Adaleti kaybettik, sıra parada mı?

CUMHURBAŞKANLIĞI danışmanı Cemil Ertem yaptığı bir konuşmada Türkiye’de iki kurumun adının önünde; savcıların ve Merkez Bankası’nın adının önünde ‘Cumhuriyeti’ değil de ‘Cumhuriyet’ ibaresi olduğunu, bunun nedeninin de bunların halkın kurumları olduğunu vurgulayarak, “Merkez Bankası tartışması, Türkiye’deki ekonomik vesayetin son kalelerinden bir tanesinin yıkılıp yıkılmayacağı, ne zaman yıkılacağı tartışmasıdır” diyordu.

Haberin Devamı

Ertem’e göre sorun, Türkiye para politikasının nereden belirleneceği sorunu; “Samsun’dan mı, Canik’ten mi yoksa Londra’dan mı, Washington’dan mı belirleneceği tartışmasıdır.”


Doğru; Türkiye’de sadece iki kurumun adının önünde ‘Cumhuriyet’ ibaresi olmasının ardında, bu kurumların tüm halkın yani ‘cumhurun’ kurumları olması yatıyor. Bunun bu biçimde ifade edilmesinin temel nedeni ve vurgusu; toplumun bütününe ait olma, gündelik siyasetin gölgesinde bırakmamak içindir. Bu, seçimlerde çoğunluk oylarını alan siyasetçilerin bu iki hassas kurumda; adalet ve parada, kuralları kendilerine göre bükmeme, ya da ‘at koşturmamaları’ anlamına geliyor.


Herkesin kurumları olduğu, kurallar içinde bağımsızlık vurgusu kalın biçimde çiziliyor.


İşte bu yüzden, TCDD ile TCMB arasında fark var; Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) demiryolu hizmeti veren kamu kuruluşu ve seçilen siyasetçilerin bu hizmeti kendilerince yönetme ve şekillendirme alanları var.

Haberin Devamı

Beğenmeyenlerin başka, alternatif bir hizmeti satın alma seçenekleri var. TCDD yönetiminin aldığı kararların, hizmetlerin doğrudan tüm toplum yaşamına geniş bir etkisi yok. Kamuya mali katkısı ya da yükü, vergi ödeyenlere hesap verilmesi dışında.


Oysa Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) hepimizin, tüm toplumun. Yani hepimizin cebinde taşıdığı ulusal paramızın değerini, satın alma gücünü, itibarını korumakla görevli. Orada alınan kararlar tüm toplumu doğrudan ve yaygın biçimde etkiliyor. Satın alma gücümüz; gelirimizin, varlıklarımızın reel değeri, paramızın değeri, itibarı TCMB’nin izlediği politikalara bağlı. Ülkede başka bir para basılmıyor, tek bir para var; onu da TCMB basıyor.


Kurallar, Merkez Bankası’nın yasasıdır. Yasada verilen görev ise bellidir; fiyat istikrarı. Bu, yüzde 9’luk enflasyonun her yıl aynı seviyede tutulabilmesi demek değildir. Fiyat istikrarı, yurttaşların, yatırımcıların, girişimcilerin gündelik kararlarında dikkate almadıkları kadar düşük bir seviyedir; yüzde 2-3’tür. Buraya indirip, orada tutmaktır; fiyat istikrarı. İşte böyle olduğunda uzun vadeli faizler yüzde 4-5’lere düşer; kredi faizleri hem de uzun vadeli biçimde geriler. Yatırım ortamı doğar. Büyüme yükselir.

Haberin Devamı


Siyasetçinin işi; uzun vadeli faizlerin düşebilmesi için gereken kapıları açmaktır. Kısa vadeli faiz düşünce uzun vadeli faiz düşmez.


Ülkenin para politikasını ülkenin kısıtları belirler. Eğer yüzde 5 cari açık veriyorsanız tasarruflarınız yatırımlarınızın altında demektir. Dış tasarruflara ihtiyacınız var demektir. Merkezi Londra’da, Washington’da olan merkez bankalarının bastığı paralara ihtiyacınız var demektir. Bu bağımlılığı alt etmenin yolu, tasarruflarınızı artırmaktır. En başta kamu harcamalarında tasarruf ederek; lüks binalar yaparak, uçaklar satın alarak değil. Hem harcayayım, hem yabancı paralara muhtaç kalayım, hem de enflasyon karşısında kendi yurttaşlarını bile tereddüde düşürecek düşük merkez bankası faizi uygulayayım birlikte gitmez.

Haberin Devamı


Siyasetçiler, danışmanlar şikâyet etmek için değil, yapmak için oradalar. Her şey bir yasa değişikliğine bakar. Kuralı yani Merkez Bankası yasasını değiştirirsiniz; şikâyet ettiğiniz, olduğunu sandığınız vesayeti kaldırırsınız. Hep beraber görürüz. Refah mı getiriyor, felaket mi?


Kamu hukukunu savunan savcılar ve merkez bankaları gelişmiş tüm ülkelerde ‘partizan’ kurumlar değildir. Kurallarla çalışan bağımsız kurumlardır. Gelişmiş refah toplumlarında, sandıkta galip gelen, yargı kürsüsünde de galip olmuyor. Ancak baskıcı ve az gelişmiş ülke tablolarında var bu. Türkiye’de adaletin ‘nereden belirleneceği’ sorunu kalmadı; ne yazık ki bu iki kurumdan birini kaybettik, diğer kurum ise ağır baskı altında.

Yazarın Tüm Yazıları