Paylaş
Bu yazıyı okuduktan sonra ‘‘Pes doğrusu, rezaletin bu kadarı da olmaz!’’ diyeceğinize bahse girerim.
Efendim, şimdi biraz gerilere, 1997 yılının ilkbahar günlerine dönüyoruz.
Tansu-Özer Çiller çiftini eleştiren herkese küfür etmek için çıkarılan gazetede, bize peş peşe saçmasapan sorular yöneltiliyor. Hem de istihbaratçı ağzıyla. Alın size birkaç örnek:
‘‘Alaattin Çakıcı ile kaç kez telefonla konuştun?’’
‘‘The New York Times Gazetesi'nde, Çillerler'i yerden yere vuran haberleri kim yazdırıyor?’’
Hoppala! O sıralarda Türk Ticaret Bankası'nın Erol Evcil'e satılmamasına içerleyen Alaattin Çakıcı, birçok medya mensubunu aradığı gibi, bana da telefon açarak ‘‘Yalı Çetesi’’ denilen gruba veryansın ediyor. Bu arada Tansu ve Özer Çiller'e de güneş yüzü görmemiş küfürler yağdırıyor. Çiller borazanı gazeteden muhalif gazetecilere her gün küfürler edilmesine karşın, dinlerken bile yüzümüzü kızartan bu sözleri yayınlamayı, tabii ki hiç düşünmüyoruz. Ancak Çakıcı'nın bir iddiasını araştırmaya değer buluyoruz. Çünkü ünlü ‘‘baba’’, kendisinin tehditleri sonucunda paniğe kapılan ‘‘Yalı Çetesi’’nin yakalanması için karar aldığını, hatta bu konuda İçişleri Bakanlığı'nda bir zirve yapıldığını iddia ediyor. İddiası, bu çerçevede sınırlı kalsa neyse... ‘‘Baba’’ya göre, zirveye katılanlardan MİT temsilcisi ‘‘Yerini tespit ettik, her an alabiliriz!’’ diyor. Sonrası malum, toplantının ardından İçişleri Bakanı Meral Akşener, Çakıcı'ya haber uçurarak yerini değiştirmesini söylüyor. Bunlar Çakıcı'nın iddiaları...
Biz ne yapmışız? Üzerine ‘‘Nisan 1997’’ yazdığımız kaseti arşive kaldırarak, Çakıcı'nın iddialarını belgelemeye yönelmişiz. Görüştüğümüz yetkililer, kanun kaçağının yakalanması için toplantı yapılmadığını ve bir karar alınmadığını söylemişler. (Şimdi anlıyoruz ki, böyle bir toplantı yapılmış ve sorumlular, bu gerçeği bizden saklamışlar! Siz buna ‘‘yanıltmışlar’’ da diyebilirsiniz!)
DİNLENEN TELEFONLAR
Çiller'in borsa danışmanı olmasına karşın Başbakanlık Müsteşarlığı kimlik kartını kullanan ve bazı MİT elemanlarınca korunduğu iddia edilen Adil Öngen'in kurşunlanmasından sonra Çakıcı, bu olayı tırmandırmış. Flash TV'ye çıkarak, canlı yayında Çiller Ailesi'ne hakaretler yağdırmış. Ertesi gün gerçekleşen Flash TV baskınının dehşet verici görüntüleri, hafızanızda canlılığını koruyordur sanırım. (Dosyası aceleyle kapatılan bu baskının bazı DYP'li yöneticilerce düzenlendiği gerçeği, birkaç ay önce ortaya çıkarıldı.)
Şimdi anlıyoruz ki, telefonlarımızı dinleyen kulaklar, bu konuşmaları kaydedip Özer Çiller'e, oradan da malum gazeteye servis yapmışlar. Kanımca, Çakıcı'nın Meral Akşener hakkındaki iddialarını da bilmelerine karşın, aylarca ünlü mafya babasını sadece dinlemekle yetinmişler! Operasyon konusunda hiçbir ciddi adım atılmamış. Haydi bir adım daha ilerleyerek şöyle söyleyelim: Flash TV bombasının patlamasını önlemek için Çakıcı ile pazarlık bile yapmışlar. Nereye kadar? Refahyol Hükümeti'nin gidici olduğu anlaşılıncaya kadar! Koalisyonun ölüm döşeğinde kıvrandığı günlerde ise, göstermelik bir operasyon hazırlığına başlamışlar!..
Geliyoruz, 6 Temmuz 1997 Pazar günü, bu köşede yayımlanan yazımıza... Malum gazetede ‘‘Çakıcı ile kaç kez telefonla konuştun?’’, ‘‘The New York Times'taki haberleri kim yazdırıyor?’’ gibi sorular yöneltilince, bakın yanıtımız nasıl olmuş:
‘‘Alaattin Çakıcı, beni Kanal D'deki telefonumdan birkaç kez arayıp, Çillerler hakkında ağır suçlamalarda bulunmuştu. Yeraltı dünyasının bu ünlü ismi, Çiller Ailesi'nin, bildiği gerçekler karşısında paniğe kapıldığını söylüyor ve yakalanması için İçişleri Bakanlığı'nda bir ‘‘mini zirve’’ düzenlendiğini öne sürüyordu. Anlattığına bakılırsa, bazı üst düzey güvenlik yetkililerinin katıldığı bu toplantıda MİT temsilcisi, Çakıcı'nın yerinin belirlendiğini ve yakalanmasının an meselesi olduğunu açıklamıştı. Ancak toplantıdan sonra Çakıcı'nın İzmit'teki bir yakınını arayan bir bakan, 'Alaattin'in yeri biliniyor, orayı derhal terk etsin' ihbarını yapmıştı. Çakıcı, Çiller Ailesi'ne çocukları kadar yakın olan bu bakanın, daha önce İzmit'teki akrabasıyla ortak iş kurduğunu iddia ediyordu.
Amerika'nın ünlü ve saygın The New York Times Gazetesi'nde çıkan ve Tansu-Özer Çiller çiftini yerden yere vuran haberlere gelince: Ben bu konuya köşemde daha önce de değinmiş ve soru yönelten Çiller tetikçileriyle dalga geçerek 'O haberleri ben yazdırdım. Çünkü The New York Times'ın gerçek sahibi benim!' demiştim. Şaka bir yana, ARENA ve Kanal D Haber Merkezi'nin Koordinatörü Dr. Haluk Şahin, bu gazetenin Türkiye Bürosu Sorumlusu Stephen Kinzer'in arkadaşıdır. Kinzer, zaman zaman Haluk'u arar ve bir meslektaş olarak bazı konularda görüşlerini alır. Malum gazeteden bize soru(!) yöneltilince, Haluk'la kahkahaları patlatıp, o konuşmaların bir bölümünün benim odamdaki telefondan yapıldığını anımsadık.
İşte böyle sevgili okurlarım. Sadece iki kişi arasında geçen bu konuşmaların kaydedilip doğruca ‘‘Enişte’’ye, oradan da iftira, şantaj ve tehdit amacıyla yayınlanan bu gazeteye gittiği, apaçık ortada.’’
PES DOĞRUSU
O tarihten bu yana Meral Akşener'den ‘‘tık’’ çıkmamış. Ne bir açıklama, ne de tekzip! Çakıcı'nın hakkındaki iddialarını içeren kaset, televizyonda yayımlanınca başlamış yırtınmaya. Günaydın! Bugüne kadar nerelerdeydiniz Meral Hanım?
Şimdi sorumlusuna sorarlar!.. Arkadaş, sen telefonlarımızı hangi yasaya dayanarak dinlettin? Gazeteci telefonlarını şantaj amacıyla dinletmek gibi bir uygulama, hangi hukuk devletinde var? Haydi diyelim ki burası Türkiye, burada böyle işler vakayı adiyedendir, o halde dinlemeyle elde ettiğin bilgileri, malum gazeteye vermek yerine, neden Çakıcı'yı yakalamak için kullanmadın?
‘‘Pes doğrusu!’’ dediğinizi duyar gibiyim. Ama yetmez! Şimdi babayiğit bir savcının çıkıp, bu rezaleti yaratanların kulaklarına yapışması gerekmez mi?
Not: Aynı tarihlerde Özer Çiller, kendisiyle görüşen grubumuzun bir yöneticisine ‘‘Devletin istihbaratı bize bilgi veriyor’’ diyerek malum gazetenin okuduğunuz sorularını ona yöneltmişti.
Paylaş