Afrodisias: Afrodit’e adanan kent

Baharı çağırıyoruz hep birlikte, hatta avazımız çıktığı kadar “Gel artık bahar kucakla bizi, güneşin ısıtsın bizi ve tüm Anadolu’yu” diye bağırıyoruz. Virüs salgını sürecinde en çok özlediğim, her sene bahar aylarında mutlaka gittiğim, kendmi mutlu hissettiğim iki antik kentten biri Afrodisias diğeri de inşasında Afrodisyaslı ustaların çalıştığı komşusu Sagalassos.

Haberin Devamı

Afrodisias: Afrodit’e adanan kent
Bu haftasonu sizi Anadolu’nun adeta bir heykel müzesi olara tanılayabileceğim etkileyici sanat kenti Afrodisias’a götürmek, fotoğraflarla avunmak istiyorum. Gezi günleri çok yakın, kendimizi yollara atmaya az kaldı. Ben bugün bu sayfada kendimi yola attım bile. Beni Geyre’ye götürecek otobüsüm hareket etti.

Virüs salgını etkisiyle her zamankinden daha uzun geçen ve geride kalan kış mevsiminde hayatla aramda yükselen duvarda bir aralık bulmuş, oradan, ait olduğum çocuk gülüşlü topraklara kaçmayı başarmıştım. Şimdi gözlerim otobüsün yan camında dışarda akıp giden manzaraya dalmış, yüreğimi ısıtan Anadolu yollarındayım. Başımı dayadığım serin camın önünden nazlı kıvrımlarla akıp giden dağlar, ovalar, bahçeler gezginleri Pamukkale’den Geyre Ovası’na yolcu ediyor.

Haberin Devamı

Güneş’in eşlik ettiği baharın serinliğinde, bir ikindi vakti iniyorum otobüsten. Ömrünü Türkiye’yi ve kültürünü gezip tanımaya adamış bu rehberin tok sesi, anadiline saygılı cümlelerini süsleyen Yunanca kökenli arkeoloji terimleriyle, meslek alışkanlığıyla ağzından ara sıra dökülen ingilizce sözcüklerle çeşnilenerek tılsımlı bir bulut gibi insanların çevresini sarıyor, onları çağının en büyük mermer ve heykelcilik merkezi olmuş Afrodisias şehrinin kapısından içeri taşıyor.

Afrodisias: Afrodit’e adanan kent
Atın artık üzerinizden kış yılgınlığını, karamsarlığını, bahar geldi.. Anadolu’nun en büyük antik kentlerinden birindeyiz bugün. Geyre ovasını çevreleyen buğulu sıradağların tam ortasında, büyülü sessizliği bozmamak için toprağa gömülü binlerce yıllık mermer bloklara usulca basarak yürüyorum.

Amfitiyatronun en üst sırasına çıktığımda, önümde zengin ve kalabalık şehrin renkli yaşamına tanıklık eden iki pazar yerinin, yabancı diyarlardan gelen tüccarların şehre salgın hastalık taşımasınlar diye öncelikle yıkanıp arınmak zorunda oldukları hamamın kalıntıları uzanıyor. Afrodisias’ı dünya literatürüne kazandıran Prof. Kenan Erim’in hayatını nasıl bu şehre verdiğini, İngilizlerden, Fransızlardan, İtalyanlardan oluşan yabancı kazı ekiplerini yöneterek vatan topraklarının tarihini ne büyük bir coşku, ciddiyet ve disiplinle gün ışığına çıkardığını düşünüyorum.

Haberin Devamı

TETRAPILON KAZISI SÜRÜYOR

Afrodisias: Afrodit’e adanan kent
Bahar güneşi içimi ısıtırken, yeşillikler fışkırmış kalıntılar arasında yürüyorum. Baharın her türlü çiçeği benimle. Basmaya kıyamıyorum. Küçük bir tepenin üzerinden daha önce hiç görmediğim boyutlarda bir yüzme havuzuna şaşırarak bakıyorum. Eğilip bir papatya koparıyorum, bir tane de gelincik. Stadyuma ulaştığımda üzerine tırmandığım bu muhteşem yapının boyutları karşısında bir kez daha duraklıyorum.

Sonra tekrar düzlüğe iniyorum. Güneş yavaş yavaş alçalmaya başlıyor, günün en güzel saatleri. Güneşi arkama alarak ısınıyorum ve Tetrapilon tapınağına doğru ilerliyorum. Dairesel çim alana ulaştığımda tapınağın sırlarına açılan kapıyla karşılaşıyorum. Dev alınlıkları taşıyan görkemli sütunlar arkasında, tapınağın düşleri hapseden duvarlarının tümü yıkılmış. Arkada 2300 metre yükseklikteki Baba Dağı güneşin son ışınlarıyla yavaşça vedalaşıyor.
Birden çok yakınında, içinde eridiği bu görüntüden daha kutsal bir şey olduğunu duyumsuyor insan. Başımı sağa cevirdiğimde toprağa gömülü, çiçeklerle bezenmiş büyük mermer bloğun farkediyorum. Afrodisias’ taki son çalışması olan Tetrapilon tapınağı kazısı devam ederken uygarlık tarihine karışan Prof. Kenan Erim’in mezarı bu.

Haberin Devamı

Afrodisias: Afrodit’e adanan kent
İnmeye başlayan gecenin içinde, tozlaşmakta olan mor dağların ortasındaki binlerce yıllık sessizlikte ölümün böylesine şiirsel, huzurun böylesine hak edilmiş olabileceğinin bilincine vararak ürperiyorum. O güzel mezarın, avuçlarını yaşama, âşık olma, başarma isteğiyle doldurarak sonsuzluğa akan bir çeşme olduğunu düşünüyorum.

Alacakaranlık basarken, dantel gibi oyulmuş başlıkları altında bin yıllara karşı gururla duran sütunlar arasından geçerek şehrin çıkış kapısına doğru ilerliyorum.

ARA GÜLER’İN HEDİYESİ

Ünlü fotoğrafçı Ara Güler’in eskiçağların unutulmuş kenti Afrodisias’ı yeniden keşfetmesi, şüphesiz Türkiye’nin dünyaca tanınmasını sağlayan sayısız hizmeti arasında en başa yazılması gerekenlerden biridir.

Haberin Devamı

Ara Güler’in 1958 yılında Kemer Barajı’nın fotoğraflarını çekmek üzere Aydın ilinin Karacasu ilçesine gittiği sırada yolda kaybolması sonucu gerçekleşen bu keşifte ve sonraki Afrodisias ziyaretlerinde çektiği fotoğraflar pek çok yerli ve yabancı yayın organında ve kitapta yayımlanmış, ancak şimdiye kadar bir araya getirilememişti. Yakın geçmişte piyasaya çıkan Afrodisias Çığlığı, Ara Güler’in bu fotoğraflardan yaptığı geniş bir seçmeyi içeriyor.

Bu değerli fotoğrafları sunarken, 1961’den 1990’daki ölümüne kadar, adı kentle özdeşleşecek ölçüde kendini Afrodisias’a adayan Prof. Kenan T. Erim’i ve 1987’de Geyre Vakfı’nın kurulmasına önayak olan, ancak 2003 yılındaki beklenmedik ölümü yüzünden emeklerinin somut sonuçlarından biri olan “Sebasteion Sevgi Gönül Salonu”nu göremeyen Sevgi Gönül’ü de saygıyla anmalıyız.

Haberin Devamı

AFRODİSİAS KENTİ HAKKINDA

Afrodisias: Afrodit’e adanan kent
Bir zamanlar Lidya eyaletinin başkenti olan Afrodisias Nazilli’nin 38 km güneyinde, Karacasu bölgesinin Geyre köyünün yakınlarında bulunuyordu. Eski zamanlarda şimdi olduğu gibi Afrodisias çekici mermer yapıları hiç şüphe yok ki zengin bitkileri Dadaloz vadisinin ortasında badem, nar ve kavak ağaçları ile beliriyordu. Şehrin zenginliği kültürel ve politik önemi yapılarının büyüklüğü ve ihtişamından açıkça belli oluyordu. Afrodisias adı güzellik, aşk, doğa ve bolluk tanrıçası olan Aprodile’den geliyor ve en ünlü tapınaklardan biriydi. Fakat bu asıl ismi değil. Tarihçi Stephanos’a göre Lelegianlar tarafından bulundu ve ilk olarak Lelgonopolis olarak bilinir. Daha sonra şehrin ismi Megalopolis’e ve sonra tekrar Assria’nın kralı Ninos’tan sonra Ninoe’ye dönüştürüldü. Şehrin tarihi tunç çağına dayanabilir ve MÖ 3000 yılından önce kalkolitik kültür ile ilgili açık delil vardır. Aphrodisias/Afrodisias ismi MÖ 3000 den sonra Helenistik devirde kullanılmaya başladı. Bizanslılar ile Hıristiyanlığın yayılmaya başlanması ve Hıristiyanlığın derece derece din olarak adapte edilmesi şehrin statüsünde büyük bir değişikliğe sebep olmuş, Tapınma Merkezi Aphrodite’in önemi azalmıştır. Aphrodite ve Aphrodisias sonunda bütün yazıtlardan silindi, çabalar şehrin isminin Stauropolis’e yani Haçlı Şehre çevrilmesini sağladı. Fakat halk Caria ismini kullanmayı tercih etti. Geyre, modern köyün ismi, de aynı yeri işgal ediyor, muhtemelen eski Caria’nın hali Türklerin işgalinden sonra oluşan bozulmuş halidir. Türkler muhtemelen Caria’yı ilk olarak Goyra şeklinde telaffuz ediyorlardı ki daha sonra Geyre’ye dönüşmüştür.

HEYKELTRAŞLIK OKULU MEŞHURDU

Diğer Roma ve Bizans şehirleri gibi Afrodisias da çok önemli bir kentti. Onu diğerlerinden ayıran mükemmel sanat ve resim geleneğine, dünyaca ünlü felsefe ve heykeltıraşlık okullarına ve büyük ve enerjik vücutlu halkıydı.

Şehrin zayıflaması 7.yy da hızlandı. Heraklius (610-641) hükümdarlığı, doğudan gelen Arap akını ve istilaları, dinsel anlaşmazlıklar, politik ve ekonomik baskılar ve büyük kayıplara sebep olan salgın hastalıklarla boğuştu durdu fakat son darbeyi şehri harap eden bir depremden geldi. Depremde binalarda oluşan hasarlar halen görülebiliyor. 7. yy. dan sonra şehrin tarihiyle ilgili az şey biliniyor, bilgilerin kaynağı bazı dini dökümanlar ve piskoposların isimleriyle sınırlı. Arkeolojik bulgular bunlarla birlikte 11.yy la ait küçük yaşam belirtileri olduğunu gösteriyor. Selçukluların 11 ve 13. yy.larda Anadolu’ya yaptıkları akınlar, büyük depremden sonra kalan yerleşim birimlerinin sonu oldu. Bütün bölge Aydın ve Menteşe Beyliklerine kaldı. 15 ve 16. yüzyıllarda bölgenin verimli toprakları yeni yerleşimlere ev sahipliği yaptı ve Aphrodisias Geyre köylüler tarafından işgal edildi.

GEYRE VAKFI VE SEVGİ GÖNÜL SALONU

Afrodisias: Afrodit’e adanan kent
Afrodisias: Afrodit’e adanan kent
Afrodisias Antik Kenti kazıları 1961 yılında, New York Üniversitesi için Prof. Kenan Erim’in kazı başkanlığında başlatılmıştır. Fotoğraf sanatçısı Ara Güler yolunu kaybettiği için geceyi geçirmek zorunda kaldığı Geyre Köyü’nde, çok değerli tarihi eserlerin köy meydanı ve köy içindeki her köşede, türlü şekillerde kullanıldığını görmüş, çektiği fotoğrafların National Geographic dergisinde yayınlanmasıyla bu tarihi kentin keşfini de sağlamıştır.

1991’deki vefatına kadar 30 yıl boyunca hayatını bu kazıya adamış, çok tutkulu bir Afrodisias âşığı olan değerli arkeolog Profesör Kenan Erim, Afrodisias’a ilk gelişini “bir evin köşe duvarını kaplayan Afrodit heykelini gördüğümde kendimden geçtim “diyerek anlatmıştır.

1961 yılında göreve başlayan Prof. Erim, 1986 yılında devlet desteğinin yanında, kazılara ve Afrodisias’a destek olacak bir Vakfın gerekliliğine olan inancıyla, sanat ve kültüre önem veren dostlarından yardım talep eder. Sevgi Gönül, Cemile Garan, Vural Gökçaylı, Abdurrahman Hancı, Yasemin Pirinçcioglu bu yardım talebi için bir araya gelir. Avukat Sennur Hamamcıoğlu tüzük ve kuruluş işlemlerini tamamlar ve ismini antik şehrin yanındaki Geyre köyünden alan “Geyre Vakfı – Afrodisias Kazıları” kurulur.

Afrodisias antik kentinde kültür, bilimsel araştırma ve geliştirme konularında faaliyette bulunmayı ve Afrodisias Antik kentinde devam eden kazı ve restorasyon çalışmaları için kaynak yaratmayı amaçlayan vakfın ilk başkanı emekli Büyükelçi Fuat Bayramoğlu’dur.

Vakıf, Afrodisias Antik Kenti’nin korunarak yaşatılması amacıyla 2004 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Şehir ve Planlama Bölümü ile birlikte Afrodisias Koruma Planı için girişimlerde bulunmuş ve ön çalışma raporu hazırlatmıştır.

Fuat Bayramoğlu’nun ardından gelen, Geyre Vakfı’nın unutulmaz başkanı Sevgi Gönül’ün yaptığı büyük bir bağışla, dünyaca ünlü Sebasteion rölyeflerinin sergilendiği salonun inşaatı tamamlanmıştır. Tarihi mirasa son derece duyarlı bir yaklaşımla Mimar Cengiz Bektaş’ın projesine uygun olarak hazırlanan bu salonda Sebasteion Kabartmaları hikâyeleri ile birlikte sergilenmektedir. Her biri 10-20 parça halinde toprak altından çıkan bu kabartmalar, konunun uzmanı kişileri tarafından onarılarak ziyaretçilerin beğenisine sunulmaktadır. Bu onarım işi de yine Geyre Vakfı’nın katkıları ile gerçekleşmiştir. Afrodisias antik kentine gelen bir ziyaretçi mutlaka örenyeri içinde bulunan bu salonu görmelidir.

Geyre Vakfı’nın övünç kaynağı olan ”Sevgi Gönül Salonu”, hâmilerinin isimlerinin yanı başlarında yer aldığı Sebasteion Rölyefleri ve Mavi At’a ev sahipliği yapmaktadır. Vakıf, bugüne kadar gerçekleştirdiği pek çok katkının yanı sıra, adı geçen kabartmaların bulunduğu ana mekân, Sebasteion Tapınağı’nın da anastylosis çalışmalarını (yapının yeniden ayağa kaldırılması) desteklemiş, 2010 yılı sonunda, bu tapınak da eski halini almıştır.

Geyre Vakfı, 17 Ocak 2008 tarih ve 2008/13159 sayılı T.C. Bakanlar Kurulu kararı ile kamu yararına çalışan vakıf statüsü kazanmıştır.

Yazarın Tüm Yazıları