Paylaş
Ama sonunda öyle bir proje kısmet oldu ki, “durdun durdun, turnayı gözünden vurdun” diyebilirsiniz.
Sanatlarını pek sevdiğim Tolga Örnek ve Mehmet Ada Öztekin’in gençliğimizin efsane radyo programı “Kaybedenler Kulübü”nü film yaptıklarını duyunca hemen arayıp rol beklediğimi belirttim.
Bir taraftan da sette oluşan mutluluk tablosunu görür gibi oluyordum. Allah bilir ben oynayacağım diye Tolga sevinçten ağlıyor, Mehmet havalara sıçrıyor, kamera ekibi halay çekiyordu.
Gölgede kalmaktan korkan Nejat İşler ve Yiğit Özşener ise duygularını belli etmemeye çalışarak gülümsemeye çalışıyorlardı bir köşede.
Sonunda filmin fikir babası Mehmet dedi ki: “Sen, ben ve Kaan bardaki adamları oynayacağız.”
“Bardaki adamlar” denince aklıma önce “Barda” filmindeki adamlar geldi ve haliyle biraz tırstım. Ama meğerse korkacak bir şey yokmuş. Kendi halinde insanları canlandıracakmışız.
“Rol arkadaşım Kaan Çaydamlı olursa kabul” dedim. Ne de olsa “Kaybedenler Kulübü” olayının iki mimarından biri oydu.
* * *
90’lı yılların savaş ve enflasyon yüzünden depresyona girmiş Türkiye’sinde bizler için bir nevi müsekkindi “Kaybedenler Kulübü”
Her programda Kaan Çaydamlı ve Mete Avunduk ‘cool’luğun kitabını yeniden yazarlardı. Zamanla, Kadıköy merkezli bir kültür haline geldi ve binlerce takipçi edindi.
İşte şimdi de filmi çekiliyor: Hem o zamanlara selam çakmak isteyenler hem de yetişemeyenler için.
“Devrim Arabaları” maceralarını pek takdir ettiğim Tolga ve Mehmet, sıra dışı bir projeye daha imza atmaya hazırlanıyorlar.
Bendeniz de filmde kendime “bardaki adam” olarak yer yapmış bulunuyorum. Oyunculuk yeteneğim sonunda keşfedildi ya, artık benden iyisi yok.
“Altıkırkbeş” sularında sancı
Hazır laf “Kaybedenler Kulübü”nden açılmışken, onun sebebi Altıkırkbeş yayıncılıktan bahsetmemek olmaz.
Çünkü her Altıkırkbeş okuru bilir ki, bu dünya üzerinde başlanan yolculuklar sadece başlangıç noktasına dönmeye yarar.
Kaan Çaydamlı ve Çetin Şan liderliğinde eyleme geçmiş bu yayıneviyle, öbür dünyada karşılaşınca “Size baba diyebilir miyim” diye soracağım Boris Vian’ın bir kitabı sayesinde tanıştıydım.
Kitapta şunlar yazılıydı: “Bu çevirinin tüm haklarını sahiplendik. Makul boyutlardaki tanıtım alıntıları dışında izinsiz çoğaltılması, ahlak kurallarına ve yasalarımıza aykırı sayılmaktadır. Böyle bir harekete kalkmak istediğinizde bize sorarsanız, uygar dünya adına seviniriz.”
Bendeniz de uygar dünya adına sevinçliyim, Altıkırkbeş kitap yayınlamaya devam ettiği için.
İzlenme sırrı: Schadenfreude
Yaprak Dökümü miadını yavaş yavaş doldururken, bir başka dizi onun tahtına kurulmaya hazır: Öyle Bir Geçer Zaman ki.
Bu dizide de, tıpkı “Yaprak Dökümü”nde olduğu gibi bir aile var ve televizyon karşısında ağlamaktan helak oluyoruz.
En az iki yıl süreceğini ve bu süre zarfında bütün faciaların tek tek yaşanacağını kestirmek zor değil.
Ben de bu vesileyle, dizi işinin püf noktasını çözdüğümü ifade etmek isterim.
Bir dizinin tutması galiba milletin “schadenfreude” duygusuna hitap etmesine bağlı.
“Vatandaş, Türkçe konuş!” dediğinizi duyar gibiyim. Ne yazık ki “schadenfreude” dilimize tek sözcükle çevrilebilen bir kavram değil.
Olsa olsa şöyle tercüme edilebilir: Başkalarının başına gelenlerden alınan gizli haz.
İncir Çekirdeği
En büyük ortak nokta: Hepimiz birilerinin eski sevgilisiyiz.
Paylaş