Paylaş
Savaş öncesi 2010 yılında muhteşem çarşısı ile Halep’e yaptığım son seferleri hatırlatıyor bana Urfa çarşısı, kozmopolit insan yapısı, dağınık dükkan tezgahları, dar sokaklar, handan hana geçişler, kebapçılardan yükselen dumanlar, baharat kokuları ve insanların yüzlerindeki şüpheli bakışlar… Hepsi birbirine düğümleniyor bu çarşıda çözülmemek üzerine.. Çarşının hangi sokağında , hangi dükkanında kiminle tanışacağınız hep bir merak konusu.. Hanlardaki insan kalabalıkları, onlarca insanın yaptığı sohbetin uğultusu çarşı renklerinin tamamlayıcısı.
BALIKLARI KUTSAL GÖL
Önümden renkli ve parlak kumaşlardan yapılmış elbiseler giymiş kadınlar geçiyor, ellerini küçük çocuklar tutuyor.. çekiştiriyorlar biri bir yana diğeri öbür yana kadını. Başımı kaldırıp Urfa kalesine bakıyorum. Derler ki; Hz. İbrahim, Asur Kralı Nemrut’un gazabına uğramış ve bu kalede bulunan iki sütunun arasında kurulan mancınıktan aşağıya atılmış. Nemrut düşeceği yere ateşler yaktırmış ama bir mucizeyle ateş göle, odunlar da balıklara dönüşmüş. Gölün adı Halil-ür Rahman, yani Allah’ın Dostu ama halk Balıklı Göl demiş ve yüzyıllardır buradaki balıkların kutsal olduğuna inanılır.
Çarşının yanıbaşı, kutsal Balıklı Göl ve çevresi bence başka bir yazı konusu. Havada uçuşan güvercinler dikkatimi çekiyor. Urfalılar, bu kuşlara çok meraklı. Genelde kış aylarında yapılan “Karışma” dedikleri kuş uçurma olayı, serbest bırakılan güvercinlerin şehrin üzerini kaplayıp, gökyüzünde görsel bir şölen sunmasıymış.. Bu karışmalarda bazen gerçekten de bir karışma olayı sözkonusu olduğu da oluyormuş, yönünü şaşıran küpelerle, halhallarla süslenmiş güvercinler soluğu başka bir yuvada alabiliyormuş. Daha sonra kuşçu kahvelerine gidip, başka yuvaya giden güvercininizi geri alabiliyormuşsunuz.
DOĞUNUN GİZEMİ İÇİNDE
Şanlıurfa çarşısında yürürken Şam veya Halep’te, “Souk” dedikleri o çarşılardan birindeymiş gibi, doğunun o gizemli havasının hissedildiği sokaklarda yürüyor gibi hissediyorum. Eski kervanların getirdiği mallar, hoş kokulu baharatlar, rengarenk kumaşlar sanki dört bir yana yayılmış, değişik diller konuşuluyor eller sıkışılıyor, ticaret yapılıyor. Kumaş satan bir dükkanın önünde dakikalarca durup renk cümbüşüne dalıyorum, kimbilir hangi genç kızın nişanlık kıyafetleri, düğün hazırlıkları, elbise kumaşları buradan temin edilecek. Balıklıgöl ve çarşı civarında bu kumaşlardan yapılmış kıyafetlerle başı dik göğsünü gere gere yürüyen kadınlar gördüm ama fototoğraflarını çekmeye korktum. Neredeyse her meslek grubu için bir çarşı var, bazı çarşıların sadece adı kalmış, sanatkarlarıysa gelişen dünya ve onun ihtiyaçlarına ayak uyduramamışlar. Herşeye rağmen Bursa veya İstanbul geleneksel çarşısından tartışmasız çok daha otantik..Kazaz Han diye de geçen Bedesten’e yürüyorum, Ortadoğu, İran kokan şallar, yanar döner, parıltılı kumaşlar elbiseler, rengarenk bluzlar, örtüler dükkanları donatmış. Bedesten aslında kuyumcuların toplandığı yer olmalı, Kuyumcu çok yok burada ama altını Urfalı kadınlar da seviyor, kollarındaki boyunlarındaki takılardan bunu söyleyebilirsiniz. Hemen yanındaki Sipahi Çarşısı’nda ise kilimden battaniyeye, halıdan keçeye kadar değişik ürünler var. Bakırcılar ya da diğer adıyla Hüseyniye Çarşısı ise gün boyu, sanatlarını icra etmek için bakırları döven ustaların sesleriyle inliyor. Hediyelik birçok eşya da bulunabilir burada..
KÖŞEYİ DÖNÜNCE....
Hiç beklemediğim bir yerde köşeyi döndüğümde bir pide fırını ile karşılaşıyorum, bu tarz yerel fırınlarda lahmacun da yapıyorlar üstelik çok uygun fiyata. Biraz durup kürek başındaki adamı, fırından çıktıktan sonra havada uçuşan sade pideleri seyrediyorum. Sokakta dolaşan kadınlar, kendi modalarının en güzel örnekleri olan kıyafetleriyle etrafa renk katıyorlar. 1562’de inşa edilmiş eski bir kervansaray olan Gümrük Han ise, Bursa’nın Koza hanı gibi çarşının merkezi konumunda ve kime sorsanız gösteriyor. Avluda zaman kavramını yaşamlarından çıkarmış bir kalabalık dip dibe yerleştirilmiş ve masa ve sandalyelerde oturuyor . Hanın birinci katında bazı kebapçılar, dükkanlarının önüne Urfa’ya has kırmızı biberleri dizmiş. Kürsü denilen küçük taburelere çömelmiş, başlarına keyfiye sarmış adamlar, tavla satranç oynayarak, nargile ya da çay içerek günün yorgunluğunu çıkarıyor görüntüsündeler. Kimi de kulpsuz fincanlarda servisi yapılan, acı mı acı, hani o acı tadı gerçekten kırk yıl boyunca unutamayacağınız “Mırra” kahvesini, kaçak tütünden sardıkları sigara eşliğinde içiyor. Hanın girişinde kaçak sigaralar, tütün satan bir dükkan göze çarpıyor. Oradan çıkıp İsot Pazarı’na uğruyorum. Arapça’da “acılı” anlamına gelen ve dondurması bile yapılan isot, Urfalılar için yemek yapımında çok önemli olan, pul bibere benzeyen bir baharat. Makbulü ise evde yapılanı. Pul biberler salçalar baharatlar heryerde…
11 BİN YILIN YANSIMASI
Şehrin bu renkli çarşı bölgesinin, ve insanlarının aslında Urfa’nın yaklaşık 11 bin yıllık tarihinin bir yansıması olduğunu düşünmek gerek. Peygamberlerden Adem, Eyyüp, İbrahim, Şuayp ve Elyasa’nın burada yaşadığına inanılıyor. Rivayete göre Hz. İsa, yüzünü sildiği mendiline çıkan suretini, Urfa Kralı Abgar’a göndermiş ve bu mucizevi mendil sayesinde ölüm döşeğinde olan kral iyileşmiş, bunun neticesinde de Hıristiyanlık devlet dini olarak dünyada ilk kez Urfa’da kabul edilmiş. 1516’daki Osmanlı dönemine kadar Urfa, Babil’den Hitit’e, Perslerden Romalılara çok sayıda uygarlık arasında el değiştirmiş ve zengin tarihini ve insanlarını da bence buna borçlu. 1920’de Fransızların işgalinden kurtulan şehir, 1984 yılında Kurtuluş Savaşı’nda gösterdiği başarılardan dolayı Şanlıurfa adını almış.
TARİHİ ÇARŞILARA İLGİ BÜYÜK
Tarihi ve kültürel özellikleriyle her yıl çok sayıda yerli ve yabancı turiste ev sahipliği yapan Şanlıurfa’da, Bakırcılar Çarşısı, Eskici Pazarı, Gümrük Hanı gibi birçok çarşı ve pazarı bünyesinde barındıran geleneksel Çarşı bölgesinde her dönem alışveriş ve insan yoğunluğu bulmak mümkün. Geleneksel mimariyle şekillendirilen Kazaz (Bedesten), Sipahi Pazarı, Kınacı Pazarı, Bakırcılar Çarşısı, Eskici Pazarı, Kuyumcular Çarşısı, Kunduracılar Pazarı ve Gümrük Hanı gibi tarihi öneme sahip pek çok çarşının bulunduğu Tarihi Çarşı, kentin ticari hareketliliğinin en yoğun olduğu alışveriş merkezleri arasında yer alıyor.
Kente gelen yerli, yabancı ziyaretçilerin yanı sıra köylerden şehir merkezine gelen aileler, yerel halk yöresel giysi ve aksesuarlar, bakır süs eşyaları, ev gereçleri ve hediyelik eşya ihtiyaçlarını halen buralardan karşılıyor.
Ülkemizde sayıları her geçen yıl artan AVM’lere rağmen tarihi çarşılar, vatandaşlardan ilgi görmeye devam ediyor ve edecek. Sabahın ilk ışıklarıyla hareketliğin başladığı kapalı çarşılar, tarihi hanlar alışverişin yanı sıra kışın ısınmak, yazın ise serinlemek amacıyla insanların vazgeçilmez uğrak yerleri arasında bulunuyor.
Ahilik kültürünün halen yaşatılmaya çalışıldığı çarşılarda esnaf, asırlardır süren gelenek kapsamında hafta başında “hayırlı ve bereketli kazanç” için dua ediyor.
Paylaş