Paylaş
10 METREDE BİR BURÇ VARDI
Bursa ve çevresini korumak, Bursa’ya yolculuk yapanları denetlemek İçin tam Apollonia/Uluabat gölünün sularının Kocadere olduğu noktada önemli bir kale olan yerleşimin Bizans komutanı, imparator Alexios Komnenos (1048-1118) tarafından on metrede bir yükselen burçlarla yaptırıldığı, kaleye Lopadium adını ise 13. Yüzyılda Yunan tarihçi Niketas Khonietas’ın verdiği biliniyor. Niketas Khoniates, 12. yüzyıl ortalarında Denizli yakınındaki Khonai (antik Clossai) şehrinde doğmuş. Daha sonra Istanbul’da eğitim görmüş, Bizans’ta Angelos hanedanının hâkim olduğu dönemde (1185-1204) saray memuriyetlerinde ve idari görevlerde önemli mevkilere ulaşmış . Haçlılar tarafından 1204’te Istanbul’un işgali sırasında Iznik’e kaçarak, İmparator Thedoros Laskaris zamanında (1204-1222) saray hizmetinde bulunmuş. Türk tarihi açısından gezgin ve tarihçi Niketas’ın eseri, Türkiye Selçuklu Sultanı I. Mesud (1116-1155) devriyle, Sultan II. Kılıçarslan (1155-1192) hakkında verdiği bilgiler bakımından önemli kaynak kabul edilir. Notlarında Myriokephalon Savaşı bütün ayrıntıları ile tasvir edilmiştir. Bu eser 16. yüzyılın ortalarından itibaren pek çok defa basılmış, birçok dile kısmen veya tamamen tercüme edilmiştir.
Kalenin Türkmen boylarına karşı bir tür karakol olarak da yapıldığını düşünebiliriz. Önceleri bir tür ileri karakol kale olmasına karşın, daha sonra kale dışı yerleşmelerle gelişmiş ve Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde bir tekfurluk haline dönmüştür. 1302’de aralarında anlaşma yaparak Osman Gazi’ye karşı harekete geçen Atranos, Kestel, Dimboz ve Kite tekfurları Dimboz Savaşı’nda yenilgiye uğrayınca, kaçan Kite Tekfuru Lopadion kalesine sığınmış; onu izleyen Osman Gazi güçlerinin kaleyi kuşatması üzerine Lopadion Tekfuru, Osmanlı alplerinin Gölayağı’nı geçmemeleri koşuluyla kaçağı teslim etmek zorunda kalmış, Osman Bey de anlaşmaya uyarak geri dönmüştür.
Kale, 1342 tarihinde Orhan Gazi’nin batıya doğru ilerleyişi sırasında Mihalıç (Karacabey) ve Kirmastı dolayları ile birlikte ele geçirilmiş ve bu tarihten sonra askeri bakımdan önemini yitirmiştir.
1835 yılında köye gelen ünlü Fransız Mimar, Arkeolog ve gezgin Charles Texier o dönem surları sağlam olarak görmüştür. Kale 1327 yılında depremde hasar görmüş, 1342 yılında Orhan Bey tarafından alınmıştır. 1920’li yılların başına kadar köyde 1500 kişiden fazla nüfus olduğu, hayvancılığın önemli geçim kaynağı olduğu bilinir zira köy çok büyük bir mera ve sulak alana sahiptir. 1408 yılında Yıldırım Bayezid zamanında (Bursa Ulucami’yi yapan ustaların yaptığı söylenir) dere kenarında yapılan ve Eski Cami veya Yıldırım Camii olarak adlandırılan cami maalesef uzun zamandır restorasyon sürecinde ve köylüler durumdan rahatsız.
GEÇMİŞTE 5 KİLİSE VARMIŞ
Geçmişte köyde beş kilise olduğu, bunlardan sadece (Uzun yıllar ev olarak kullanılıp sonra kaderine terk edilen) Mikhael Archestategos Kilisesinin günümüze ulaştığını ve giriş kapısı üzerinde halen kitabesinin olduğunu gördüm. Şans eseri olarak günümüze ulaşan kitabede 1843 tarihi var, yapı Metin Yağcı adlı köylünün arazisi içinde ona ait tapulu mülk olarak görünüyor ve etrafını saran ot ve ağaçlar ile çok bakımsız durumda. Uluabat Köyü’ndeki kilisenin kitabesinde “Archestrategos Mikhael”e adanan kilisenin İznik metropoliti “Panierotatos loseph zamanında, 1843 yılının eylül ayında inşa edildiği belirtilmekte. Archestrategos Mikhael adında olan bu görkemli kilise, Nikai Metropoliti Panieratatos loseph zamanında, Leibedokhoria’ya bağlı Mihaliç’in Ortodoks Hristiyanları ve yabancı hayırseverlerin sağladığı parayla, temelden yeniden inşa edilmiş. 18. ve 19. yy seyahatnamelerinden bazılarında kentte, Aziz Mikhael adına kurulan panayırlar anlatılmaktadır. Seyyahlardan Cmac Farlane, panayırın 1845 de buraya gelen Çerkezler tarafından çok tasvip edilmediğini belirtir.
KANO TURU İÇİN İDEAL
Eskiden köyün içinden İzmir yolu geçermiş ve Kocadere’yi aşmak için kullanılan tarihi köprünün ayakları halen suyun içinde görülebiliyor. Eskiden Kocadere vasıtasıyla tüm Uluabat gölü çevresindeki köylerde yetişen meyve, sebzeler büyük ahşap teknlerle önce Marmara denizine sonra da İstanbul ‘a taşınırmış. Kirmasti Çayı’ndan beslenen ve 13 bin 500 hektar alana sahip Uluabat Gölü çıkış kanalında 1950’li yıllarda dahi çekilen fotoğraflarda gemiler görülüyor. Uluabat gölü çıkışından itibaren yaklaşık 30 kilometrelik bir güzergah olan Kocadere sonunda Karacabey Longoz Ormanı bölgesi ile buluşuyor ve Marmara Denizi’ne dökülüyor. Suyun debisi yüksek olduğu icin Uluabat köyünden Longoz’a kadar olan bölgede tekne veya kano turları düzenlenebilir.
SÜT EFSANESİ TURİZM CAZİBESİ
Araştırdığım kaynaklarda bugün olmayan, fakat geçmişte köyde bulunan Karagöz Tekkesi ve sultan Orhan Bey’in yaptırdığı bir han olduğu yazıyor fakat hiçbir kalıntısı yok. Köy halkı ile yaptığım sohbette, bahsi geçen kilisenin papazının Sultan Orhan Bey’in kaleyi fethetmeye geldiği dönemde Müslüman olduğu, ve daha sonra Runguçpaşa adı ile yaşamına Karacabey’de devam ettiği ve günümüzde Karacabey’de bu isimle bir cami olduğunu öğrendim.
Kale duvarlarından günümüze ulaşan kemerli bir parçanın içinde gözle de görebileceğiniz sadece cuma günleri süt akması inancı günümüzde de devam ediyor..
Bizans kalesi iken lohusa bir kadının kucağında bebekle öldürüldükten sonra gömüldüğü duvarın taşlarından sadece cuma günleri anne sütü damladığı efsanesi köy icin ilginç bir turizm cazibesi.
İSTANBUL’UN FETHİ KUTLANIYOR
Uluabat Köyü, İstanbul’un fethi sırasında surlara ilk Osmanlı Sancağı’nı diken Yeniçeri Hasan’ın köyü olması nedeniyle de ün kazanmıştır. Köy meydanında ana caddeden görünecek bir noktada Uluabatlı Hasan için bir anıt bulunuyor ve her yıl 29 Mayıs’ta, İstanbul’un fethi törenleri kapsamında küçük bir anma töreni de burada yapılıyor.
Meşhur ekmek fırını, çay bahçesi ve lokantası ile yapılacak küçük düzenlemeler, bakım ile Bursa’ya gelen grupların yol üzerinde mola verebileceği, şehir çevresinde özellikle batıda son yıllarda gittikçe kalabalıklaşan Gölyazı / Apollonia ve Eskikaraağaç/ Gilios yerleşimlerine yakın gelecekte alternatif bir yer olacağını düşünüyorum. Kapanma günlerini yaşadığımız fakat birlikte gezeceğimiz günlerin yakın olduğu bir pazar gününden, bu haftalık benden bu kadar bakalım haftaya nereye gideceğiz.
Paylaş