Turpun büyüğü ÜFE’de

DÖVİZ kurundaki 5 aylık artış faturası şöyle; yılbaşına göre yüzde 20, bunun da yarısı mayıs ayında gerçekleşti.

Haberin Devamı

Dün TÜİK tarafından açıklanan tüketici fiyat artışı ise yüzde 1.62 oldu. Üreticinin maliyet artışı ise yüzde 3.79’la 2003 yılından bu yana en yüksek Mayıs artışı.

Şubat 2017’den bu yana enflasyon yüksek bir patikada; TÜFE yüzde 10’in, Yurtiçi ÜFE de yüzde 15’in üzerinde seyrediyor. Buna bir de bu ilave kur sıçrayışı eklendi.

Şu iki fotoğraf bize izleyen aylarda enflasyonun ne olacağını söylüyor; tüketici enflasyonunu ölçen TÜFE artışı yıllık yüzde 12.1’e, üretici enflasyonunu ölçen yurtiçi ÜFE yüzde 20.4’e çıkmış durumda. Yüzde 20’lik üretim maliyet artışından gelen yükün üreticilerce sineye çekilmesi kolay değil.

ÜFE artışı ve bu ay üzerine binecek ilave artışlar öylece kalmayacak, perakende fiyatlara yansıyarak nihai olarak tüketicinin hanesine, sofrasına ulaşacak. Anımsatalım, akaryakıt fiyatları gibi “askıda tutulan” artışlar var; seçim sonrasında ya bu zamlar yansıtılacak ya da vergisini zamanında ödeyen mükelleflerin cebinden çıkacak. Akaryakıtta ÖTV eritilerek karşılanan ve askıda tutulan zam oranın da yüzde 5 olduğunu anımsatalım.

Haberin Devamı

Ara malı fiyat artışları ekim ayındaki zirvesinden geriliyorken yeniden yıllık yüzde 24’e vurdu. 2008’deki enerji ve emtia fiyatlarındaki zıplama sırasında bile böylesi görülmemişti.

Aylardır uyarılara kulak verilmedi; hem enflasyon eğilimi ve fiyatlama davranışı bozuluyor, hem de kur artışlarının getireceği ilave yansıma Türkiye’yi adım adım 2004 öncesine doğru taşıyor.

Mayıs ayında enerji ve gıda dışarıda tutularak hesaplanan çekirdek fiyatlarda (C) yıllık artış yüzde 12.64 ile 2003’ten bu yana 15 yılın rekoru. Dahası bu serideki son 3 aylık ortalama fiyat artış ivmesinin de yıllık yüzde 20’li patikada olduğu görülüyor. Nitekim ÜFE’deki maliyet artışları kaçınılmaz biçimde tüketiciye yansıtılacak ve TÜFE de yeni bir patikaya oturacak.

Örneğin gıdada, şubat-mayıs döneminde 3 ayda üretici fiyatları birikimli yüzde 7.5 artarken, tüketici endeksi içindeki gıda fiyat artışı yüzde 3.4 olmuş. Bu ay ve izleyen aylarda etiketlere zamların gireceği çok açık.

NE YAPMALI?

Haberin Devamı

TÜFE ve çekirdek enflasyonda hızla 2004’e geri döndüğümüze göre; o dönemdeki politika faizlerinin nerede olduğunu da anımsamak gerekiyor. 2004’te Merkez Bankası’nın piyasadan para çektiği ve gecelik borç alma faizinin yüzde 20-22 aralığında olduğunu anımsatalım. Bugün yükseltilmiş hali yüzde 16.50’de ve yetmiyor.

Ne yazık ki bol sermaye akımı-bol döviz likiditesi döneminde edinilen rehavet içindeki “idare ederizci” politikanın ve geç kalmanın bedelini çok ağır ödüyoruz.

Geldiğimiz yer şurası: Enflasyon-devalüasyon sarmalı eşiği. Kredi ve itibar kaybı.

Enflasyona karşı Merkez Bankası eskisi gibi davranırsa bedeli kur artışı ile ödeyeceğiz. Kur artışı enflasyonu yukarı çekiyor. Kararlı biçimde bu eğilimi ve kur beklentilerini ezmenin bedeli ise yüksek faiz.

Haberin Devamı

Tüm bunlar, ülkeye sermaye akışı sürerken yüksek cari açığı göz ardı ederek faizi düşük tutma tutkusunun bedeli. Üstüne üstlük, faiz artırma zamanı geldiğinde de ilave bir puanlık artıştan kaçınırken “alevlerin sarmasını bekleyip” sonunda 3 puan, o da yetmediğinde daha fazlasına mahkum olmak.

Bu süreçte sadece Merkez Bankası’nın itibar ve güven kaybı değil, finansal kurumların ve şirketlerin de kredi itibarları hasar görmüş oldu.

Ayrıca, Merkez Bankası 3 puan faiz artırdıktan sonra geçmiş enflasyona bakarak “en yüksel faiz veren ülke olduk” payesi de doğru değil.

2017 Mayıs sonunda vadesine 1 yıl kalmış Hazine tahvillerinin faizi yüzde 11.1 oranında imiş. Net getirisi kabaca yüzde 10. Dün açıklanan tüketici enflasyonu ise paramızdaki son 1 yıllık aşınmanın yüzde 12.1 olduğunu söylüyor. Özeti; TL tasarruf edip devlete borç veren cepten yemiş. Ya döviz alan ne yapmış? Kabaca yüzde 30 kur artışı; bunu da bankada tutan ilave yüzde 3.5 kazanmış.

Haberin Devamı

İşte bu yüzden, enflasyon-devalüasyon eşiğinde Ankara’daki kurumların ne yaptığı, nasıl yaptığı önem kazanıyor. Sadece para politikası ve yüksek faizin de yetmeyeceği ortada. Siyasetin normalleşip; hukuk içinde, kurumları ve kuralları işleyen bir döneme girmek gerekiyor.

İdare etme dönemi bitti.

Yazarın Tüm Yazıları