Paylaş
Maalesef bu yıl Konya’da Mevlana’nın, ölüm yıl dönümü nedeniyle düzenlenen ‘Hz. Mevlana’nın 747’nci Vuslat Yıl Dönümü Uluslararası Anma Törenleri’ kapsamında gerçekleşen Şeb-i Arus töreni virüs salgını nedeniyle seyircisiz gerçekleşti. Hafta içinde düzenlenen ‘Hz. Mevlana’nın 74’üncü Vuslat Yıl Dönümü Uluslararası Anma Törenleri, her zaman olduğu gibi Mevlana Müzesi’nde sandukasının başında Gülbank duasıyla başladı. Ardından Mevlana Kültür Merkezi’nde sema törenine geçildi. Salgın nedeniyle saat sınırlamasıyla seyircisiz gerçekleştirilen törene TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Konya Valisi Vahdettin Özkan, Mevlana’nın 22’nci kuşaktan torunu Esin Çelebi Bayru katıldı. 35 yabancı medya çalışanının da takip ettiği program, televizyon kanallarından Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü’nün sosyal medya hesaplarından canlı yayınlandı.
Her yıl 7-17 Aralık tarihlerinde yapılan törenlere bu yıl pandemi nedeniyle kimse katılamadı. Şeb-i Arûs, düğün gecesi anlamına gelir. Hayatını, varlığını eşi benzeri olmayan bir şekilde “Hamdım, piştim, yandım” diye özetleyen Mevlânâ, ölüm gününü hep “Hakk’a vuslat” yani Yaradan’a kavuşma olarak görür, ölüm gününü de düğün günü sayardı. “Herkes ayrılıktan bahsetti, ben ise vuslattan” diyen Mevlânâ, ölümü ilahi kaynağa, yani Allah’a dönüş olarak yorumlamıştır.
İNSANLIĞA YOL GÖSTERİYOR
Batı dünyasında “Anadolulu” anlamına gelen “Rumi” olarak anılan Hazreti Mevlana, tasavvufi öğretinin en güzel şekilde işlendiği eserleriyle insanlığa yüzyıllardır yol gösteriyor.
Mevlana, 30 Eylül 1207’de, günümüzde Afganistan’ın kuzeyinde bulunan Belh şehrinde dünyaya geldi. Asıl ismi Celaleddin Muhammed olan büyük düşünürün annesi Mümine Hatun, babası “Sultanü’l-ulema” yani “Alimler sultanı” diye tanınan Bahaeddin Veled, ağabeyi Alaaddin Muhammed ve kız kardeşi Fatıma Hatun’dur. Hazreti Mevlana, Horasan’ın büyük alimlerinden olan Bahaeddin Veled ve ailesiyle, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle Belh’ten ayrıldı.
PİŞME DÖNEMİ
Yolculuk sırasında Nişabur şehrinde görüştükleri büyük sufi Ferüdüddin-i Attar, Mevlana’ya bir kitabını hediye etti ve Bahaeddin Veled’e “Bu çocuğu aziz tut. Çok geçmeyecek, dünyadaki aşıkların gönüllerine ateş salacak” dedi. Konya’ya gelene dek Mekke, Medine, Şam, Erzincan, Anadolu’nun muhtelif şehirleri ve son olarak da Karaman’da bir süre yaşayan Mevlana Celaleddin, 18 yaşındayken Karaman’da Gevher Hatun’la evlendi. Bu evlilikten Bahaeddin Muhammed (Sultan Veled) ve Alaaddin Muhammed dünyaya geldi.
Mevlana ilk eşi Gevher Hatun’un vefatından sonra “Kira Hatun”la evlendi, kendisinden “Emir Alim” ve “Melike” isimli iki çocuğu dünyaya geldi. Aile 7 yıl Karaman’da kaldıktan sonra Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın daveti üzerine 1229 yılında Konya’ya göç etti. 1231 yılında Bahaeddin Veled vefat edince, kendisinin halifelerinden Seyyid Burhaneddin Muhakkık-ı Tirmizi Konya’ya gelerek Mevlana’nın manevi eğitimini üstlendi.
Belh’ten Konya’ya uzanan yolculuk boyunca konakladıkları yerlerde çeşitli alimlerden dersler alan Mevlana, Seyyid Burhaneddin’in isteği üzerine Halep ve Şam’da tahsil gördü. Seyyid Burhaneddin 9 yıllık eğitim sürecinin ardından Mevlana’ya halkı irşad ve öğretimle meşgul olması gerektiğini belirtti. Mevlana, 1240 yılından itibaren Konya’da dini ilimleri öğretmeye ve halkı irşad etmeye başladı.
ŞEMS-İ TEBRİZİ DÖNEMİ
Mevlana’nın ünü her tarafa yayılmaya başlamıştı. 1244 yılında Şems-i Tebrizi adında bir derviş Konya’ya gelip kendisiyle görüşünce, üzerinde şiddetli bir etki bıraktı. Mevlana Şems’i görünce aradığını bulmuş gibi birden değişti. Manevi alanda ilerlemeyi arzulayan ve bunun için mana adamlarının peşinde olan Mevlana, aradığını bu büyük arifte buldu. Şems’i evine davet eden Mevlana, sadece onunla konuşmaya, başkasıyla görüşmemeye başlamıştı. Tasavvuf hırkasını giyen, aşk, cezbe, vecd ve coşkuyla şiirler söyleyen Mevlana, semaya başladı. Artık Mevlana’nın meclisinde ney ve rebab nağmeleri yankılanıyordu. Mevlana, hayatının bundan sonraki bölümünde şiiri, musikiyi ve semayı kendisine yol arkadaşı edindi.
Mevlana’nın Şems’den bu kadar etkilenmesi, aylarca baş başa kalması, vaazı terk etmesi çevresindekilerin Şems’e düşmanca tavır almasına yol açtı. Duruma kırılan Şems bir gün ansızın ortadan kayboldu. Şems’in gidişi Mevlana’nın derin bir üzüntü haline bürünmesine neden oldu. Şam’da olduğunu haber alınca oğlu Sultan Veled’i özür dilemek ve davet etmek üzere Şems’in yanına gönderdi. Şems davete icabet edince, Konya’da sema meclisleri tertip edilmeye başlandı.
Şems ve Mevlana’nın yeniden bir araya gelmesi, aynı dedikodu ve tavırların tekrarlanmasına yol açtı. Bu ikinci fitneye Mevlana’nın oğlu Alaaddin Çelebi de karışmıştı. 1247 yılında Mevlana’nın çevresinden bir grup Şems’i öldürmüş veya diğer bir ihtimale göre Şems Konya’dan kaçmış ve bir daha kendisinden haber alınamamıştı.
NE ARARSAN, KENDİNDE ARA
Hazreti Mevlana Şems’ten sonra yaşadığı uzun kederli dönemin ardından “aradığını kendinde buldu.” Dirayetli ve nüfuzlu bir babanın, kıymetli bir şeyhin ve büyük bilginlerin alim ve mutasavvıf olarak yetiştirdiği Celaleddin Muhammed, hayatının olgunluk çağına doğru, tarihte örneklerine az rastlanır biçimde ilahi aşkın ateşlediği “Mevlana” olarak toplumun huzurundaydı. Aldığı örnek eğitim, edindiği sağlam ilim, dinmek bilmeyen aşkı topluma büyük bir sevgi, engin bir dünya görüşü olarak yansıdı.
Hz. Mevlana der ki: “Biz gittik kalanlar sağ olsun. Doğan, eninde sonunda ölür. Gök kubbede oturanlar iyi bilir, damdan bir taş atıldı mı düşer. Hırsı bırak, kendini boş yere harcama. Bu toprak altında çırak da bir, usta da. Hiç naz etme a güzel, Bu mezarda ne Şirinler var, ne şirinler. Ferhat gibi yok olup gittiler. Direği yelden yapı, a güzel, Dayansa dayansa ne kadar dayanır? Kötü idiysek, geçtik gittik kötülüğümüzle, İyi idiysek, hayırla anın bizi. Zamanın tek eri olsan bile, Bir gün gidersin sen de, tek tek gidenler gibi.’’ Gerçek şudur ki; ‘’Önemli olan ‘’İnsan’’ olarak doğmak değil, insan olarak ölmesini bilmektir.’’ Hz. Mevlana’nın vuslata erişinin 747. yılında onu ve “insan” olarak ölenleri saygıyla anıyorum.
KONYA’YI GÖRMEK
Virüs süreci sona erdiğinde herkes tekrar bu törenleri izlemeye Konya’ya akın akın gidecek ama olur ya eğer şu sıralar oralardaysanız ya da yolunuz yakında Konya’ya düşecekse mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir kaç yeri sıralayalım; ilk yer elbette Mevlânâ Türbesi’dir. Bu türbeye mutlaka çok zaman ayırmak gerekir, detayları incelerken, Mevlânâ’nın “Gel, gel, kim olursan ol gene gel” sözünü iliklerinize kadar hissetmelisiniz. Selçuklu mimarisinin en güzel eserleri arasında sayılan İnce Minareli Medrese ve Karatay Medresesi birer müze olarak hizmet veriyor ve mutlaka görülmesi gereken yerler listenizde olmalı. Alâeddin Tepesi ve buradaki Alâeddin Camii, Mevlânâ Türbesi’nin hemen yanı başında yer alan Mimar Sinan’ın zarif eserlerinden Selimiye Camii’ne hayran kalacaksınız. Meram Bağları her mevsim Konya’nın nefes aldığı yerdir. Son yıllarda ülkemizde açılan panoramik müzelerin sayısı artıyor; Konyanüma da tavsiye edeceklerim arasında.
Konyanüma, Konya’yı görmek anlamına geliyor. 2017 yılında Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından hayata geçirilen bu müze, 13’üncü yüzyıl Konya görüntüsü ile o dönemin yaşantısından kesitlerin yer aldığı bir yer, Mevlânâ’nın hayatını ve dönüm noktalarını da anlatıyor. 13’üncü yüzyıl Konya’sını, Anadolu Selçuklularını yakından tanıyacak, iki yüzyıl boyunca Selçuklulara başkentlik etmiş Konya’yı, Alâeddin Keykubad Camii ve Külliyesi ile Eflatun Manastırı, Bedesteni ve görkemli camileri, hanlarıyla gözler önüne seriyor.
Vakit durumunuza göre biraz şehir dışında kalan ve insanlık tarihi için en önemli yerleşim yerlerinden biri olan Çatalhöyük, eski bir Rum köyü olan Sille, hatta Kilistra Antik Kenti ve kaya mezarları da görülmeye değerdir. Karnınız acıktığında etliekmek molası vermek şart. Konya’da çok sevilen ve Konya’daki fırın veya lokantalarda Türkiye’nin diğer şehirlerinden çok daha güzel yapılan etliekmek, fırın kebabı hatta tiritin adına bakmalısınız.
Paylaş