BİZİM kurtuluş günleri konuşmalarımızda adlarına yer verilen kahramanlar pek azdır, çoğunlukla yerel kahramanlardır.
Oysa Şahin Bey yalnız Gaziantep’in, Şerife Bacı yalnız Kastamonu’nun, Topal Osman Ağa yalnız Giresun’un, Kara Mehmet Çavuş yalnız Çukurova’nın, Hasan Tahsin yalnız İzmir’in, Üstteğmen Agáh yalnız Bayburt’un değil, bütün Türkiye’nin, hepimizin kahramanıdır.
TANIYIN
Ayrıca tümen, alay, tabur komutanı şehitlerimiz, zaferlerde payları olan yiğit komutanlarımız var. Savaşa doğrudan katılmamış ya da adları az bilinen havacı, denizci, demiryolcu, telgrafçı, doktor, mühendis, usta, yönetici, gizli örgütlerde görevli serdengeçtiler, kağnıcılar, gönüllü hemşireler, yazarlar gibi daha nice kahraman var.
Gençlerimize bu askeri ve sosyal kahramanları tanıtmalı, hiçbirini unutmadığımızı, bu yurtseverlere milletimizin vefasını, kadirbilirliğini, minnetini göstermeliyiz.
PAYLAŞIN
Bu gibi değerleri paylaşmak bir milleti millet yapar; yeni yetişen kuşakların da yurtsever olmalarına, sorumluluk duyğusuyla yetişmelerine katkıda bulunur. Bir genç günü geldiği zaman onlar gibi fedakárlık yaparsa milletinin onu unutmayacağına inanır.
Yoksa millet giderek çözülür, gevşer, ayrışır, sonunda kuru kalabalık olur.
Nitekim son zamanlarda bu konudaki ihmalin sonuçlarını görüyoruz. Tıpkı mütareke döneminde olduğu gibi kuru kalabalık aydınları, kuru kalabalık bilim adamları ve kuru kalabalık yazarları belirdi yine.
İSMİNİ KOYUN
Onun için derim ki, yerel yönetimler, bir sürü uyduruk, zevksiz, anlamsız, geriye dönük, cumhuriyete yakışmayan sokak, cadde, alan, park, bina, mahalle adlarının yerine kurucu atalarımız olan bu milli kahramanların isimlerini versinler, sembolik yerel kahramanlar da her yere mal olsun. Varlığımızı borçlu olduğumuz bu emsasiz kahramanlarla her şehrimiz iftihar etse, güzel olmaz mı?
Okullarla işbirliği yapılarak ne zengin, ne anlamlı, ne heyecan verici listeler hazırlanabilir. Böyle bir kampanya birçok konuda silkinmemize, birçok konuda durup düşünmemize de yol açar.
ŞAŞIRTMA
Polatlı, Sakarya zaferinin ilçe boyutunda kutlandığı yerdir, bir devlet töreni özlemini çekmektedir. Bir zamanlar bir istasyonla birkaç kerpiç ev ve handan ibaret bir yercik olan Polatlı, şimdi il olmaya aday, geniş, zengin bir ilçe. Ama şaşırtıcı bir durumu var: Sakarya Zaferi’ni devlet töreniyle kutlamaya talip olan bu büyük ilçede, Sakarya Savaşı mucizesini yaratan gazi ordunun kahraman kolordu ve tümen komutanları ile şehit alay komutanlarından birinin adını taşıyan bir sokakçık bile yok. Sanki Sakarya Savaşı hiç olmamış, sanki Polatlı kızılca kıyametin ortasında kalmamış, sanki zafer orada ilan edilmemiş, sanki Büyük Taarruz’a hazırlık orada kararlaştırılmamış. Onların yerine ne isimler var, şaşarsınız.
KADİR BİL
Devleti Sakarya zaferinin yıldönümünde bulunması için Polatlı’ya çağırmıştım. Şimdi de Polatlı Belediyesi’ni bilinçli, sağduyulu ve kadirbilir olmaya, yakın geçmişine, Kurtuluş Savaşı destanına ve kahramanlarına sahip çıkmaya, bu konuda Türkiye’deki bütün belediyelere örnek ve öncü olmaya çağırıyorum.
Haydi! Soylu Türk topçusu ve vahşi Coni
CEBELİTARIK’tan gizlice geçmeyi başaran U-21 adlı Alman denizaltısı 25 Mayıs 1915 günü Çanakkale’ye ulaşır.
Gelibolu Yarımadası’nın güney bölümü (ucu), üç yönden İngiliz ve Fransız savaş gemileri tarafından çevrilmiştir. Gemiler Türk mevzilerine ölüm kusuyor, Türk topçuları da sahile oldukça yaklaşmış gemilere ateş ederek hiç olmazsa zarar vermeye çabalıyorlar.
Çanakkale önüne gizlice gelen U-21 ilk olarak Arıburnu yakınındaki Kabatepe önünde bulunan ve Türk mevzilerine ölüm yağdıran Triumph adlı büyük İngiliz zırhlısını gözüne kestirdi.
Tam öğle saatiydi.
TAM İSABET
İlk torpili yolladı. Torpil geminin bordasına isabet etti. Büyük bir patlama oldu. Bordada çok büyük bir yara açılmıştı. Geminin kurtulması mümkün değildi. Yana yatarak batmaya başladı. Sirenler, düdükler ötüyor, kampanalar çalıyor, kıyamet kopuyordu. Geminin denize gömülüp gitmesi 8 dakika sürecekti. Çevredeki gemiler, botlar, Triumph’a yardıma koşuştular. Denize dökülen, atlayan gemicileri kurtarmaya koyuldular.
VURMADILAR
Türkler hastaneleri bile yakıp yıkmayı, cephe gerisinde toplanan yaralılara bile ateş etmeyi marifet sayan bu vahşi gemilerden nefret ediyorlardı. Bu ölüm makinelerinden birinin göbeğinden vurulduğunu ve batıyor olduğunu görünce elbette çok sevindiler. Ama Türk topçuları bu fırsattan yararlanarak yaralı gemiye ve denize dökülmüş mürettebata ateş etmeyi savaş ahlakına aykırı buldular. Ne yardıma koşan gemilere ateş ettiler, ne denize düşenlere.
SOYLULUK
Ateşi kestiler. (İ.Artuç, 1915 Çanakkale Savaşı, Kastaş Y.)
Emperyalist Coni ile vatanını savunan Mehmet arasında böyle derin bir civanmertlik ve soyluluk farkı vardı. Bu fark, Çanakkale savaşları boyunca birçok kez yaşanacaktır.
Türkiye’de (...) tek müttefikimiz sultandır
MİLLİ Mücadele’nin gelişmesi üzerine ünlü casus Albay T.E. Lawrens, The Sunday Times Gazetesi’ne verdiği demeçte, Türkiye’deki durumu şöyle özetler:
"Türkiye’de (...) tek müttefikimiz sultandır."
(G. Jaeschke, Kurtuluş Savaşı ile ilgili İngiliz Belgeleri, s. 202).
Yunanlılar halife ordusu
Yunan ordusu çocukların bile ırzına geçerken, İslamı Yüceltme Derneği bir bildiri yayımlar. Bildiriden iki cümle: "Yunan ordusu Halife’nin ordusu sayılır. Hiç de zararlı bir topluluk değildir."
İyi mi? Milli Mücadele din aktörlerinin ve din sömürücülerinin bu çeşit bin türlü oyunuyla dolu. Tarihimizi bilsek birçok konuda uzlaşacağız ve "yeni emperyalizme" karşı kenetleneceğiz. Ama bilmemekte ısrar eden, gerçeklerin açıklanmasından rahatsız olan şaşılacak kadar çok insan var.
Hayret!
Bu kitabı okuyunuz
MİLLİ Mücadele dönemindeki İstanbul yönetiminin (padişah, hükümetler, bürokratlar) tutumu hakkında belgelere dayalı bilgi veren hayli araştırma ve inceleme eseri yayımlanmıştır. Bugün bunlardan bir tanesinden, Prof. Dr. Sina Akşin’in 2 ciltlik "İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele" adlı çok önemli eserinden söz etmek istiyorum. Padişahın ve İstanbul hükümetlerinin Milli Mücadele konusundaki tavırları ve İngilizlerle ilişkileri hakkında birçok kaynaktan derlenmiş doğru, ciddi pek çok belgeye ve kanıtlı olaylara dayalı bilgi edinmek ve objektif bir hükme varmak isteyenlerin bu eseri okumalarını tavsiye ederim. İstanbul yönetimi lehinde yalanlar uydurarak, çocukça yorumlarda bulunarak tarihi tersine çevirmeye çabalayanlar, masal anlatanlar da bu kitabı okusalar keşke. Gerçeklere ihanet etmekten ve tarihi saptırmaktan vazgeçerler.
DİYOR Kİ
Muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki, sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz cevheri çok iyi incelemek dikkatinden bir an vazgeçmesin. (Nutuk)