Paylaş
Tek golle biten karşılaşma sayısı da sadece 6... Bu yıl rastgele bir Süper Lig maçına gitmiş olsaydınız gol izleme ihtimaliniz yüzde 100, iki gol seyretme ihtimaliniz yüzde 91, üç gol görme ihtimaliniz yüzde 68’di. Üstelik bu golleri Nasri’ler, Love’lar, Burak’lar, Gomis’ler, Valbuena’lar atıyor. Bu yıl Süper Lig’de iyi maç izleme ihtimaliniz, sinemada güzel film yakalama ihtimalinizin üstünde bence!
LİG DAHA REKABETÇİ
- Yedinci hafta sonunda maç başına gol ortalamamız 3,32 olarak gerçekleşmiş ki, bu oran Almanya’da 2,41, İngiltere’de 2,47, Fransa’da 2,67, İspanya’da 2,76, İtalya’da 2,88... Bu yılki gol istatistiği ile ilgili en çarpıcı veriyse, dengeli dağılım. 7 hafta sonunda Süper Lig’de en az gol atan takım 7 kez fileleri havalandırmış, yani maç başına 1 gol ortalamanın altına düşen ekip yok. Oysa İtalya, Fransa ve İngiltere’de 8, Almanya’da 7, İspanya’da da 6 takım maç başına 1 gol ortalaması tutturamamışlar. Elbette 7 hafta keskin sonuçlara varmak için tam anlamıyla yeterli bir süre değil. Tabii ki futbolda eğlence, sadece gol sayısından da ibaret değil. Ancak şu ana kadar edindiğim kanaat şu: Süper Lig’de bu yıl altta-üstte kopma yaşanmaz, orta direk daha güçlü, lig daha rekabetçi.
KARAR ALANLAR ACELE ETMESİN
- Ligin bu yıl daha rekabetçi olması, galibiyetsiz takım bulunmaması ve hemen her maçın eğlence vaat etmesinin altındaki sebeplerden en güçlüsü sanırım futbolcu kalitesi. Futbolcunun yerlisi-yabancısı yok, iyisi kötüsü var. Bu yıl ligde daha fazla iyi futbolcu, daha fazla iyi antrenör olunca, daha fazla iyi maç çıktı ortaya. Şu günlerde yabancı sınırlaması planları yapanlar, 2020’den itibaren sayıyı kademeli azaltalım diyenler, karar almak için bence çok acele etmesinler. Zira bence 2020 geldiğinde, “Biz neden böyle uzun vadeli bir karar almışız ki! Lig gayet iyi, kulüpler Avrupa’da daha etkili. Milli takım da fena gitmiyor” deme ihtimallerini güçlü görüyorum. Bence birkaç yıl içinde “İyi ki ligi pasaport ayrımcılığından kurtarmışız. İyi ki yasaklarla bir yere varamayacağımızı anlamışız. İyi ki bu sayede burada yedek oturan Emre Çolak’lar, Enes Ünal’lar, Cenk Gönen’ler ve daha niceleri Avrupa’ya açılmış” diyecek bugün aksini söyleyenler.
SORUN ANTİPATİKLİK!
- Yabancı sınırının açılmasının milli takımı olumsuz etkileyeceği ezberine hiçbir zaman katılmadım, hatta tam aksini düşündüğümü dile getirdim sıkça: Burada yabancı meslektaşını yenip formayı alamayan yerli, aynı yabancıyı uluslararası maçta nasıl yenecek ki sahi? Zaten ulusal takımımızın son 10 yıldaki sorunu başarısızlık değil ki, antipatiklik. Değerli dostum Sina Koloğlu araştırmış, Ukrayna-Türkiye totalde 9,71, AB’de 8,88 reytingde kalmış. Oysa 2018 eleme maçlarında daha önce ortalama yüzde 12, Euro 2016 elemelerinde ise yüzde 15 civarındaymış puanlar. 2008’den beri Avrupa’nın son 16’sına giremiyoruz zaten. Başarı departmanında değişen bir şey yok. O zaman ilginin düşmesinin nedeni bence sportif değil. Esas sebep, milli takımın nezaketsiz bir yere dönüşmesi. Kavga, tehdit ve kabadayılıkla anılması. Top oynamaktan çok racon kesen genç Kurtlar Vadisi figüranlarıyla doluşması.
AVRUPA’DA DAHA İYİ OLACAĞIZ
- Yetkililerden ricam, yabancı futbolcuyu sınırlamamaları. İlla ulusal takıma yansıyacak bir değişiklik yapacaksak, esami listesine 3, ilk 11’lere de 1 tane 22 yaş altı yerli şartı getirebiliriz mesela. Eğer bu tartışmanın tek motivasyonu uluslararası başarısı ise, inanın, lig güzelleştikçe global çizgimiz de değişecek. Şu geçiş sürecini yavaş yavaş atlatıyoruz, transferde daha fazla isabet sağlıyoruz, seneye Avrupa kupalarında çok daha iyi olacak görüntümüz. Kulüplerin başarısı orta vadede muhakkak yansıyacak milli takıma. Adriano Gökhan’ı, Maicon Serdar’ı itecek. 5 yıl şans verin şu uygulamaya. Daha güzel olacak her şey.
Paylaş