Paylaş
Yasalarda suç vasfı tanımlanır ve buna uygun cezalandırmalar yazılır. Oysa Bankacılık Yasası’na yapılan ekleme ile mealen “bankacılar şu işlemleri yaparsa zimmet sayılmaz” denildi. Neyin suç olmadığı yasaya sabitlendi.
Eklenen fıkra şöyle: “Bankacılık mevzuatı ile bankacılık usul ve prensiplerine uygun kredi kullandırma, bu kredileri temdit etme veya ek kredi kullandırma, taksitlendirme, teminata bağlama yahut sair yöntemlerle yeniden yapılandırma işlemleri zimmet suçunu oluşturmaz.”
Eklenen bu fıkra ile deniliyor ki; bankacılar kredilerin vadesini uzatır, yeniler, mevcuda ilave kredi kullandırır, taksitlendirir, teminat değişikliği yaparsa bunlar zimmet suçu oluşturmaz.
Bu düzenlemenin muhatabı bankacılardan çok, ne yazık ki yasayı bugüne dek farklı yorumlayan yargı süreçlerinde yer alan savcı ve yargıçlar. Adres orası.
Bankacılar uzun zamandan beri yasada değişiklik yapılmasını talep ediyorlardı. Çünkü 2001 krizi sonrasında mahkemeye düşen bankacılık yargılamalarında karşılaşılan çok örnek olduğu görülüyor. Örneğin, vadesinde ödeme zorluğu içine girmesi olası bir kredinin yenilenmesi ya da yapılandırılmasına dair işlemlerin zimmet suçu niteliği taşıdığını savunarak dava açılması, karar verilmesine dair örnekler var. Normal koşullarda, bankacılık kuralları ve teamülleri, yasal düzenlemeler çerçevesinde yapılabilen bu işlemlerin, bir şekilde mahkemeye düştüğü ve yargılamalarda ‘zimmet suçu’ elbisesi giydirildiği görüldü.
Özellikle son bir yılda hem genel durgunluktan, hem de turizm, enerji ve metaldeki sektörel krizden dolayı şirketlerin kredi geri ödemelerinde sorunlar var. Bu şirketlerin kredilerinde vade yenileme, teminatlandırma ya da yapılandırma işlemleri banka yöneticilerinin en büyük kabusu, zimmetle yargılanma korkusuydu.
Bir bankacı, “kimi zimmet davası örneklerinde, vadesi gelen kredide geri ödeme sorunu varsa ‘hemen ipini çekmeliydiniz’ yaklaşımı vardı” diyerek anlatıyor durumu. Oysa bankacılıkta her şey ‘otomat’ gibi çalışmıyor. Şirketin nakit akışı, mal varlığı, teminatı, diğer borçlanma olanakları gibi unsurlara bakılması, ilave kredi verilmesi her zaman teamüller içinde.
Peki bu fıkranın bu biçimde yasaya yerleştirilmesi ilerideki dönemde, kötü niyetli zimmet vakalarına yol açar mı? Bankacılar, her işlemde ‘bankacılık mevzuatı ile bankacılık usul ve prensiplerine uygun davranma’ yükümlülüğünün değişmediğinin altını kalınca çiziyorlar.
VARLIK FONU’NUN KILAVUZU YOK
Varlık Fonu’yla ilgili sakıncalar konuşulurken; bu fonun ne yapıp yapmayacağını, hakkında konuşan bakanların da henüz ne yapılacağını bilmediği anlaşılıyor. Belli ki muğlak bir ‘koruma kalkanı’ tahayyülü var kafalarında, mitolojik metaforlar gibi, ötesi yok.
“Üçlü denetimden” bahsedilirken, bugün bir işleyiş kılavuzu bile olmayan bir fonun söz konusu olduğu unutuluyor. Bir çalışma, ilkeler ve işleyiş kılavuzu bile oluşturmadan Hazine varlıklarının bu fona devredilmesiyle keyfi kullanımın önü açık.
Fon bu varlıklarla ne yapacak? Fondaki varlıkların satılmayacağı, rehin ya da ipotek edilmeyeceği anlatılıyor cevaben. Yasasında ne var? Nasıl finansman yaratacak peki bu fon? Yasasında diyor ki; “Finansman sağlanırken Türkiye Varlık Fonu portföyü üzerinde teminat, rehin, kefalet ve ipotek tesis edilebilir”.
Fona devredilen varlıkların kiralarının, şirketlerin kazançlarının da, temettülerinin de fona akacağı anlatılıyor. Hazine’ye ait bir kuruluşun KHK ile bu fona aktarılması, gelirinin bütçe dışına çıkarılması başka bir ülkede olsa “bütçe hakkına tecavüz” sayılır, yer yerinden oynardı. Böylelikle, bütçe açığının artması, bütçe dışına çıkarılan gelirlerin hesap vermeden kullanımı da tescil edilmiş oluyor.
Sanki Hazine’nin teminatsız borçlanamadığı, fon arz edenlere bir varlık demetini teminat göstererek borçlanma vitrinine çıktığı fotoğrafı veriliyor. Teminatsız borçlanabilen Hazine’ye karşılık, teminat sunarak ‘menkul kıymetleştirerek’ borçlanma teklifi sunan Varlık Fonu’na gelmenin ana motivasyonu nedir? Çok açık: Bütçe denetimi dışına çıkmak.
Yaratılan sadece basit bir varlık fonu değil; paralel bütçe, paralel Hazine ve paralel bir merkez bankası yaratmak demek. Bu yola girilmiş olması bile yarar yerine zarar getirir.
Paylaş