1 Eylül 2004
Peugeot 407, 2005 Avrupa’da yılın otomobilleri yarışması adayları arasında bulunuyor. 406’nın yerini alan 407’nin test sürüşünü daha önce Paris’te gerçekleştirmiştim. Ama otomobili kısa test sürüşü sırasında çok iyi tanıdığımı söylemem doğru olmaz. Bu yüzden Peugeot, Fransız plakalı bir 407’yi Türkiye’ye gönderdi. Bu otomobille, 2 bin km’yi aşkın yol yaptım. OtoYaşam’ın test sayfasında otomobille ilgili ayrıntılı bilgileri okuyabilirsiniz. Ben 407’nin direksiyonundayken neler yaşadığımı anlatmak istiyorum. Fransız plakalı 407’nin direksiyonunda kendimi gurbetçi gibi hissettim. Kendi ülkemde bir yabancı gibi muamele gördüm. Trafiği paylaştığım sürücülerin, sanki Türkiye’de trafik kuralları farklı ve yollar sadece onlara ait gibi hareket etmeleri dikkatimi çekti. Yabancı plakalıyız, gurbetçiyiz ya; onlar kadar otomobil kullanmayı bilmiyoruz, yolda zaten onların tekelinde, bu yüzden trafiğe çıkmamız bile hata. 407’nin direksiyonundayken otomobili yakın takip edenler, yol vermeyenler, ısrarla yol isteyen sürücülerle sıkça karşılaştım. Trafikte kurallarını kendine göre yorumlayanlara bir sözüm var. Trafik, ülkenin sahip olduğu demokrasiyi gösteriyor. Demokrasilerde herkes eşittir. Bu trafik için de geçerli. Ancak, Türkiye’de trafikte bazıları daha eşit, sanırım...
Motosiklet ve otomobil festivali başlıyor
Otomotiv dünyasının kalbi, 19 Eylül Pazar günü İstanbul-Parkorman’da atacak. Hürriyet, Brisa, Shell ve Parkorman’nın sponsorluğunu yaptığı M’OTOFEST 04’e (Motosiklet ve Otomobil Festivali) otomobil, motosiklet ve motorsporları klüpleri katılacak. Saat 11.00’de başlayacak festival, saat 18.00’e kadar sürecek. Otomotiv dünyasına ilgi duyanlar, tüm gün boyunca festivale katılan klüplerin aktivitelerini izleme olanağı bulacaklar. Otomobil ve motosiklet klüpleri festivalde kendilerine ayrılan standlarda klasik otomobillerini ve motosikletlerini sergilerken, yaptıkları organizasyonlar ve klüpleri hakkında da bilgi verecekler. Motorsporlarına ilgi duyanlar ise rallilerde gördükleri otomobilleri yakından görme ve pilotlarla tanışma şansı bulacaklar. Ayrıca, çeşitli müzik grupları da konserlerle, festivale renk katacaklar. Her yıl geleneksel olarak düzenlenmesi beklenen M’OTOFEST 04’ün bu yıl ki teması, 2004’ün Trafik Yılı olması nedeniyle ‘Trafikte Emniyet’ olarak seçildi. Türkiye’nin ilk otomobil ve motosiklet festivalinin amacı, otomobil ve motosikletseverleri bir araya getirmek, klüpleri tanıtmak ve otomotiv kültürünü yaygınlaştırmak... Festival biletleri Parkorman’dan satın alınabilecek.
Yazının Devamını Oku 25 Ağustos 2004
Basın İzleyici Araştırmaları Kurulu (BİAK) tarafından Taylor Nelson Sofres Piar Şirketi'ne yaptırılan araştırma sonuçlarına göre, geçen yıl Ekim ayında 'merhaba' diyen OtoYaşam gazetesi her hafta 1 milyon okura ulaşıyor. Yaş ortalaması 36 olan okurların yüzde 73'ü 25 ve üzeri yaş grubunda... Okurların yüzde 61'i lise ve üzeri eğitimli. Yüzde 52'si çalışanlardan oluşan OtoYaşam okurlarının yüzde 81'i ABC1 gelir grubunda bulunuyor. Gelir durumunun açılımına baktığımızda; yüzde 48'inin AB, yüzde 33'ünün ise C1 gelir durumuna dahil olduğunu görüyoruz.
OKUR PROFİLİ
Araştırmada, Hürriyet OtoYaşam okurlarının ürün-eşya sahipliği ve yaşam tarzı profili de ortaya çıktı. Buna göre OtoYaşam okurlarının ürün, eşya sahipliği ve hizmet kullanımı toplam kent nüfusu ve gazete okurlarının üzerinde çıktı. OtoYaşam okurların yüzde 75'i ev, yüzde 46'sı otomobil, yüzde 81'i cep telefonu, yüzde 39'u sigorta, yüzde 64'ü tasarruf sahibiyken, gazete okurlarının sonuçları ise bu oranların altında kaldı.
Gazete okurlarının yüzde 69'u ev, yüzde 33'ü otomobil, yüzde 70'i cep telefonu, yüzde 28'i sigorta, yüzde 46'sı tasarruf sahibi olduğu ortaya çıktı. Araştırmaya göre, kent nüfusunun yüzde 19'u, gazete okurlarının da yüzde 34'ü internet kullanıcısıyken, OtoYaşam okurları arasında bu oran yüzde 41'i buluyor. Kent nüfusunun yüzde 9'u, gazete okurlarının ise yüzde 14'ü yurt dışına çıkmış olduğunu belirtirken, OtoYaşam okurlarının yüzde 22'si yurt dışında bulunmuş.
Bir başka ilginç sonuç ise dayanıklı tüketim ürün ve eşya sahipliğinde çıktı. Gazete okurlarının yüzde 36'sı bulaşık makinası, yüzde 5'i klima, yüzde 14'ü kahve makinası, yüzde 11'i DVD oynatıcı, yüzde 62'si ise fotoğraf makinası sahibiyken, OtoYaşam okurlarının yüzde 50'si bulaşık makinası, yüzde 10'u klima, yüzde 20'si kahve makinesi, yüzde 18'i DVD oynatıcı, yüzde 76'sı ise fotoğraf makinası sahibi...
Kadınlar da takip ediyor
Erkeklerin tekelinde gibi görülen otomotiv haberlerinin, kadınlar tarafından da takip edilebileceği iddiasıyla yola çıkan OtoYaşam Gazetesi'nin bu hedefini tutturduğu BİAK tarafından gerçekleştirilen araştırma sonucunda ortaya çıktı. Her hafta 1 milyon kişiye ulaşan OtoYaşam'ı okuyanların yüzde 67'si erkek iken yüzde 33'nün kadın olduğu belirlendi. Yani her hafta 330 bin kadın OtoYaşam'ı takip ediyor. Araştırma, trafikte her geçen gün sayıları artan kadınların, otomobillere ve otomobil kültürüne olan ilgilerinin (henüz erkekler kadar olmasa da) giderek büyüdüğünü ortaya koyuyor.
Altın yumurtlayan tavuk boğazlandı
Otomotiv, üretim, satış ve gerçekleşen ihracat ile Türkiye'nin lokomotif sektörlerinden biri... Ayrıca, yarattığı istihdam ile geniş kitlelere iş olanağı sağlıyor. Bunun yanı sıra, otomotiv sektörü yüksek vergiler nedeniyle Maliye'nin kasası gibi çalışıyor. Otomobile ödenen paranın yarısı, hatta daha fazlası Maliye'nin kasasına vergi olarak giriyor. Bir anlamda otomotiv sektörüne ‘altın yumurtlayan tavuk’ demek yanlış olmaz. Ancak, hükümet aldığı kararlarla, altın yumurtlayan tavuğu adeta boğazladı. Böylece, hem üretimden, hem satıştan elde edeceği vergileri kendi eliyle azaltırken, gelecekte ihracat amacıyla yapılacak yatırımlarla birlikte istihdamın da önünü kapatmış oldu. Otomotiv Sanayii Derneği de, geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada, otomotiv de talebin daralmaya başladığını ortaya koydu. Açıklama şöyle:
‘Son 13 yıl içinde ard arda yaşanan krizlerle yıldan yıla talepte yüzde 80 çöküş ya da yüzde 60 artış gibi sanayimiz üzerinde son derece büyük ve olumsuz etkiler bırakan yıllardan sonra, oluşan siyasi ve ekonomik istikrar ortamında pazar yeniden gelişmeye başlamıştır. Bu gelişme üretim ve istihdam artışına yol açtığı gibi, büyük çaplı yeni otomotiv sanayi yatırımlarını da gündeme getirmiştir. 2001 yılında 131 bin ve 2002 yılında 91 bin adede kadar inen yıllık otomobil satışlarındaki bu olumlu gelişmenin başlıca nedenleri arasında:
1. Toplumun siyasi ve ekonomik istikrar ortamında geleceğe güvenle bakmaya başlaması ile krizlerde ertelenen talebin yeniden geri gelmesi;
2. Hurdaya ayrılan araçlar için sağlanan ÖTV indirimi teşviki;
3. Reel faizlerin normal düzeyine inmesi ile tüketici kredileri kullanımındaki artış gibi etkenler sayılabilir.
2004 yılında da Mayıs ayına kadar bu olumlu gelişmeler izlenmiştir. Daha sonra Bakanlar Kurulu'nun kararı ile ÖTV teşviki yüzde 50 azaltılmıştır. Bunun sonucu talep, Temmuz ayında yüzde 39 azalarak 33.4 bin adede inmiştir. Otomobildeki ÖTV oranlarındaki artış ve tüketici kredilerinde faizlerin yeniden yükseltilmesi de bu daralmanın hızlanmasına yol açmıştır.
PAZAR DARALIYOR
Benzer şekilde bazı hafif ticari yük araçlarında da yüzde 4 olan ÖTV oranları, 5228 sayılı kanun ile Temmuz-2004 tarihinde silindir hacmine göre yüzde 10, yüzde 52 ve yüzde 75 olarak arttırılmıştır. Bu artışın satışları ne kadar azaltacağı da Ağustos ve Eylül aylarında görülecektir. Sonuç olarak Mayıs ayından bu yana alınan bir dizi önlem ile pazarda ve üretimdeki olumlu gelişmeler, büyük ölçüde sınırlandırılmış bulunuyor.’
Yazının Devamını Oku 18 Ağustos 2004
E kolay internet sitesinde otoyolların güvenliğini artırmak için yapılan yeni bir çalışmayla ilgili ilginç bir haber gördüm. Haberde yollarda sarı, mavi veya turuncu trafik işaretlerinden sonra artık pembe renklerin de kullanılacağı yer alıyordu. ABD'de faaliyet gösteren otoyol güvenlik komisyonu otoyollarda bundan sonra pembe zemin üzerine yazılı trafik işaretlerini kullanacağını açıklamış. Bunun sebebi kesinlikle yeni bir moda değil. Tamamen güvenlik amaçlı... Yapılan araştırmalara göre fosforlu pembe renk sürücünün dikkatini kısa sürede çekiyor. Bu uygulamayı yakında otoyollarımız da görürseniz şaşırmayın!
Geliri yüksek sürücünün hızı da yüksek olur
Geçen haftanın ilginç haberlerinden biri de Gallup'un yaptığı araştırmanın sonuçları oldu. ABD'de yapılan bu araştırma, gelir düzeyiyle trafikte hız yapma arasında doğru orantı olduğunu ortaya koydu. Gallup araştırma şirketi tarafından ABD Ulusal Otoyol Trafik Güvenlik İdaresi için yapılan bir araştırmanın sonucuna göre, 17 yaş grubu gençlerin yanı sıra trafikte hız sınırlarını belirli oranda aşan sürücüleri gelir düzeyi yüksek kişiler oluşturuyor. Araştırma sonuçlarına ilişkin ABC televizyonunda yayınlanan haberde, araştırmaya katılanlardan yıllık hane geliri 75 bin ile 100 bin dolar arasında olanların yüzde 60'ının, 100 bin dolardan fazla olanların da yüzde 66'sının belirlenen hız sınırlarını en az saatte 15 kilometre aştığı kaydedildi. Daha düşük gelir düzeyine sahip sürücülerin hız sınırını aşma oranı yüzde 42 ile 49 arasında kalıyor.
Yüksek gelir düzeyindeki sürücülerin yüzde 77'sinin geçen hafta hız sınırını aştıklarını söyledikleri belirtilirken, bu oranın gelir azaldıkça düştüğü ifade ediliyor.
Araştırmanın, hız sınırını makul oranlarda aşmakta sakınca görmeyen zenginlerin aşırı hızdan kaçındığını da ortaya koyduğu ifade edildi. Hız sınırının saatte 30 kilometreden fazla aşılması konusundaki bir soruya karşılık yüksek gelirlilerin çok düşük bir oranı bu kadar hız yaptıklarını kaydetti.
Yazının Devamını Oku 11 Ağustos 2004
Ayhan Olgun isimli okuyucumuz, Türkiye'de yaya olmak zor başlıklı yazdığım yazı üzerine, e-mail göndermiş. Yaya geçitlerinin araçlar tarafından gasp edildiğini söyleyen Olgun, ne sürücü okullarındaki öğretmenlerin ne de polisin kurallardan haberi olmadığını belirtiyor. ‘‘Yaya ışıksız bir yaya geçidine gelince her iki yönde trafik durur; yaya geçişini tamamladıktan sonra araçlar hareket eder kuralının’’ hiçbir yerde yazmadığını ve öğretilmediğini belirten Olgun, şunları söylüyor:
‘‘Herkes önce yaya. Bir yerde aracımızı bırakmak zorundayız. Oradan sonra yürüyoruz. O zaman araçlarla birlikte uyum içinde olmalıyız. Daha doğrusu araçlar şehir içi trafiğinde yaya önceliği ile hareket etmeli. Gerçi ben böyle davranıyorum ve tek tük böyle davrananları görüyorum. Ama sayımız yok denecek kadar az’’. Yaya geçitlerine ‘‘fırsat bulursan geçersin geçidi’’ adını uygun gören okuyucumuz, yayalara özgürlük için kampanya düzenlenmesini istiyor. Olgun, İstanbul'da her yere yaya geçidi çizilmesinin yanlış olduğuna dikkat çekerek, araç trafiğinin fazla olduğu yerde ışıksız yaya geçidinin işlemediğini, bu yüzden buna dikkat edilmesi gerektiğini de hatırlatıyor.
Trafikte ‘sol şerit’ sendromu
Türkiye'de 1000 kişiye düşen otomobil sayısı 65'i geçmiyor. Ancak, buna rağmen trafikte yoğunluk problemi yaşanıyor. Araç sayısı yüksek olan ülkelerde de trafik yoğunluğu var. Ama Türkiye'de durum daha vahim. Bunun en önemli nedeni, sürücülerin trafik kurallarına uymaması, durulmayacak yerde durması, park edilmeyecek yerde park etmesi, gereksiz yere şerit değiştirmesi ve sol şeridi babasının malı gibi kullanması... Yani sorun akışkanlık sorunu...
Trafiğin akması için yapılması gereken şeylerin başında sol şerit kullanımının bilinçli yapılması gerekiyor. Dünyanın her yerinde sol şerit adından da anlaşılacağı gibi ‘‘sollama’’ şerididir. Yani sol şerit devamlı meşgul edilemez. Sollama yapıldıktan sonra orta şeride geçilir. Trafik kurallarında da sol şerit kullanımıyla ilgili cezai maddeler vardır. Ancak, özellikle İstanbul yollarında, diğer şeritler boş olmasına rağmen, herkes sol şeridi kullanma telaşında. Sol şeritte, kamyonlar, otobüsler ve otomobillerden daha yavaş gitmesi gereken ticari araçları görmek mümkün. Onların devamlı sol şeridi kullanması, trafiğin akışını engelliyor. Bu yüzden trafikte olan herkes, ulaşması gereken yere daha geç ulaşıyor. Bir iki kişinin yaptığı hata, trafikte boşuna uzun zaman harcamamıza neden oluyor. Devamlı sol şerit kullanımının, psikolojik nedenlerden kaynaklandığını düşünüyorum. Sürücüler, sol şeritten gitmeyi bir ayrıcalık olarak görüyorlar.
Yazının Devamını Oku 4 Ağustos 2004
Otomotiv sektörü, üretim, satış ve ihracatta birbiri ardına rekorlar kırarken, bir başka rekor İstanbul Sanayi Odası'nın (İSO) 26 yıldır yaptığı Türkiye'nin En Büyük Sanayi Kuruluşu-2003 araştırmasında kırıldı. Araştırmada, en yüksek büyüme otomotiv sektöründe gerçekleşirken, otomotiv firmalarının 500 büyük kuruluş sıralamasında yükseliğe geçtiği görüldü. En büyük 500 kuruluş sıralamasında ilk 50 firma arasında 8 otomotiv firması girerken, ilk 10 büyük kuruluş arasında 3 otomotiv firması yer aldı. Ford Otosan, 500 Büyük Kuruluş sıralamasında ikinci, Oyak Renault dördüncü, Tofaş yedinci, Toyota onbirinci, Mercedes Benz onyedinci, Hyundai Assan yirmidokuzuncu, BMC otuzbeşinci, Türk Traktör kırkaltıncı oldu.
500 büyük kuruluş arasında en yüksek ihracat yapan firmalarda ise otomotiv firmaları başı çekti. En yüksek ihracat yapan ilk 5 arasında dört otomotiv firması yer aldı. Oyak Renault 1 milyar 36 milyon dolarla Vestel'den sonra en fazla ihracat yapan ikinci firma olurken, onu 864 milyon dolarla Ford Otosan, 831 milyon dolarla Toyota, 771 milyon dolarla Tofaş izledi. Otomotiv firmalarının hem 500 sanayi kuruluşu araştırmasında ilk sıralara yükselmesinin en büyük nedeni ihracat. Türk otomotiv firmalarının gelecek yıl yapılacak araştırmada, bu yılki yükselişini sürdüreceğine kesin gözüyle bakılıyor. Önümüzdeki yıllarda 15 milyar Euro ihracat hedefleyen Türk otomotiv sektörü, gelecek yıllarda ise en büyük 500 kuruluş arasında ilk 10'a damgasını vuracak gibi gözüküyor. Eğer, hükümet yatırım teşvikleri konusunda verdiği sözleri yerine getirirse, bu hedeflere ulaşmak için çok beklemek gerekmeyecek.
Türk usulü radar uyarısı
Yurtdışında hız tutkunları, polis radarından korunmak için, polis radarını tespit eden aletler kullanıyorlar. Dünyada özellikle Amerika'da bu cihazlar büyük ilgi görüyor. Ancak, polis radarını tespit eden bu cihazları kullanmak yasak. Türkiye'de polis radarını tespit eden daha basit ve ucuz bir yöntem geliştirilmiş. Bu basit yöntem, polis radarını ve polis kontrolünü gören sürücülerin, diğer yönden gelen sürücüleri farlarıyla ikaz etmesiyle çalışıyor. Böylece, sürücüler ayağını gaz pedalından çekerek, polis radarının önünden hız limitlerine uygun şekilde geçiyor ve ceza ödemekten kurtuluyorlar. Türkiye'nin bütün karayollarında uygulanan bu yöntem, sürücüler arasındaki iletişimin gücünü ve polislere karşı geliştirilen ittifakı gösteriyor. Polislerin yıllardır uygulanan bu yönteme, nasıl bir karşılık vereceğini merakla bekliyoruz.
Yazının Devamını Oku 28 Temmuz 2004
Yer Taksim Meydanı, İstanbul... Kaldırımda bir adam dikkatimi çekiyor. 10 dakikadır kımıldamadan, önünden son sürat geçen otomobilleri izliyor. Adamın otomobillere meraklı bir tip olduğunu düşünüyorum. Sonra elindeki harita dikkatimi çekiyor. Turist olduğunu anlıyorum. Turistin, İstanbul'da ne kadar çok otomobil var, düşüncesiyle otomobil parkını incelediğini hiç sanmıyorum. Sadece karşıdan karşıya geçmek istiyor ve sürücülerin ona yol vermesini bekliyor. Avrupa'da yaya geçidinde bekleyen bir yaya varsa, yol önceliği ona aittir. Bütün araçlar yayalara yol verir. Yayaya yol vermeyen sürücüler, trafik polisi tarafından cezalandırılırlar. Hele bir de karşıdan karşıya geçen yayaya otomobilinizle çarptınız mı, yandınız. En ağır cezalarla karşılaşırsınız...
Otomobillerin yayalara yol vermelerine çok alışık olmayan bir ülkenin insanı olarak, yurtdışına her gidişimde şaşkınlık yaşarım. Karşıdan karşıya geçerken, otomobillerin Türkiye'deki gibi yol vermeyeceğini düşünüp, beklerim. Ama, daha yaya geçidine adım attığımda, otomobillerin durduğunu görürüm. Birçok sefer, otomobiller durduğu halde, onları beklediğim olmuştur. Sonradan alışırım, Avrupa'da olduğumu, yayaya saygı gösterildiğini hatırlarım.
Ama burası Türkiye, trafikte öncelik, altında en pahalı, en güçlü otomobil olan sürücülerin... Yaya mı, o da kim? Unutmayın, trafiği sadece otomobil sahibi sürücülerle değil, yayalarla da paylaşıyoruz. Önceliğin onlarda olduğunu unutmayın.
Turiste ne mi oldu, inanın bilmiyorum. Bu manzaraya daha fazla dayanamadım, oradan uzaklaştım... Ben köşeyi dönerken, hálá bekliyordu.
41 kere maşallah
Şu anda Oto Yaşam'ın 41'inci sayısını okuyorsunuz. Yaklaşık 10 ay önce yayın hayatına başlayan Oto Yaşam'ın ömrünün uzun olması için 41 kere maşallah diyorum. Her Çarşamba günü Hürriyet ile birlikte evinize giren Oto Yaşam'a gösterdiğiniz ilgi, önerileriniz ve eleştirileriniz için ekibim adına teşekkür ederim. Bol otomobilli günler...
Yazının Devamını Oku 21 Temmuz 2004
Türkiye, son dönemde yapılan yatırımlarla Avrupa'nın hafif ticari araç üssü olmuştu. Sadece Türkiye'de üretilen Fiat Doblo, Ford Transit Connect, Hyundai Starex ve Peugeot Partner modellerini yurtdışına ihraç eden Türk otomotiv sektörünün bu ünvanı, ÖTV artışıyla tehlikeye girmişti. Vergi Kanunu'nda yapılması beklenen bir değişiklikle bineğe dönüştürülen hafif ticari araçlarının ÖTV'si yüzde 4'ten yüzde 20 ile yüzde 75'e artırılması gündeme gelmişti. Ancak, geçen hafta TBMM Genel Kurulu'nda silindir hacmi 3000 cc'ye kadar olan araçların ÖTV'si yüzde 10, 3000-4000 cc'ye kadar olan araçların vergisi yüzde 52, 4000 cc ve üstü araçların vergisi ise yüzde 75 olarak kabul edildi. Genel Kurul'da son halini alan ÖTV oranının yüzde 20 yerine yüzde 10 olarak belirlenmesi, az da olsa hafif ticari araç üreticilerini rahatlattı.
Eğer ÖTV oranı yüzde 20 olarak belirlenseydi, Otomotiv Sanayii Derneği'nin hesaplamalarına göre, vergi artışı sebebiyle fiyatların yükselmesi sonucunda, hafif ticari araç üretimi bu yıl 90 bin adetten 40 bin adete gerileyecekti. Bu durumun, 10 bin kişilik istihdam kaybına yol açması bekleniyordu. Ayrıca hafif ticari araç satışlarında beklenen düşüş, hükümetin 75 milyon dolarlık vergi kaybına uğramasına yol açacaktı. Hafif ticari araçlar son yıllarda Türk otomotiv sanayiinin geliştirdiği en önemli ürünleri oluşturuyor. Giderek 1 milyon adet ve 15 milyar dolarlık ihracat hedefine doğru ilerleyen Türk otomotiv sektörü, bu hedefe ulaşmak için istihdamı da artırmaya hazırlanıyordu.
ÖTV'nin yüzde 20 yerine yüzde 10 olarak belirlenmesi Türkiye'nin, Avrupa'nın ticari araç üssü ünvanını, bir süre daha korumasını sağlayacak. Ancak, önce ‘‘ÖTV oranları değişmeyecek’’ deyip, daha sonra değiştiren bir hükümetle ileride neler olur, göreceğiz...
LPG'li lüks oto sahiplerine uyarı
Geçen haftanın en ilginç haberi, Sabah'ta, Fikret Aydemir imzasıyla yayımlandı. Belçika'da yaşayan bir Türk işadamı, 145 bin Euro ödeyerek satın aldığı Ferrari'sine LPG taktırmak isteyince, markanın prestijine zarar geleceğini düşünen Ferrari harekete geçmiş... Türk işadamının 10 yaşındaki Ferrari Testarossa'nı geri almışlar. Belçika'daki Ferrari yetkilileri, daha önce böyle bir olayı ne duyduklarını ne de gördüklerini belirtmişler. Ferrari markasına zarar verecek bu tarz olaylara izin vermeyeceklerini açıklamışlar.
Aslında, haberi okuyunca şaşırmadım. Gözümün önüne Türkiye'de 100 bin dolardan başlayan otomobillerine benzinden daha ucuz olduğu için LPG taktıranlar geldi. Çünkü son dönemde birçok lüks otomobil sahibi, LPG tercih ediyor. BMW, Mercedes ve Jeep yetkililerinin Türkiye'de yaşananlardan haberi olsa ne yaparlar diye düşündüm. İmajları zarar görüyor diye, Türkiye'deki tüm LPG taktıran lüks otomobilleri geri alırlar mı acaba... Ne dersiniz?
Otomotiv dünyası kendini sanata adadı
Bir süredir otomotiv firmalarının sanat ve kültürel etkinlikleri dikkatimi çekiyor. Firmalar, gerek kendi düzenledikleri organizasyonlar, gerekse çeşitli sponsorluklarla sanata ve kültür çalışmalarına destek oluyorlar. Doğuş Otomotiv, Volkswagenle Müzik Aşkına-Mustafa Sandal konserleri düzenliyor. Geçtiğimiz günlerde İstanbul'da düzenlenen konser, Ekim ayına kadar çeşitli kentlerde devam edecek. Doğuş, daha önce de Fazıl Say ile benzer bir çalışma yürütmüştü. Doğuş Grubu, ayrıca iki yıldır Cengiz Abazoğlu'nun defilesine destek veriyor.
Sanata ve kültüre destek olan firmalardan biri de Renault Mais. Firma geçen hafta ünlü modacı Arzu Kaprol'un İstanbul'da gerçekleştirdiği defilesine destek verdi. Toyotasa da, İstanbul Caz Festivali kapsamında Türkiye'de konser veren Monica Mollina'nın sponsorluğunu üstlendi.
Bosch ve Hyundai Assan ise kültür ve sanata, daha farklı bir bakış açısıyla destek oluyor. Bosch, bir süre önce çalışanlarından oluşan bir grupla Türkiye'de konserler vermişti. Yine çalışanlarından oluşan bir Türk Sanat Müziği korosu kuran Hyundai Assan, sanata bu şekilde destek veriyor.
Bir başka sanata ve kültüre destek veren firma ise Petrol Ofisi... Antalya Konyaaltı'ndaki dolum tesislerini, 25 milyon dolarlık yatırımla şehirdışına taşıyan Petrol Ofisi, eski dolum tesislerini ise kültür ve sanat merkezine dönüştürdü. Burada çeşitli konserler ve gösteriler düzenlenecek.
Yazının Devamını Oku 14 Temmuz 2004
Yaz mevsiminin geldiğini; havalar ısınmaya, güneş güzel yüzünü göstermeye başladığında, yaz sebze ve meyvelerinin tezgahlarda görmeye başladığımızda anlarız. Yaz mevsimin habercileri arasında leylekler de var. Kışın sıcak bölgelere göç eden leylekler birer ikişer geri dönmeye başlarlar. Ama yaz mevsiminin habercileri sadece bunlarla sınırlı değil... Yaz mevsimiyle birlikte yurtdışında yaşayan Türkler de otomobilleriyle Türkiye'ye giriş yaparlar. Ben o zaman yazın geldiğini iyiden iyiye anlarım.
Şimdi nereden çıktı demeyin, bu yaz muhabbetinin... Amacım yaz aylarıyla ilgili bir yazı yazmak değil. Avrupalı Türklerin otomobillerinden yola çıkarak, Türkiye'deki otomobil sektörünün gelişimine ışık tutmak istiyorum. Son günlerde, Türkiye'ye giriş yapan Avrupalı Türklerin sayısı çoğaldı. Trafikte, çok sayıda Avrupa plakalı otomobil görmek mümkün. Yıllar önce Avrupalı Türkler’in altındaki otomobillere bakarak imrenirdim. Türkiye'de fazla görmediğimiz lüks otomobillerle yaz tatillerini Türkiye'de geçirirlerdi. O yıllarda ise Türkiye'de birkaç lüks markanın dışında otomobil görmek mümkün değildi... Şimdi baktığımda bu manzaranın tamamen değiştiğini görüyorum. Bir zamanlar imrenerek baktığımız Avrupalı Türklerin otomobillerinin aynısı, hatta daha yenisi ve iyileri Türkiye'de zaten var.
Hatta, Avrupalı Türkler’in kullandıkları otomobillerin birçoğunun, Türk plakalı otomobillere göre daha eski olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu sadece bir gözlem, neden, nasıl sorularına yanıt vermek gibi bir amacım yok. Ama, sizde bu gözle bir bakın... Değişimi görün...
Dünyanın ilk otoyolunda Hitler’in imzası var
Televizyonda otoyollarla ilgi bir belgesel izledim. Dünyanın ilk otoyollarının Hitler tarafından siyasi amaçla İkinci Dünya Savaşı öncesinde Almanya'da yapıldığını öğrendim. Bugünkü otoyolların bir benzeri olan Alman otoyolları, hem Almanya'nın büyüklüğünü göstermek, hem de halkın ulaşımını kolaylaştırmak için planlanmış.
Daha sonra, Alman otoyollarını gören ABD Başkanı Harry Truman, benzer otoyollar yapmak için harekete geçmiş. Şu anda Amerikalılar dünyanın en uzun otoyoluna sahipler.
Belgeseli izlerken, Turgut Özal'ın Türkiye'de otoyol çalışmalarını hatırladım. Özal da, siyasi amaçlarla otoyol yapımına başlamıştı. Hatta söylentilere göre, Edirne-Kınalı arasındaki otoyolun belirtilen tarihe yetişemeyeceğini görünce, müteahhit firmaya şerit sayısını ikiye indirin talimatı vermiş ve otoyol tamamlanmış. Bugün de AKP hükümeti duble yollar konusunda adım atıyor. Şehirleri birbirine bağlayan tek şeritli yolları çift şeride çıkarmak için çalışmalar yapılıyor. Yıllar geçiyor ama, siyaset bir şekilde yollara bağlanıyor.
Yazının Devamını Oku