Ziraat Türkiye Kupası finalinde bugün Trabzonspor ve Beşiktaş, İstanbul Atatürk Olimpiyat Stadı’nda saat 20.45’te karşı karşıya gelecek. Bu Türkiye Kupası finalini öncekilerin çoğundan ayıran çok önemli bir detay var: Kupayı kazanan takım Avrupa Ligi play-off turuna gidecek. Uluslar arası futbol sezonunu 22 Ağustos’ta açacak. Lig çoktan başlamış olacak ve transferler de kısmen yetişecek play-off turuna.
KASIMPAŞA MAÇI KARTAL İÇİN FİNAL OLABİLİR
Ancak bugün Trabzonspor kaybederse, 2024-25 sezonunda UEFA Avrupa Ligi ikinci ön eleme turuna gidecek. Sezonu Temmuz sonunda açacak. Ve planlar çok değişecek haliyle. Bugün kaybeden Beşiktaş olursa siyahbeyazlıları Avrupa’ya gidememe riski bekliyor. Hafta sonu, ligin ilk yarısında yenildikleri Kasımpaşa’ya deplasmanda kaybetmeyip Konferans Ligi ikinci ön eleme turunu hedefleyecekler bu kez.
BEŞİKTAŞ LİGDE DOĞRU YAPMADI
Ben Beşiktaş’ın sezonun sonuna doğru tek hedef kupa mottosuyla lige yüzde yüz konsantre olmamasını doğru bulmuyorum. Hatayspor maçıyla bu müsabaka arasında tam 5 gün vardı. 122 saat... Ligde bir maçı pazartesi oynadıktan sonra diğerini cumartesi oynamakla aynı süre. Rotasyona bence lüzum yoktu. Aksine hem kupa 11’iyle çıkıp prova yapmak, hem de kazanıp lig yolundan Avrupa’yı garantilemek daha iyi bir senaryo olurdu bence Beşiktaş için. Trabzonspor’sa ligde Başakşehir’e karşı as kadrosuyla oynayarak daha iyi bir tercih yaptı bence.
Ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü Samsun’a çıkışının 105. yıldönümünde sevgiyle, saygıyla, özlemle anarak başlamak istiyorum bu satırlara. Bundan 1 asır önce hem çocuklara, hem gençlere birer bayram bırakma öngörüsüne sahip, bir gün sözlerim bilimle ters düşerse bilimi seçin diyebilecek vizyonda bir öndere sahip olduğumuz için çok şanslıyız. Dün iki rekortmen takım izledik Seyrantepe’de. İki takımın topladığı 96 ve 99 puan, iki ekibin de kulüp rekoru. Bu puanlar, bundan önceki 65 sezonun tamamında şampiyonluğa yetiyordu. Bu sezon iki takımdan birine o rekor puan şampiyonluk için yetmeyecek.
FENERBAHÇE iŞTAHINI HiÇ KAYBETMEDi
İki rekortmen takımdan istediklerini sahaya daha fazla yansıtan taraf F.Bahçe’ydi. Maça önde baskıyla başladılar, 11’e 11 oynanan ilk 20 dakikada şutlarda 4-0, kornerlerde 2-0 öndelerdi. 10 kişi oynadıkları 70 dakika boyunca da mücadele iştahlarını kaybetmediler. Djiku atıldıktan sonra iki kişilik oynayan Fred başta olmak üzere büyük takım davranışı gösterdiler o 70 dakikada. Çok zor bir deplasmandan çok önemli bir galibiyet alarak son haftaya taşıdılar yarışı.
MANASIZ GERiLiMLER DÜN DE HAD SAFHADAYDI
Bir öneriyle tamamlamak istiyorum yazıyı... TFF, fikstürü çekerken derbi haftalarını manuel olarak önden ayarlıyor. Yani iki sezondur G.Saray-F.Bahçe derbisinin 37’nci hafta oynanması tesadüf değil. Bilinçli... Heyecanı artırmak, maçın daha da devleşmesini sağlamak gibi hedefleri var belli ki. Ancak ilk yarıdaki derbide hiçbir futbol oynanmadı, dün de manasız gerilimler vardı sahada.
BU DERBi iÇiN EN UYGUN YER BEŞiNCi HAFTA
Benim TFF’ye önerim şu: Yeni sezonda Galatasaray-Fenerbahçe derbisini 37’nci haftaya koymaktan vazgeçin. Bence bu derbi için en uygun yer 5’inci hafta. Transfer sezonunun sonu, ilk milli maçların dönüşü. Benim fikrim elbette fikstürün tamamen özgür bırakılması yönünde... Ancak illa derbi tarihlerini manuel ayarlayacaksanız, lütfen yeni sezonda 37’nci haftaya koymayın bu maçı. Türkiye’nin en iyi iki takımı 180 dakika futbol oynadı, toplam yalnızca 1 isabetli şut izledik iki maçta. Bence daha fazlasını verebilir bu iki iyi takım.
1- Süper Lig’in 37’nci haftası büyük bir derbiye sahne oluyor. İki dev takımı tabloda 6 puan ayırıyor. Bu 6 puan kapatılabilecek bir mesafe mi? Bugünkü derbi maçın Süper Lig’in kaderine tesir imkânı sizce ne kadar?
Aslına bakarsanız, bu derbinin ligin 37’nci haftasında oynanması tesadüf değil. TFF, fikstürü çekerken derbilerin yerini önden manuel olarak belirliyor. Zaten o yüzden de iki sezondur Galatasaray-Fenerbahçe derbisi ligin 37’nci haftasında oynanıyor. Geçen yıl Galatasaray derbiye şampiyon unvanıyla çıkmıştı, tamamen prestij müsabakasına dönüşmüştü o maç. Sarı kırmızılılar bu yıl da 6 puan farkla geldiler 37’nci haftaya.
37’NCi HAFTA ISRARI MANASIZ
O zaman ister istemez şu soru geliyor akla: Galatasaray-Fenerbahçe derbisini bile bile-göre göre 37’nci haftaya koymak sizce mantıklı mı? Derbiyi 34,35 ya da 36’ncı hafta oynatsanız daha fazla anlamlı olacağı ortada. Üstelik geçen sezon da aynı hatayla derbiyi manasız hale getirmişsiniz. Ama bu yıl yine ısrarla 37’nci haftaya koymuşsunuz ligin en büyük maçını. Yeni TFF, umarım gelecek sezon yine ezbere 37’nci haftaya koymaz bu derbiyi.
BU LiGE 20 TAKIM FAZLA
Sorunuzun yanıtına gelince... Eğer 20 takımla bir lig oynatıyorsanız ve Avrupa’ya sadece 5 temsilci yollayabiliyorsanız, ligin son haftalarında oynanan maçlar adeta bir piyangoya dönüşüyor! Şu anda ligde hiçbir hedefi kalmamış 5 takım var (İstanbulspor, Sivas, Antalyaspor, Adana Demirspor ve Rizespor). Önümüzdeki hafta hedefsiz takım sayısı 10 olacak. O yüzden de yılın kaderini belirlemesini beklediğin hafta, gazozuna maçlarla dolacak. Avrupa’ya 5 ekip gönderebilen bir lige 20 takım çok fazla.
GAZOZUNA MAÇLAR
Ligi altıncı bitirmekle 16’ncı bitirmek arasında teknik olarak bir fark yok şu anda. Eğer Premier Lig’de bitime 2 hafta kala ilk iki arasında 6 puan fark olsaydı yarış sürüyor derdim. Ama bizim ligde son haftaya kimin iddiası kalacak, kim gazozuna maça çıkacak bilmeden konuşmak imkânsız.
Karagümrük, Kafkas göreve geldiğinden beri daha temaslı, daha bütüncül oynayan bir takım. Markao’lu ve Markao’suz olmak üzere iki tip oyunları var. 1,96’lık dev Markao’ya “düşük bütçeli Onuachu” diyorum ben. Elbette Onuachu seviyesinde bir santrfor değil ama tipoloji olarak Nijeryalı meslektaşını andırıyor. Dev boyutlarına rağmen statik değil, hareketli oynuyor. 15 gün önce Antalya’yı yendikleri maçta özellikle sola giderek rakip savunmanın dengesini bozmuş, Güven’in golünü de o yaratmıştı.
K.GÜMRÜK’ÜN KALBi MARKAO
Dün de onun sahadaki varlığı, Karagümrük’ün oyununun tarifi gibiydi. Ev sahibi ekip birinci bölgede birkaç yalancı pas yapıyor, Galatasaraylılar’ı üzerine çekmeye çalışıyor, başarırlarsa da hemen Markao’ya uzun oynuyorlar. Brezilyalı santrfor, Nelsson-Abdülkerim gibi üst düzey bir stoper ikilisine karşı ziyadesiyle top indirdi dün. Böylece Galatasaray’ın atak sürekliliği sağlayarak takımını boğmasına engel oldu. Galatasaraylılar’ı sık sık geri koşturdu. Ve kalbi oldu adeta takımının.
‘YAŞSIZ DÂHi MERTENS’
Galatasaray’sa Karagümrük’ün bu oyununa karşı özellikle ilk 70 dakika boyunca iki antitez sunabildi: Biri, Ziyech’in, Kerem’in, hatta bazen Torreira’nın uzaktan şutları. Diğeri de Mertens’in dehası. Galatasaray’ın ilk yarıda ürettiği 3 net pozisyon, ilk gol dahil Dries Mertens’in şut paslarıyla geldi. 70’te ikinci golü attı. 90’daki Berkan sayısının da üretiminde var. Ben ‘yaşsız dâhi Mertens’in bu sezonki performansını ‘Sneijder 2014’e benzetiyorum doğrusu.
FiNAL YAPMAYI BECERiYOR
Galatasaray, tam anlamıyla bir “yüksek stres, düşük nabız” takımı. Stres yükseldiğinde nabızları düşüyor, nisanları-mayısları kusursuza yakın oynuyorlar. Manchester City’nin iki sezondur Arsenal’a karşı yarattığı farkın bir benzeri bu.
REAL MADRiD VE M.CiTY GiBi
Omerovic’in Konyaspor’u sert ve tutucu bir takımdı. Boşnak hocanın görev yaptığı 18 maçın 14’ü 0-0, 1-0, 1-1 veya 2-0 bitti. Konyaspor yönetimi bu tutucu oyundan belli ki memnun olmadı, onun yerine sportif direktör Ali Çamdalı’yı göreve getirdi. Çamdalı da, belki de ilk rakibi Fenerbahçe olduğu için, Boşnak meslektaşının o sert takımını daha da sertleştirerek çıktı dün sahaya. Omerovic’in prensleri Cicaldau ve Prip kenarda kaldılar. Oğulcan ve Uğurcan’la daha da dirençli bir Konyaspor vardı dün yeşil zeminde.
KONYASPOR 5-4-1’LE KARŞILADI
Dünkü Konyaspor 5-4-1’le, dokuzlu derin blokla karşıladı Fenerbahçe’yi. Böyle derin bir bloğa karşı Fenerbahçe özellikle ilk bir saatte çok yavaş paslaştı, sadece kenar ortalarıyla rakibini çözmeyi denedi. Merkezi neredeyse hiç kullanmadı, uzaktan şut silahı da pek düşünülmedi.
DZEKO FIRSATLAR YAKALADI AMA...
ikinci yarıda yapılan değişiklikler sonrası bir tık canlanan Fenerbahçe, Konya’nın birinci bölgesine oyunu yığmaya başladı. Belki hâlâ merkezden hücum edemiyorlardı ama en uçta Dzeko-Batshuayi ikilisi olduğu için ortalar ve uzun toplar biraz daha anlam kazandı ikinci devrede. Özellikle Dzeko bu kenar organizasyonlarıyla net fırsatlar yakaladı ama Ocak’ta Süper Lig’e geldiğinden beri çok iyi işler yapan kaleci Slowik’e takıldı Boşnak santrfor.
OYUNCULARIN EMEĞiNE SAYGISIZLIK
Fenerbahçe’nin bugün itibariyle lig hedefinden de kopmasında birçok faktör rol oynadı, bu etkenler içinde en üste ben Fenerbahçe başkanının ve teknik adamının dar vizyonunu koyarım. Arabistan’daki Süper Kupa için dahi uçağa U19 takımını almak, Urfa’daki maça çıkmamak, Olympiakos ilk ayağında asları dinlendirmek feci kararlardı. O aşamalara gelen futbolcuların emeğine saygısızlıktı.
BÜYÜK TAKIM KUPA SEÇMEZ
Dün bir makale okudum BBC’de... Manchester City’nin sezonun kritik günleri geldiğinde nasıl soğukkanlı kaldığını ve ilkbaharları ne kadar iyi oynadığını anlatıyordu özetle. Guardiola’nın talebeleri ligde bu sezon 20 maçtır yenilmiyorlar, şampiyonluğa 3 galibiyet mesafedeler. Geçen sezon sonu da 16 maçlık bir seriyle geçmişlerdi Arsenal’ı... Real Madrid’de de benzer bir karakter var. Winner (kazanan) karakter diyebilirsiniz buna. Ben “yüksek stres düşük nabız” takımları olarak adlandırıyorum bunları. Stres yükseldiğinde sakin kalan kulüpler bunlar.
BÜYÜK TAKIM DAVRANIŞI
İşte aynen City ve Real gibi, Galatasaray’ın da böyle stres yükseldiğinde nabzı düşen bir karakteri var. Ben 44 yaşındayım, yaşımın yettiği kadarıyla 30 senedir bu karaktere sahip bence Galatasaray. Nisan-Mayıs’ta büyük takım davranışı gösteriyorlar. Dizleri titremiyor. Dün de ligde dört büyüklerin hepsini durduran, Fenerbahçe-Galatasaray’ın ikisine birden çelme takan tek takım olan Sivas’a karşı hiç titremedi ayaklar.
ARADI, TARADI, GOLLERi BULDU
15 gün önce Fenerbahçe de oynamıştı Sivas’la. Onlar da 1-0 öne geçmişti ama koruyamamışlardı o tek farkı. Galatasaray dün 1-0 öne geçince, sanki gol olmamışçasına devam etti baskıya. Ve ikiyi buldu geç olmadan. Skor 2-1’e geldiğinde de durum benzerdi, Galatasaray aradı, taradı, buldu dört golü kısa sürede.
DÜŞÜNCE HIZIYLA FARK YARATIYOR
Tabii ki Galatasaray’ın iki aydır hemen her rakibine üçer beşer atmasında nisan gelince şampiyonluk modunu açan İcardi’nin başrolde olduğunu belirtmek gerek. Dün birinci golde stoperleri sırtlayan bir boş koşusu var. İkide topun üstünden atlıyor. Üçüncü golü kendisi atıyor, dörtte Torreira ile atağı başlatıyor. Beşincinin asistini yapıyor. Altıncıyı da yine o atıyor. Bence “İNTJ” denilen karakter türü var İcardi’de. Yani “içedönük, sezgisel, düşünen, yargılayan”.
Sahayı şahane okuyor, her aksiyonu yarım saniye önceden seziyor ve çok çabuk bir futbolcu olmamasına rağmen düşünce hızıyla yaratıyor farkı.
Dikkatli futbolseverlerin gözünden kaçmamıştır, Beşiktaş’ın dünkü Rize 11’i, fena halde bir ay önceki Başakşehir maçı 11’ine benziyordu. Bundan tam bir ay önce Fernando Santos, Başakşehir Stadı’nda Gedson’un önünde Rashica-Ghezzal-Muci-Semih ve Aboubakar’ın hepsine bir arada görev vermiş, deyim yerindeyse tüm tuşlara bir arada basmıştı. Ancak o gün Beşiktaş, sahaya 6 ofansif özellikli futbolcuyla çıkmasına rağmen oyunu tamamıyla rakibine teslim etmiş, önde baskıya hiç gitmemiş, Başakşehir yüzde 70’le topla oynayarak bitirmişti maçı.
iLK 11’DE 5 HÜCUMCU
Dün de Serdar Topraktepe, tabii ki biraz da sakat listesinin kabarıklığı sebebiyle bir arada görev verdi 5 hücumcusuna. Ancak bu kez daha farklı gelişti hikâye. Beşiktaş’ın ofans ağırlıklı kadrosu, tam da olması gerektiği gibi maça yüksek şiddetli presle başladı. İlk 20 dakikada Rize savunmasını defalarca hataya zorladı. Soyunma odasına 1-1’le gitti ama bir golü iptal oldu, bir topu direkten döndü, şutlarda 12-4, kornerlerde de 5-1 üstündü ilk yarı bitiş düdüğü çaldığında.
RiZE SON ANA DEK PES ETMEDi
G.Saray-Fenerbahçe hocaları dışında sezon başından beri görevde olan tek teknik adam İlhan Palut, ilk 45’in sonlarında başlayıp ikinci devrede devam eden doğru hamleleriyle ortak etti takımını oyuna. Emirhan’ın başrolde olduğu iki duran top golüyle de son anlara kadar pes etmediler dün.
Ancak Beşiktaş dün galibiyeti son anlarda bir duran top golüyle aldıysa da, özellikle ilk yarıda en uçta Muleka yerine Halim Okta olsa 45 dakikada koparabilirlerdi bence maçı! Dün kenarda antrenör olarak görev yapan Halim Okta, 90’lı yıllarda Metin-Ali-Feyyaz’ın yedeğiydi ama Muleka’dan daha iyi bir santrfordu bence.
Üçüncü bölgede bu kadar kalabalık olan siyah beyazlıların topla münasebeti daha iyi bir santrfora ihtiyacı vardı dün.
Fenerbahçe'nin dün Beşiktaş’a kurduğu oyun üstünlüğünü okumak için filmi biraz geriye sarmak gerek. Fenerbahçe dün derbiye rakibinin tam 35 puan ve 51 averaj önünde başladı. Beşiktaş bu noktaya elbette bir günde gelmedi: İki sene önce şampiyon hocası Sergen Yalçın’ı imza için bir buçuk ay bekleten, 2 milyon Euro’ya (alt ligde 17 maça çıkmış) Emrecan Uzunhan’ı, 1,5 milyona Kerem Atakan’ı transfer eden, Rıdvan Yılmaz, Serdar Saatçi gibi oyuncuları haraç mezat, Güven’i bedavaya gönderen Beşiktaş yönetiminin tuhaf kararlarıyla başladı bu süreç.
TUHAFLIKLAR VE YANLIŞLAR
O tuhaf yönetsel kararları bu sezonki yanlışlar izledi. Saiss anlamsız bir şekilde kaybedildi. Afrika Kupası senesinde ülkeleri kupa vizesi alan 8 Afrikalı’yla takım kuruldu. 4 stoperlik rotasyonun biri (Tayyip) uzun süreli sakatken, yanına 3 Afrikalı konuldu. Bir önceki yönetim ve teknik ekibin hatalar zinciri yeni yönetimle de sürdü. 14 senedir kulüp takımı çalıştırmamış, dünyanın en pragmatik ve 1-0’cı hocası Fernando Santos getirildi göreve. 12+3 milyon Euro gibi astronomik bir paraya birçok üst klas futbolcu alınabilecekken Al Musrati transfer edildi. Bu paraya Al Musrati’den daha iyileri bulunabilirdi. Worrall da fark yaratacak bir stoper değil. Bu yönetimin performansı da eskisinden çok üstün değil bana sorarsanız.
11'E 11 İKEN F.BAHÇE DAHA İYİYDİ
Dünkü müsabakayı elbette Al Musrati’nin 25’teki kırmızı kartından bağımsız okuyamayız ancak şunu da belirtmek gerek: Libyalı atıldığında Fenerbahçe şutlarda 6-0, kornerlerde 2-0 öndeydi. Beşiktaş 25 dakika boyunca rakip yarı sahaya geçmemişti daha. Becao-Djiku-İsmail sahadayken sarı lacivertlilerin atak devamlılığı yüksekti; enteresandır, maç 11’e 11’ken daha iyi bir Fenerbahçe vardı sahada.
NEDEN MERT HAKAN YERİNE KRUNIC?
20’NCi dakikada İsmail Yüksek sakatlandığında neden Becao’nun çıkarılıp stoper tandeminin bozulduğunu, oyuna niçin kenardaki yerli Mert Hakan’ın girmediğini anlamadım ben doğrusu. Krunic de gördüğümüz kadarıyla bir Pirlo, bir Gattuso değil! Yani kenarda Mert Hakan varken, Krunic’i sokmak için stoper tandemini bozmak biraz lüzumsuz geldi bana.