Paylaş
Katılımcıların tamamı, İstanbul’da görev yapan şirket mensubu Japonlardı. Dikkatimi çeken şuydu; genelde ciddi bir yüz ifadesi olan Japonların yüzü gülüyordu; keyifliydiler. Paralarının değer kaybettiği bir haftayı kapatıyorlardı.
Peki, Japon ekonomisi içeride yüz güldürüyor mu? Pek de öyle değil. Başbakan Shinzo Abe’nin 2012 sonunda göreve gelmesiyle daha genişletici bir para ve ekonomi politikası izlenmeye başlandı. Sonuç da alınmaya başlanmıştı, ancak Abe öncesindeki hükümet tarafından getirilen satış vergisi işleri bozdu. Bu yılın Nisan ayında satış vergisinin yüzde 5’den yüzde 8’e çıkarılacağının biliniyor olması, ilk çeyrekte satışları patlattı ve GSYH yüzde 2.9 büyüdü. Talebin öne çekilmesi ikinci çeyreği negatife çekti; binde 2’ye yakın ekonomi küçüldü. Üçüncü çeyrek de geçen hafta açıklandı; yüzde 1.2’lik küçülme yaşanmıştı. Böylece, 2015 Ekim’ine planlanan satış vergisinin yüzde 8’den yüzde 10’a getirilmesi adımının ertelenmesi gündeme geldi.
Japonya’da Abe yönetimi ile devasa bir parasal genişlemeye gidildi; Japon Merkez Bankası’nın parasal genişlemesini bilanço büyüklüğünden ölçersek, 2012 sonundaki GSYH’ya oranı yüzde 30 iken, 2014 sonunda GSYH’nın yüzde 50’sine yaklaştı. Bunun devam etmesi ve de 2015 sonunda yüzde 60’ına yaklaşması bekleniyor.
Bu devasa parasal genişlemenin boyutunu kıyaslayabilmek için, ABD Merkez Bankası’nın bilanço büyüklüğünün 2009-2014 arasındaki 3 fazlık bir miktar genişlemesi ile dörde katlanmış halinin, ancak ve ancak GSYH’nın yüzde 20’sine denk geldiğini anımsatalım.
Japonya, 2014’ün ikinci ve üçüncü çeyreklerinde küçülerek teknik olarak yeniden resesyona girmiş oldu. Üçüncü çeyrek küçülmesi ile ilgili haber yayınlandığında, Japon yeni hızla değer kaybetti. Geldiği yer, dolara karşı 118 yen seviyesi idi.
2012 sonuna doğru Abe’nin iktidar koltuğuna oturmadan önceki paritenin dolara karşı 80 yen olduğu dikkate alınırsa yaklaşık yüzde 50’lik bir değişim olduğu görülüyor. Euro karşısında da aynı değer kaybı ortaya çıktı. Basit bir örnekle; Japonya’da yapılmış bir otomobili satın almak, 2 yıl öncesine göre yüzde 32 daha ucuz hale gelmiş oldu.
Japonya’daki parasal genişleme, bir taraftan iç pazarda canlanma yaratırken, diğer taraftan da son 2 yılda Japon mallarını yüzde 30 ucuzlatmış oldu.
TL’ye karşı bakalım; Kasım 2012’den Kasım 2014’e dolar ve euro kuru yaklaşık yüzde 25 artmış durumdayken, TL/Yen kuru yüzde 15 gerilemiş durumda. Japon malları ucuzlamış.
2010’da fazlasıyla tartışılan kur savaşı, deflasyon-resesyon eşiğindeki ülkeler için parasal genişlemenin sonuna kadar kullanılması ile ulusal paraların değersizleşmesinin kapısını açtı. İşte Japonya örneğinde hayata da geçmiş oldu.
Şimdi son örnek, Avrupa’da giderek daha fazla hayata geçiyor; İsveç Merkez Bankası sıfır faizle piyasaya para sürüyor, bankaların kendisinde tuttuğu mevduata ise negatif faiz uygulayarak ‘üste faiz’ alıyor. Avrupa Merkez Bankası da yılın ortasından bu yana negatif faize geçmişti.
2010’da konusu tartışılmaya başlanmış ama henüz hayata geçmemişken; herkesten önce ortaya atılıp, ‘buna razı olmayız’ açıklamalarıyla kolları sıvayıp ‘deneysel politika’ uyduran Türkiye, enflasyonu halletmemiş olduğunu da unutup döviz kurunun yukarı gitmesi için (TL’nin değer kaybı için) kapıları açmıştı. 2011 ve 2014’de bedelini; kur ve enflasyon artışı, rezerv kayıpları ve faizleri 4-5 puan sert biçimde yukarı çekerek ödedik. Sonuç olarak, kur savaşında boyumuzun ölçüsünü aldık.
Ancak, dünya reel kur savaşına yeni yeni sahne oluyor; Japon yeninin değer kaybına, Çin faiz indirerek yanıt verirken, Avrupa’da da Draghi’nin parasal genişlemede kapsamı genişletmekten bahsetmesi aynı haftaya sığdı.
ugurses@hurriyet.com.tr
Paylaş