Paylaş
Aslında Eğirdir ilçesi Isparta ilinin, hatta Göller bölgesinin turizm merkezi olarak gösteriliyor. Tarihi zenginlikler, doğal güzellikler açısından büyük bir potansiyele sahip Eğirdir Gölü nün ve bölgenin doğal güzellikleri her yıl artan sayıda yerli ve yabancı turisti ilçeye çekiyor fakat Eğirdir’e gelenlerin çoğu günübirlik ziyaretçiler veya geçerken uğrayanlar. Bunda ilçede konaklama tesislerinin yetersizliği gösterilebilir, turistik tesisler ve ev pansiyonculuğu ilçeye gelen turistleri ağırlayacak kapasitede fakat eski, son yıllarda bu konuda çok az yatırım var.
İKİ YÖNLÜ TURİZM
Hal böyle olunca Eğirdir İlçesi yönünü iki önemli iç turizm kaynağı; Eğirdir Kemik Hastalıkları Hastanesi, diğeri ise Dağ ve Komando Okulu ‘na çevirmiş durumda . Kemik Hastalıkları Hastanesi ülkemizde çapında ün salmış olup, yurdun her köşesinden tedavi amacıyla hastalar ve refakatçileri gelmektedir, ülkemizin meşhur askeri birliği olan Dağ ve Komando Okulu iç turizmi olumlu yönde etkileyen bir kaynak.
Eğirdir turizmini olumsuz etkileyen bir başka konu son yıllarda sürekli olarak basnda çıkan gölün sularının azaldığı, çekildiği veya kirlendiği yönünde haberler. Ben geçtiğimiz hafta bölgeden geçtim, Eğirdir’den ayrılırken özellikle Barla-Senirkent yolunu takip ettiğim için gölün halen daha bakir bir çok bölgesine ve doyumsuz güzelliğine bir kez daha tanık oldum. Şunu söyleyebilirim ki Eğirdir gölü çevresinde yoğun bir nüfus ve sanayi olmadığı için halen daha çok şanslı.
FARKLI BALIKLAR VAR
Gölde, Eğirdir ilçesinin üzerinde bulunduğu yarım adanın bir uzantısı gibi küçük iki ada vardır. Biri Can Ada, diğeri Yeşilada, göl sularının durumundan yararlanılarak bu adalar birbirine ve Eğirdir’e küçük köprü-dolgu yolları ile bağlanmış durumda. Gölde farklı türlerde balıklar avlanıyor, Çapak, siraz, çiçek, levrek ve sudak gibi ve eğer Eğirdir’de balık yemeye meraklıysanız Yeşilada ‘daki lokantaları tercih edebilirsiniz.
PLAJLAR DENİZİ ARATMIYOR
Eğirdir Gölü suları kolay kolay bulanmaz. Gölün güneybatı sahillerinde derin ve kuytu koyları, kum plajları vardır. Sarp kayalar ve yarlar bu koylara çok güzel görünümler vermektedir. Özelikle Barla yolu tarafındaki plajlar denizi aratmayacak kadar güzel plajlara sahiptir ve bölge halkının yaz aylarında vazgeçilmezidir..Kuzeyden güneye uzanan bu ilginç göl genelde yeraltı su kaynakları ile beslenmektedir, suyu tatlı çevresi ormanlıktır. Bu kaynak suları gölün içinde muhtelif yerlerden çıkmaktadır. Gölde Poyraz rüzgarı bazen tehlikeli dalgalar yaratır. Hoyran’ın güneyinde Eğirdir’e doğru hızlı sayılabilecek bir akıntı vardır. Aslında Eğirdir Gölünü iki kısma ayırabiliriz. Kuzeyde kalan ve daha küçük göl kesimine Hoyran Gölü, güneyde kalan kesimine ise Eğirdir Gölü denir. Her iki göl Hoyran Boğazı ile birbirine bağlanır. Gölün kenarları genellikle diktir. Bu dikliğin kaybolduğu Gelendost ve Hoyran yörelerinde göl kıyısında bataklıklar sazlıklar göze çarpar. Gölde balıkçılığı daha ziyade Yeşilada sakinleri yapmaktadır.
1996’da, Çevre Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ve Orman Bakanlığı ile Antalya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Müdürlüğü’nün ortak kararı ile Eğirdir Gölü, doğal sit alanı ilan edilip, gölün kıyı şeridinde bulunan kaçak yapılaşmaların yıkılacağı ve bundan böyle bu alanda Koruma Kurulu’nun kararı alınmadan hiç bir yapılaşmaya müsaade edilmeyeceği de belirtilmiş. Umarız o güzel doğa gelecekte zarar görmez. Bu arada keşke Eğirdir merkez ve yeşil adada günümüze turizm açısından, gelen ziyaretçilere gösterebileceğimiz eski ahşap evlerden bazı önekler kalsaydı.. Son gittiğimde gördüğüm, fotoğrafladığım artık son günlerini yaşayan birkaç eski ahşap sivil mimari örneği evi muhtemelen gelecek sefer yerinde göremeyeceğim. Bu arada merkezde yeni yapılan binaların Eğirdir’e gezmeye gelen turistlerin içini daraltacak kadar kötü olduğunu vurgulamadan geçemeyeceğim.
SEYİR NOKTASI
Akpınar Köyü, Eğirdir şehir merkezinden 7 km uzaklıkta, Eğirdir gölünün kuşbakışı olarak seyredilebildiği şirin bir köydür. Yedi renkli Eğirdir Gölü’nün yeşil ve mavi tonlarını, Yeşil ve Can Adalarını, Barla Dağını, Anamas Dağları’nı, Boğaz Ova’yı sıcak bir çay ve gözleme yiyerek görmek mümkündür.
KOVADA GÖLÜ
Çok şart değil ama vaktiniz olursa Eğirdir Gölü’nün devamı olan ve milli park olarak koruma altındaki Kovada gölüne uzanabilirsiniz. Kovada Gölü, Eğirdir’e 25 km uzaklıkta bulunmaktadır. Kovada Gölü’nün çevresi zengin bitki örtüsüne sahip ve yüzlerce çeşit hayvan barındırıyor. Bu özelliklerinden dolayı “Milli Park” niteliğini almış . 40 km2 yüzölçümü olan ve karstik çöküntülerden meydana gelmiş olan Kovada Gölü’nün rakımı 900 metre.
Eğirdir Gölü çukurluğu güneye doğru Boğaz ova adıyla uzanır. Burası vadi özelliği gösterir, yer yer genişler ve ova görünümü kazanır. Bazı yerler sazlık, kamışlıktır. Eğirdir gölünden gelen sular yer yer düdenlere girerek gözden yiter; sonra yeniden yüzeye çıkar.Kovada gölü, işte bu kuzey -güney doğrultulu çukurluğun güneyinde oluşmuş, karstik bir çöküntüyü kapsıyor. Bana biraz Bolu Yedigöller yöresindeki gölleri anımsattı.
BU YAPILARI GÖRÜN
Eğirdir’de görmenizi tavsiye edeceğim bazı önemli yapılar
Agios Stefanos Kilisesi: Yeşilada üzerinde uca doğru yer alan yapı günümüzde kültür merkezi olarak kullanılıyor. Dış duvarları moloz taş, çatı ve iç mekan sütunları ahşap. 19. yüzyılda inşa edilmiş olup, 1998 yılında restore edilmiş bir yapı, Yeşilada yürüyüşünüzde önünden geçiyorsunuz.
Eğirdir Kalesi : Bugün Eğirdir’de göle doğru uzanan yarımada üzerinde yürüyüş yaparken kalıntılarını görebileceğiniz iç ve dış kale vardır. Dış kalenin yalnız temelleri kalmıştır. Kesin yapılış tarihi bilinmemekle birlikte M. Ö. 4. yüzyılda yapıldığı tahmin ediliyor. Roma ve Bizans dönemlerinde tamir görmüş kalenin dış kaplaması taş bloklar, iç kısmı ise moloz dolgudur. En son Hamidoğulları devrinde tamir edilmiş ve Timur un Eğirdir ‘i istilası sırasında tahrip edilmiş. Eğirdir in bundan sonraki dönemlerde savunmaya fazla ihtiyacı olmadığından kale kendi haline bırakılmış.
Hızırbey Camii : Eğirdir de bulunan camilerin en büyüğü olup, duvarları kağir ve üstü toprak dam olarak ilk defa Hızır Bey tarafından yaptırılmıştır. Kesin tarihi bilinmemekle birlikte 1327-1328 yıllarında inşa edildiği sanılmaktadır. Bazı kaynaklar ll. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından yaptırılmış olabileceğini ve Hızırbeyin , camiyi tamir ettirmiş olabileceğini ileri sürmektedir. Cami , 1814 yılında çıkan bir yangında tamamen yanmış, Yılanlıoğlu Şeyh Ali Ağanın önderliğiyle yeniden yaptırılmıştır. 1820 yılında tekrar ibadete açılmıştır. 1878 ve 1884 tarihlerinde tekrar onarım gören caminin damı Burhanoğlu Hacı Murat Ağa tarafından kiremitle örtülmüştür. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından bugünkü durumuna getirilmiştir.
Büyüklüğü, tarihi önemi, minberinin yapısı bakımından büyük bir kültür varlığıdır. Ayrıca kemer üzerinde yapılan minaresiyle dünyada tek olduğu iddia edilmektedir.
Dündarbey Medresesi : Eğirdir İlçesinin en merkezi yerinde bulunan, taş medrese adıyla da anılan bina, 1237 yılında Selçuklu Sultanı ll. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında han olarak yapılmıştır. Daha sonra 1301 yılında Hamidoğlu Dündar Bey tarafından Medrese haline getirilmiştir. Medrese iki katlı olup, ortada avlu yer alır ve 30 hücresi vardır. Medresenin girişinde büyük bir taç kapı vardır. Kapının etrafında Selçuklu karakterinde geometrik şekille süslenmiştir. İç avluda kemerleri taşıyan sütunlarda kartal süslemeleri vardır. Yapının malzemeleri yakındaki Eğirdir Kervansarayından sökülerek getirilmiş ve medresede kullanılmıştır. Dündar Bey Medresesi bugün çarşı olarak kullanılmaktadır.
Eğirdir Kervansarayı : Eğirdir’in Anadolu’da yol üzerinde ne kadar önemli bir durak noktası olduğunun kanıtı olan bina, Kovada Gölü’ne doğru giderken (Konya – Antalya) yolu üzerinde sağınızda kalıyor. Yenimahalle olarak bilinen bölgede, Anadolu Selçuklu kervansaraylarına ait büyük örneklerden biridir. Avlu ve kapalı mekan olmak üzere iki kısımdan meydana gelen han maalesef günümüze harap bir şekilde ulaşmıştır fakat kapladığı alan etkileyicidir.. Avlunun doğu duvarı tamamen yok olmuş, birkaç yolcu odasının temel izleri kalmıştır. Kervansaray 1237 yılında 2.Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından yapıldığı için Keyhüsrev Kervansarayı olarakta biliniyor. Portalı, ana kapısı 1301 yılında yerinden sökülerek Dündar Bey Medresesine taşınmıştır.
Paylaş