğunu layıkıyla anlatabilmek...

LUCESCU, ŞİKAYET ETTİĞİ KONULARDA HAKLI MI?

Lucescu

Yazının Devamını Oku

Arkadan çekilince düşmeyen çocuklar

11 Eylül 2018
İlk yarıda Hakan ve Cengiz arkadan çekildikleri, pekâla rakiplerine sarı kart göstertebilecekleri halde düşmediler, devam ettiler. Bir önceki kurnaz nesilden sonra bu tavır ilaç gibi geldi.

Türk futbolunun yükseliş dönemi, 1996-2008 arasındaydı. Tam 4 büyük turnuvaya gittik. İki yarı final, bir çeyrek final oynadık. Tarihimizde ilk kez birinci torba gördük. Avrupa’nın elitleri arasına girdik.

2008-2018 dönemini ise en hafif ifadeyle, “duraklama dönemi” olarak adlandırabiliriz. 5 büyük turnuvanın sadece birine, gitmeyeni dövdükleri Euro 2016’ya gidebildik. Onda da son 16’ya kalamadık.

Yani biz, tam 10 yıldır Avrupa’nın son 16’sının dışındayız. Sürekli yenildik. Yenildikçe de bahane ürettik.


Yazının Devamını Oku