Paylaş
HER zaman söylerim, her adanın hikayesi, insanları, ortamı farklıdır, siz siz olun gördüğünüz bir adayı başka bir adayla kıyaslamayın, ben gitmiştim filanca adaya hepsi aynı düşüncesine kapılmayın. Kuzeyden güneye sık sık Ege adalarını gezme fırsatı buluyorum, mesleğim rehberlik olduğu için birçok misafiri de götürüyorum.
Geçtiğimiz bayram tatilinde Rodos Adası’na giderken yolu paylaştığımız dostlarla konuşurken, Rodos Adası’nın daha önce gördükleri hiçbir adaya benzemediğini, çok turistik ve kalabalık olduğunu, limana yanaşan yolcu gemileri, havalimanına iniş yapan uçaklarla her saat yoğunluk yaşandığını, korunmuş eski kale bölgesi, adanın her yerinden denize girebileceğiniz plajları ile dünyanın her yerinden turisti kendine çeken; buna bağlı olarak da fiyatların pahalı olduğu bir ada olduğunu anlattım...
Gerçekten de Rodos Adası bugüne kadar gördüğünüz adalar arasında farklı bir yere sahip. Görenler ve görmek isteyenler için...
OSMANLI İZLERİNİ TAKİP EDERİM
Adalara gitme amacı taze ve bol deniz ürünlerinin tadına bakma olanlardan değilim. Yaşadığım coğrafyayı seven, sindirmiş ve ömrüm yettiğince de adım adım gezdiğim bildiğim yerleri öğrenerek keşfederek artırma gayesinde olan biri olarak özellikle Yunanistan’a her gittiğimde Osmanlı dönemi izlerini takip etmek benim mesleki ilgi alanımdır. Gözüm birlikte yıllarca yaşamış benzer iki kültürün her alandaki izlerini ayırt eder, binaları, duvarları, yemekleri, şarkıları. Görmeye duymaya çalışır her gittiğimde...
GEMİNİN ÖNÜNDEN RODOS
Adaya yaklaşırken karşılaşacağınız ilk manzara önemlidir, adayla ilk karşılaşmanız, tanışmanız ondan nasıl bir enerji alacağınız, sizi nasıl karşılayacağı. Bu yüzden imkan varsa özellikle adaya ilk defa giden misafirlerime, hep geminin ön tarafında olmalarını tavsiye ederim. Size bu satırları yazarken gözümün önüne Rodos Adası liman bölgesi geliyor. Büyük limanda bekleyen onlarca irili ufaklı tekne, büyük turist gemileri. Yel değirmenleri, suyun hemen dibinden başlayan eski şehir duvarları ve duvarların akasında görünen yapılar, Rodos’un fethinden sonra Kanuni Sultan Süleyman döneminde yapılmış camilerin minareleri. Ben hepsini seçebiliyorum. Hatta eski Türk kahvehanesi Mevlana‘nın yerini bile parmağımla gösterebilirim. Hafız Ahmet Ağa Kütüphanesi’nin yerini de... Türbesi Bursa’da bulunan Cem Sultan’ı ağırlamış Rodos Şövalyeleri’ne ait Büyük Üstatlar Sarayı’nın binasını ve ona çıkan taş yolu.
SOKAKLARI FİLM PLATOSUNU ANDIRIR
RODOS, Ege Denizi‘nde bulunan On İki Adalar’ın en büyüğü ve On İki Adalar idari bölgesinin ve (Simi, Herke,İleki ve Meis adalarını da içeren) Rodos ilinin merkezi konumunda. Nüfusu 140 bin civarında ve bu Yunanistan için büyük şehir anlamına geliyor. Dünyanın yedi harikasından biri kabul edilen Rodos Heykeli (Kolossos) M.Ö. 280 yılında Dorlar tarafından Rodos liman girişinde inşa edilmiş. Rodos şehrinin Tapınak Şövalyeleri tarafından inşa edilmiş kalesi ve Orta Çağ‘dan kalma mahallesi günümüzde UNESCO Dünya Mirası Listesi‘nde ve adanın en çok turist çeken bölgesi. Adeta film platosunu andıran eski şehir bölgesindeki sokaklarda iki gün gezseniz sıkılmazsınız.
LİNDOS TERCİH EDİLİYOR
Deniz sahili yaklaşık 220 km olan adada Rodos şehri, adanın kuzey ucu sonunda kurulmuş, buradaki burunda bulunan akvaryum adeta adanın bol rüzgarlı ve az rüzgarlı eski şehir bölgesinin de belirleyici sınır taşı konumunda. Yüz metre ötede yeni otellerinde olduğu bölgede dalgalı deniz sevenleri, burnun hemen şehir tarafına geçtiğinizde sakin bir plaj isteyenleri yüzerken görebilirsiniz. Adanın ana havayolu kapısı Rodos Diagoras Uluslararası Havaalanı gün boyu onlarca uçağın iniş ve kalkışına şahit oluyor. Adaya gelen turistlerin en çok ziyaret ettikleri yerler arasında güneydoğu sahilindeki Lindos yerleşimi geliyor. Ama bana soracak olursanız sıcak günlerde pek tercih etmeyin. Çünkü ada genel olarak bahar ve yaz aylarında çok sıcak ve rüzgarlı; öyle ki, merkezdeki rüzgar bazen sizi yorabiliyor.
3 BİN ÜZERİNDE TÜRK VAR
Liman bölgesinde İtalyanların 1912 yılından sonra bu adalar nasılsa artık bizim düşüncesiyle yaptıkları neo klasik tarz taş yapılar, büyük resmi binalar, neredeyse tüm on iki adalarda görülebiliyor. Rodos, Kos ve Kalimnos adaları bu tarz İtalyan mimarisinin en çok görülebileceği adalar ama onların havası da ikinci dünya savaşına kadar sürmüş. Sonrasında adalar tekrar Yunanistan’a geçmiş. Türkiye - Yunanistan arasında mübadelenin yapıldığı 1923 yılında, adada İtalyan hakimiyeti olduğu için Osmanlı döneminde adalara yerleşen, Rodos ve Kos gibi adalarda yaşayan Türkler yerlerinde durmuşlar 1950’li yıllar sonrası yaşanan çeşitli siyasi huzursuzluklarda Türk nüfus azalmış, veya adayı terk etmeye zorlanmış olsa da adada günümüzde halen üç binin üzerinde Türk yaşıyor ve çarşı bölgesinde dükkanları olanlar var..
RODOS HEYKELİ’NİN RİVAYETİ
RODOS, tarihi eserleri, plajları, eğlence hayatı ve modern konaklama tesisleriyle Yunanistan’ın en önemli turizm merkezlerinden biridir. Turizm hareketliliği açısında Antalya turizmi ile eşdeğer tutanlar vardır, tabii ki Antalya bölgesi otel sayısı ile eşdeğer tutulamaz. Rodos hem iyi korunmuş bir ortaçağ şehrine sahip olması, hem de yıl boyu ortalama 300 gün güneş görmesi nedeniyle dünyanın birçok ülkesinden gelen turistleri kendisine hayran bırakır. Romalılar, Saint John Şövalyeleri, onlara son veren Osmanlılar ve İtalyanlar bu adada birçok kültürel ve tarihi miras bırakmışlardır.
400 YIL OSMANLI’DAYDI
14. ve 15. Yüzyıllarda St. John Şövalyeleri, diğer adıyla Rodos Şövalyeleri, ada mimarisinde en önemli izleri bırakmışlardır. Yüksek surlarla çevrili Rodos Kalesi ve Eski şehir bölgesi Rodos Şövalyeleri tarafından inşa edilmiştir ve bu bölge UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndedir. 1522 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın ordusuna yenik düşen Rodos, yaklaşık 400 yıl Osmanlı hakimiyetinde kalmıştır. Bu süre içinde birçok cami, imaret, mektep, medrese ve yol yapılmıştır. Bunlardan günümüze kalanlar 11 camii (ki bunlardan sadece Kanuni Sultan Süleyman Camii, İbrahim Paşa Camii faal olanlardır), 18 mescit, 12 çeşme, 3 hamam, Sultan Süleyman İmareti, Saat Kulesi, Fethi Paşa Rüştiyesi, Hafız Ahmed Ağa Kütüphanesi gibi yapılar halen ziyaret edilebilir..
Dünyanın yedi harikasından biri kabul edilen Rodos Heykeli, Rodos limanının girişinde olduğu inanılan, Yunan tanrısı Helios’un 32 metre yüksekliğindeki tunçtan inşa edilen heykelidir. MÖ 280 yılında Dorlar tarafından inşa edilen heykelin bacaklarının arasından gemilerin geçtiği şeklinde rivayetler vardır.
CEM SULTAN VE RODOS ADASI
RODOS sokaklarında dolaşırken Bursa’yı hatırlamak, Muradiye Külliyesi’ne uzanmak ilginç bir duygu. Ama Fatih Sultan Mehmet’in oğlu Cem Sultan’dan biraz bahsetmek gerekiyor. Çok özet olarak yazacak olursam; 1481 yılında Fatih Sultan Mehmet’in ölmesi ile beraber Şehzade Bayezid ve Cem Sultan arasındaki taht kavgası ve sonuçları uzun yıllar sürdü. Ölümünden önce Fatih Sultan Mehmet’in taht için onu işaret etmesi Cem Sultan’ı cesaretlendirmiş ve ağabeyi 2. Bayezid ile mücadeleye girmişti; fakat ağabeyi askeri olarak kendisinden daha üstündü. Aralarındaki ilk savaş 1481 yılı haziran ayında Yenişehir’de oldu. Bu çarpışmanın ardından Cem Sultan Bursa’yı ele geçirip padişahlığını ilan etse de ardından büyük bir yenilgiye uğradı ve Karaman’a kaçtı. Karaman yolunda tüm eşyaları, mal-mülkleri yağma edilen ve Anadolu’da barınamayacağını anlayan Cem Sultan, ailesini de yanına alarak Mısır’a sığındı.
BİR KOZ OLARAK KULLANILDI
Memlük Sultanı Kayıtbay; Osmanlı şehzadesi Cem Sultanı, Osmanlı Devleti’ne karşı kullanmak amacı ile sarayında misafir etti. Bu misafirliği yıllar sürdü. Cem Sultan, bu yıllar içerisinde tekrardan küçük çaplı askeri harekâtlar gerçekleştirmeye çalışmış olsa da muvaffak olamadı. Anadolu’ya tekrar dönüp ağabeyine karşı mücadele etmek istese de başarılı olamayan Cem Sultan, sonunda St John Şövalyeleri’nden, Pierre D’Aubusson ile görüşerek Rodos Adası’na geçti. 1482 yılının temmuz ayında Rodos Adası’na çıkan Cem Sultan, ada halkı ve şövalyeler tarafından çok iyi karşılansa da aslında onun için sonu gelmeyecek bir macera başlamıştı. Cem Sultan, adadaki Üstatlar Sarayı’nda konuk edildiğini düşünmüştü ancak işin görünmeyen yüzünde kendisinde sonradan fark edeceği, esaret yılları başlamıştı. Pierre D’Aubusson her ne kadar yakın bir tavır sergiliyor olsa da Papa ve Hristiyan dünyası ile yazışıyor ve Cem Sultan’ın Osmanlı’ya karşı bir koz olarak kullanılma planlarının altyapısı hazırlanıyordu.
VASİYET İÇİN MEKTUP YAZDI
Bu süreç sonunda Cem Sultan, önce Fransa sonra İtalya arasında gidip gelmeye başladı. Beş yıl boyunca Fransa’da esir olarak yaşadı, ardından 14 Mart 1489 tarihinde Roma’ya gitti ve Papa ile görüştü. Papa, Cem Sultan üzerinden Osmanlı Devlet’ine karşı bir haçlı seferi düzenlemeyi planlıyordu. Cem Sultan’a Hıristiyan olmasını da teklif etti. Cem Sultan bu teklifi reddetti. Roma’da yaklaşık 6 yıl kalan Cem Sultan Fransa Kralı VIII. Charles’ in baskısı ile Napoli’ye doğru yola çıkmış, bu yolculuk sırasında da fenalaşmıştır. Tarihçiler bunun sebebinin Papa tarafından zehirlenmesi olduğunu düşünse de, konu ile ilgili net bir bilgi bulunmuyor. Ölmeden önce ağabeyi Bayezıd’a bir mektup yazarak naaşının Osmanlı topraklarına gömülmesini ve Mısır’da kalan ailesinin İstanbul’a götürülmesini vasiyet ettiği söylenir. 1495 yılda ölen Sultanın naaşı 1499 yılında Napoli’den bir gemi ile Osmanlı topraklarına getirilmiş Bursa’da Muradiye külliyesine defnedilmiştir.
RODOS ŞÖVALYELERİ
RODOS Şövalyeleri’nin hikayesi ilk olarak kendini Fransız soylusu olarak tanıtan Hugues de Payens tarafından 1119 civarında Kudüs’te Hristiyan hacıları korumak için 9 şövalyeden oluşan bir askeri ekiple başladı. Bu 9 şövalyenin kan ve evlilik bağı vardı ve Katolik Kilisesi tarafından resmi olarak 1129 yılında tanınan tarikat kısa zamanda güçlenmeye başladı. En güçlü zamanlarında askeri varlıkları 20 bin kişiyi bulmuştur. Tarikatın ömrü neredeyse Haçlı Seferleri’yle eş olmuştur. Beyaz renkteki eşyaları üzerindeki kırmızı haçlarıyla Tapınak Şövalyeleri zamanlarının en korkulan savaşçılarından olmuşlardır. Günümüzde Rodos çarşısında şövalyelere ait bir çok hediyelik eşya satılıyor.
RODOS’TAN MALTA’YA
Tarikatın askeri kanadı, savaşlarda ün kazanırken tarikata bağlı diğer gruplar, Avrupa genelinde ve Kutsal Topraklarda geniş ölçekte yapılanmışlar, Kutsal Topraklarda ve Avrupa’da birçok mevzi inşa eden tarikat bankacılık ve para transferinin ilkel bir formunu bularak Hıristiyan hacılara büyük kolaylıklar sağlamıştır. 1522 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın Rodos kalesini uzun süren kuşatması sonrası yenilgiyi kabul ederek, kaleyi teslim etmişler ve adayı terk ederek önce Girit Adası’na daha sonra da Malta Adası’na göç ederek Malta Şövalyeleri olarak hayatlarına bir süre daha devam etmişlerdir.
ON İKİ ADALAR NEDİR?
ON İki Ada, Menteşe Adaları veya Dodekanisos Ege adalar Denizi’nde bulunan bir grup adaya verilen isimdir.
On İki Ada ismini, Osmanlı Devleti’nın gayrimüslim bölgelerde uyguladığı yönetim şeklinden almıştır. 12’li denen bu sisteme göre her on hane birer temsilci çıkarır, bu temsilciler de aralarından bölgeyi yönetecek “on iki kişilik bir ihtiyar heyeti” seçerdi. Türkçe “On İki Ada” ismi; ilk önce Yunancaya, daha sonra bire bir çevrilerek diğer Batı dillerine girmiştir.
“On İki Ada” denen adalar grubunda, isminin çağrıştırdığı gibi sadece on iki adet ada yoktur. “On İki Ada” olarak adlandırılan bu ada grubunun sadece büyük olanları sayılırsa on dört ada, büyüklü küçüklü, hepsi sayılırsa yirmiden fazla ada ve adacık vardır.
Buradaki on iki sayısı; adaların sayısını ifade etmek için değil, “on iki üyeli meclisle yönetilen adalar” anlamındadır.
Paylaş