Paylaş
Çocukluk yıllarımda Altıparmak’ta oturduğumuz cadde bize gökyüzü olaylarını çok fazla takip etme şansı vermiyordu. Çocuk yaşlarımızda “kar yağması” bizim için çok güzel bir olay olduğundan “hava durumu” özellikle kış aylarında en çok takip ettiğimiz TV programlarından biriydi. Öyle ya, yoğun ders programı arasında umulmadık bir “Kar tatili” öğrencilerin bayıldığı bir molaydı. 1980’li yıllarda meteoroloji günümüzdeki kadar net tahminlerde bulunamayabiliyordu. Günümüzde meteorolojinin tahminleri başarılı ve net fakat görsel ve yazılı basının bu tahminler üzerinden yaptığı değerlendirmeler tam anlamıyla bir facia.
BURSA’DAN ÇIKTIK YOLA
Yazdan kalma günler yaşıyoruz, önümüz yine sonbahar güneşiyle keyifleneceğimiz haftalarla dolu..Ekim Kasım ayları gezmek için en ideal aylar..Karadeniz’i sevenler için çok yol katetmeden günübirlik ulaşılabilecek, üstelik taze palamut yenebilecek yerler var. Kerpe ve Ağva bu yerlerden ikisi... Geçtiğimiz pazar günü Bursa’dan çıktık yola, kırdık direksiyonu Karadeniz kıyısına doğru. Bursa’dan bizi gülen yüzüyle uğurlayan güneş Yalova-Gölcük arası biraz yüzünü buruşturdu. İzmit’i geçerken bulutladı; ama Kandıra’ya göz kırptıktan sonra yaklaşık 20 km kuzeyde Karadeniz kıyısında ilginç kayalıkları ve sakin koyu ile meşhur Kerpe’de güneşi tekrar yakaladık .
HAVADA IZGARA ALIK KOKUSU
Hava şeker gibi, denizden gelen hafif esinti ızgarada dönen balık kokularını arabanın içine kadar getiriyor. Kerpe koyunun ucunda bulunan Karagöz Restaurant’ta Muammer ağabey dizmiş balıkları palamut, hamsi, sardalya, dil, levrek seç beğen al. Zeytinyağlılar ona keza. Karadeniz’e karşı kurduğumuz bu sofra bize neredeyse gezimizin esas hedefini unutturacak. Rehber olarak harekete geçirmeliyim insanları: “Ağva’ya gideceğiz arkadaşlar haydi yolcu yolunda gerek”... Güzel balık ziyafetinin üstüne kahveleri de yuvarladıktan sonra rotayı tekrar Kandıra’ya çeviriyoruz. Bir dönem manda sütünden yapılmış yoğurdu ile meşhur Kandıra’da gel de bu yoğurdu şimdi bul. Gözüme iki dükkan çarpıyor sadece; onlar da yoğurtları büyük kovalarda sattıkları için tadına bakmak çok mümkün olmuyor.
YAZ SONU AMA YEMYEŞİL
Daha önce Kandıra –Ağva arasındaki 38 km lik yolu kullanan oldu mu bilmiyorum, ama bu doğa harikası yolu herkese tavsiye ederim. Kaymak gibi bir asfalt, yol boyunca size eşlik eden çeşitli ağaçlar, dereler, yeşilikler de otlayan hayvanlar, içinden geçtiğiniz veya uzaktan sizi selamlayan küçük köyler o kadar huzurlu bir tablo çiziyor ki insan ister istemez kendini yabancı bir ülkede hissediyor. Üstelik yazımın başlığına da aldanmayın sonbaharın daha beşte biri buraya gelmiş, her yer yaz sonu olmasına rağmen yemyeşil.
ÖNCE YEŞİLCAY’I GÖRECEKSİNİZ
Kandıra yolundan Ağva’ya yaklaşırken sizi önce Yeşilçay karşılıyor. Ağva’nın kurulu olduğu yerin bir doğa harikası olarak adlandırılmasının sebebi Yeşilçay ve Göksu nehirlerinin arasında yemyeşil bir doğa içerisine kurulmuş olmasından kaynaklanıyor. Hemen önünde bulunan geniş kumsal plajı Karadeniz’in sert dalgaları ve esintisi ile bütünleştiğinde ortaya cennetten bir köşe çıkıyor. Çıkıyor çıkmasına da en son Temmuz ayında yaptığım Ağva ziyaretimde kalabalıktan ve düzensizlikten nasıl yorulduğumu da size anlatamam. Yaz aylarında tatilcilerin akınına uğrayan her şirin ve doğa harikası bölge gibi burası da çekilmez bir vaziyetteydi. İşte o yüzden sadece Ağva değil belki de benzer tüm yerleşimleri eylül ve ekim aylarında ziyaret etmek lazım. Lazım ki farkı göresiniz, gerçek ruhunu yakalayabilesiniz, yoksa bu doğa harikası yerlere haksızlık etmek içten bile değil.
Yeşilçay ve Göksu üzerinde tekne gezisi yapmak son dönemin modası. Yeşilçay biraz daha sakin ama Göksu üzerinde bulunan oteller ve restaurantlar gerçekten birbiri ile yarışır güzellikte. Bu sefer Göksu üzerinde tekne keyfi yapmaya karar veriyoruz arkadaşlarımla. Göksu inanılmaz bir dinginlikte, her ahşap iskelenin yanıbaşında yeşil tonlarında akan nehre inat dikkat çekici renkte bir kayık veya tekne var. Güneş meteoroloji tahminlerine inat parladıkça parlıyor, ısıttıkça ısıtıyor. Nehir üzerinde balık tutanlar, köpeği ile kürek çekenlere rastlıyorum. Sessizliği bozacak en ufak bir gürültü yok. Yok yok var, karşı kıyıdaki ahşap bankta oturan hanım, kitabının 58. sayfasına geçti. Biz onun sayfa çevirme sesini duyduk ama belli ki romanın en heyecanlı yeri çünkü o bizi fark etmedi. Nehrin üzerinde akıntıya kapılmış sonbaharın ilk kuru ağaç yaprakları gözüme takılıyor. Teknemizin kaptanı motoru yarım yol yaparken, Karadeniz’den nehrin içlerine doğru üfleyip arada bir kendini hissettiren serin rüzgar teknemizin yol almasına yardımcı oluyor.
BİRİ ŞÖMİNEYİ Mİ YAKTI?
Bir yaprak…bir yaprak daha… ne yalan söyleyeyim yazın sona erdiği hissi ağır basıyor içimde halbuki bugüne kadar direnmiş ve kendi kendime “hayır yaz henüz bitmedi” diye söylenip durmuştum. Dalları suya kadar uzanmış bir söğüt ağacının altına çekilmiş ahşap bir sandal sanki kışa hazırlık olsun diye köşesine kapanmış. Bazı bahçelerde masalar toplanmış, sandalyeler üst üste konulmuş. Teknenin önünde bir taraftan güneşlenirken diğer yandan ellerimi başımın arkasında kavuşturuyorum. Burnuma yanmış odun kokusu geliyor.Yoksa birisi şömineyi mi yaktı?
Tekne iskeleye geri döndüğünde zamanın nasıl geçtiğini hatırlamıyoruz. Şimdi deniz kenarına yürüme zamanı…Ortalık sakin; balıkçılar ağlarını onarıyor. Göksu’nun sakin ortamının aksine Karadeniz hareketli, esintisi bol. Dalgalar gökyüzündeki bulutlara eşlik ediyor. Geniş kumsala yayılan dalgalar birbiri üzerinde dans ediyor. Yeşilçay’ın denize kavuştuğu noktadaki deniz fenerinin altında sert rüzgara aldırmadan balık tutanlar var. Hava temiz, güneş arkadaş canlısı. Bir derin nefes daha alıyorum Karadeniz’den.
SONBAHARDA GEZİN
Ağva’ya yaz mevsimin ortasında değil sonbahar güneşinde gitmelisiniz. Ziyaretiniz ister günübirlik ister konaklamalı olsun, işte o zaman benim yaptığım gibi güneşin keyfini çıkartırken gözlerinizi kapatıp iki derenin arasındaki bu küçük yerleşimin bir tarafta masmavi bir denize ve diğer tarafta yemyeşil bir ormana yaslandığı atmosferi layıkıyla yaşayabilirsiniz. Ahşap bir tekneye binip kendinizi nehir boyunca yeşilin doğasına ve büyüsüne bırakabilirsiniz.
Şehrin gürültüsünden ve karmaşasından uzak, doğayla baş başa huzurlu anlar için Ağva’da Sonbahar güneşi ideal. Yaz bitti ama sonbahar güneşinde yıkanacağımız çok günler var önümüzde…
YAZ BİTTİ
Mevsim Murathan Mungan’ın “Yaz Bitti” şiirinden bazı satırları okuma ve paylaşma zamanı :
Yazın bittiği her yerde söylenir
söylenmeyen şeyler kalır geriye
ve sonra hiçbir şey olmamış gibi
ağır, usul bir hazırlık başlar
uykuya benzer yeni bir mevsime
orda burda, ev içlerinde, kır kahvelerinde, deniz kenarlarında
incelen yazın akşam esintilerinde
zaman usulca sıyrılır aramızdan
ta içimizde duyarız gelecek günlerin geçmişini
başka ne gelir elimizden
büyük bir uzaklığa gülümseyerek
geçiştiririz
ıskaladığımız şeyleri
Yaz biter
eskir geceler, serin, hüzünlü
yeni mevsime hazırlık: ömrün teyel yerleri
bir yanı telaş, bir yanı ürperten yaz sonu ikindileri
çıkarır sizi dalgın derinliğinizden
yaşadığınızı duyarsınız teninizde
bir zamanlar okumuş olduğunuz kitapları özlersiniz
sıcak odaları, beyaz, temiz yastıkları
ahşap panjurları
yaz bitti
bitmeyen şeyler kaldı geride...
******
Kimimize göre sersemletici bir rüzgar gibi geçti yaz,
izler bıraktı derinden
Kimimize göre ise bir yaz yağmuru gibi,
çabuk ama anlamlı
Şimdi ise “Sonbaharın Renkleri”ni yaşıyoruz
Şehrin kargaşası içinde
en azından yüreğimizde,
Ve kış yaklaşıyor...
Bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan
oysa yapacak ne çok şey vardı
ve ne kadar az zaman değil mi?
Neyse...
Başka yazlara…
Kalın sevgiyle
Paylaş